Sabahın ilk ışıklarında York'a varan ikili için, gün yeni başlıyordu. William, faytondan indi ve faytonun diğer tarafındaki kapıya yönelerek genç kadını kibarca faytondan indirdi.
"Hazır mısın..?"
"Evet... Hazırım."✾
Düşes sütlü çayını yudumlarken duyduğu sözlerle, yeşil gözlerini fal taşı gibi açıp tiz bir çığlık attığında ne yazık ki... çok değerli fincanı yere düşüp kırılmıştı.
"Aman Tanrı'm sana şükürler olsun! Kulaklarıma inanamıyorum! Ah William, anneni o kadar neşelendirdin ki..."
Düşes ayağı kalkıp ellerini William'ın omuzlarına yasladı ve gururla baktı. Oğlunun yanında ona şaşkın gözlerle bakan leydiye yönelmişti şimdi de bakışları. O kılık da neydi öyle? Yoksa bu kız bir soylu değil miydi? Hayır olamazdı, bu kız halktan biri olmak için fazla güzeldi.
Düşes, oğlu William'la aynı kafa yapısına sahipti.
Düşes gençliğinde çok ateşli bir kadın olduğunu haykıran ve hala güzelliğini koruyan bir yüze sahipti. William'a bahşettiği kızılca saçları vardı ve oldukça bakımlıydı. Gözleri adeta zümrüt yeşiliydi... Kaşları ise muzip bakışlarını daha da güzelleştiriyordu.
Makyajı ile tam bir sosyete kadını olduğunu gözler önüne sermeyi seviyordu. Yaşlı olmasına rağmen, hâlâ çok güzeldi.
"Müstakbel gelinim ile tanışmak istiyorum."
Genç kadın dükün önceden uyarıp yapması gerekenleri anlattığında olduğu gibi ürkek bir şekilde eğildi."Saygıdeğer Düşes, Belinda Brown. Charles Brown'ın kızıyım."
Düşes kızın bir soylu olduğunu öğrenince içi rahatladı ancak Mr. Brown'ın bir kızının oldugunu bilmiyordu. Gerçi bununla da pek ilgilenmiyordu.
Asil bir reverans ile kıza karşılık verdi. "Josephine Anderson." Düşesin adı bile "soylu"ydu, onun için sosyete halkının düşünceleri çok değerliydi. Çok sevdiği eşinin ölümünden sonra boşluğa düşmüş, sosyeteyle zaman öldürmeye başlamıştı.
Belinda hala şaşkındı. Düşes oğlunun aniden biriyle evleneceğini söylemesine sinirlenmesi gerekirken malikanede sevinç atmosferi hakimdi.
William ise uzun süren yolculukta yorulmuş olacak ki koltuğa geçti ve hizmetçilerden kahvaltı hazırlamalarını emretti.
Hoş, kadınlar hoşbeş edip kaynaşmaya başlamışlardı bile.
"Vay, vay, vay... Pek saygıdeğer dükümüz sonunda birilerini ayartabildi ha?" Koltukta yayılan William'ın arkasından fısıldayan, pekala tanıdık bir sesti. William yapmacık bir öfkeyle konuştu.
"Seni küçük çilli. Ağabeyin ile böyle mi selamlaşıyorsun?" Genç kız ağabeyinin boynuna atıldı.
"Seni özlemişim, Grace." Gülüştüler.
Evet, görünen o ki... Ne yazık ki dükün kız kardeşi Grace de annesine benzemiş, ve babaları zamanında buna epey bozulmuştu. Düşes bundan oldukça hoşnuttu. Özellikle kızına baktıkça gençlik zamanları aklına geliyor ve düşüncelere dalıyordu.
Belinda hem düşesin sorularını yanıtlıyor hem de kaçamak bakışlarla William'ın neşeyle attığı kahkahaları inceliyordu. Bu adam gerçekten cazibeliydi...
"Anne, bildiğin üzere ben pek sabırlı bir insan değilim... Evliliğimin hemen bir hafta içerisinde gerçekleşmesini istiyorum. Tüm sosyeteye duyur, tabii istersen."
"Elbette! Gelinim ile bir çırpıda halledeceğiz."
☘
Belinda, gelinliğin kendisine nasıl olduğuna bakınıyor; aynanın karşısındakinin kendisi olduğuna hayret ediyordu. Elinde lüks bir yüzük, boynunda ise mütevazı bir kolye vardı.
Altın Prens'in, yani William'ın gelini olacaktı... Düşüncesi bile yüreğini kıpır kıpır ediyordu.
Kitaplarda bu tür şeyler düşünenlere 'Ondan hoşlanıyorsun.' diyorlardı. O da bir ihtimal Altın prensinden hoşlanıyor olabilir miydi ki? Üstelik bir hafta içerisinde kendince ona bir lakap bile bulmuştu!
Düşüncelerinden sıyrıldı ve aynaya tekrar baktı. Şu kılıkla şimdi tam bir soyluya dönmüştü artık. Tarçınî saçlarına hoş bir topuz yapılmış, saçlarının arasına beyaz güller yerleştirilmişti. Düşesin emrine göre giydirilmişti elbette.
Josephine, gelininin ağır kıyafetleri taşıyamamasından ve korsesini sıktırmamasından ötürü naif bir gelinlik giymesinde karar kılmıştı. O sade haliyle dahi göze çarpan duru bir güzellikti...
Oğlunun sıradan kadınlara bakmayacağını adı gibi biliyordu, ama böyle bir güzellik... Düşes, bir hafta içerisinde gelinine fazlasıyla ısınmıştı ve oğluyla gurur duymuştu. Ve bir haftalık gözlemine göre bu saf kız, kesinlikle Anderson ailesine layıktı.
Genç kadının yüzü duvakla kapatıldı ve buketini ellerine alıp odadan çıktı. Kapının önünde müstakbel kocası onu bekliyordu. Belinda, kalbinin yerinden çıkabileceğini hissetti. Neydi bu yeni tattığı duygular?
Ancak dükün onunla pek ilgilenirmiş gibi bir tavrı yoktu.
"Bir dükün karısı olmayı hak ediyorsunuz."Genç kadın kızardı ve titrediğini belli etmemeye çalışarak,
"Çok kibarsınız."
Demekle yetindi. Kol kola girmiş bir vaziyette alkışlar eşliğinde kiliseye adımlarını attılar.
Ve bu ikilinin, Tanrı'nın onları gerçekten birbirine kenetleyeceğinden haberi bile yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğimde Aşk Saklı (TAMAMLANDI)
Fiction Historique#Wattys2018 Son Listesi'nde! Herkes tarafından saygı gören bir asilzadenin kimsenin var olduğundan haberi olmadığı kızı... İlk deneyiminden sonra aşka inancı kalmamış bir dük... Farklı dünyalara ait olan bu ikiliye kader bir aşk oyunu mu oynayacak...