Yeşeren Kıskançlık

9.1K 580 12
                                    

"Ben... Gitmeliyim." Beyhude bakışlarını kilisenin kapısına yöneltmiş ilerlerken genç kadın, arkasından ona seslenen son derece kibar sesle irkildi.

"Daha ne kadar kaçacaksınız? Leydim... Daha ne kadar gerçeklerden kaçmayı düşünüyorsunuz?

"Bir şeyden kaçtığım yok. Yalnızca..." Yutkundu. Arkasındaki adam o kadar ince düşünüyordu ki adeta hiç açık uç bırakmadan, istediğini almak istercesine söyleniyordu kendisine söylediği tüm sözcükler... Kendini kilitlenmiş gibi hissetti, sanki tüm benliğini kendisine hapsediyormuş gibi bir hâli vardı bu adamın; ondan ürktüğünü fark etti ister istemez.

Nasıl olurdu da onu bu kadar iyi analiz edebilirdi ki?

"Yalnızca ne istediğimin farkında olamayışımın çaresizliği üzerimde... İyi günler."

Matt, Anderson malikanesine ayak basar basmaz, etraftaki sessizlikten faydalanmaya karar vererek hızlı adımlarla yukarı çıktı. Upuzun koridordaki arama maceralarından sonra, gitmek istediği odayı bulmak bir hazineyi ele geçirmek kadar kıymetliydi onun için. İyice yaklaştığında kapının önünde derin bir nefes alıp odanın kapısını tıklattı.

Beklenen "Gel." Emri gelince odanın kapısını aralayıp içeri girdi. Kapıyı da kilitledikten sonra sessiz adımlarla yatakta uzanmış kitap okuyan kızıl afete yöneldi.

Grace, sessizlikten rahatsız olmuş bir ifadeyle tek kaşını kaldırarak, gözlerini kitaptan ayırıp onunla göz göze gelir gelmez küçük çaplı bir çığlık attı.

O odasına gelmişti... Üstelik çok yakınındaydı!

"Senin burada ne işin var?! Ne cürretle benim odama..." Heyecandan nefes nefese kalmıştı genç kadın. En rahat kıyafetlerini giyip, en rahat şekilde dolandığı belki de tek yer olan odasına yapılan bu ani misafirliğe, pek de sıcak baktığı söylenemezdi aslında. Üstelik bu misafir; sürekli zihnini meşgul eden o budala herif olunca, tepkisi daha büyük bir hâl almıştı.

Uzun zaman olmuştu onu görmeyeli... Aslında yalnızca bir haftaydı ancak bu süre zarfında daimi olarak onu düşlediği için... Durdu. Hayır, ağabeyinin en yakın arkadaşına gönül vermemeliydi en baştan. Bu bir hataydı.

"Küçük hanımı görmeye geldim," Yanıbaşına oturmuş olan Matt, belalı sırıtışıyla bedenini süzdü. Karşısındaki kadının sessizliğini fırsat bilip, kan kırmızı dudaklara ıslak bir öpücük bıraktı.

"Beni özlemişler midir diye merak ettim durdum..."

"Piç." Grace kaşlarını çatarak, elinin tersiyle dudaklarını sert bir şekilde sildi. Bu herif neden sürekli ona küçük hanım diyordu ki?!

"Tch, tch..." Zavallı  leydiyi sinirden delirmek istermiş gibi en çapkın hâliyle kıkırdadı.

"Güzel bir leydiye böyle sözler hiç yakışmıyor. Oysa sizden daha baştan çıkartıcı-"

"Senin amacın ne lanet herif?!" Diye gürledi.

"Bu son zamanlarda biraz gerginim, o yüzden dudaklarının beni iyileştireceğini düşündüm."

"..."

"Pekâlâ. Ciddi olmak gerekirse eğer..." Yutkundu.

"William'la konuşmayı düşünüyorum Grace. Buraya sana bunu söylemek içim geldim."

"Nasıl yani?"

"Senin hakkında ciddi düşündüğümü, seni mutlu etmek için elimden gelen her şeyi yapacağımı, eğer uygun görürse önümüzdeki baharda hemen evlenebileceğimizi, kötü alışkanlıklarımı bırakıp iyi bir koca olmaya hazır olduğumu..." Gözlerini karşısındaki kadına yöneltti.

"Tüm bunları konuşmayı düşünüyorum leydim. Tabii sözlerim bitmeden ağabeyin beni kurşuna dizmezse."

"Sen delirdin mi? Tanrım... William'ın bunu kabul edeceğini düşünüyor musun sahiden?"

"Leş kokulu hovarda heriflerin bebek taşıyıcılığını yapman yerine, benim seni daha mutlu edebileceğimi ve kıymetini bileceğimin bilincinde olacağını düşünüyorum sevgilim,"

Biricik kadınının nahif elini kavradı ve küçük bir öpücük bıraktı tenine.

"Yoksa benimle ilgili bir şüphen var mı Grace? Benim seni mutlu edemeyeceğime dair..? Lütfen bana bunu yapma..."

"Daha bana evlilik teklifi etmeden ağabeyimle konuşmayı planlıyorsun,"
Kıkırdadı.

"Ne ilkel bir adammışsın sen."

"Benimle evlenme konusuna olumlu baktığını umuyordum." Dedi çocuksu bir üzülme ifadesiyle.

"Eğer istemiyorsan..." Sözlerini tamamlayamadan dudakları, sevdiği kadının dudaklarıyla birleşti. Hayatı boyunca hiç tatmadığı bir coşku vardı bedeninde. Yıllar boyunca rüyalarını süsleyen kızıl onu öpüyordu...

Tamamen kendi iradesiyle.

Dudakları nefes almak için ayrıldığında, kadınının fısıltıyla karışık sözlerini işitti.

"Sakın bir daha bu sözden bahsetme... sakın..." Gözleri ışıl ışıl parıldayarak gülümsedi.

"Bir daha seninle evlenmek istemediğim fikrine kapılayım deme."

Genç adam ellerini biricik leydisinin yanaklarına götürdükten sonra alnına minik bir öpücük bıraktı.

"Grace... Seni seviyorum."

"... Ben de."

***

Belinda yaşanan tüm olaylara dalıp giderken, faytonun durmasıyla kendine geldi. Malikaneye ne kadar da çabuk geldik,  diye iç çekerken aslında sorunun mesafede olmadığını adı gibi biliyordu. Dalgınlık... Bu kötü alışkanlıktan vazgeçmeliydi.

Düşüncelerinden arınıp faytondan indi. Hizmetçilerin yoğunluğuna bakılacak olursa evde misafirlerin olduğu barizdi. Gerçi bu Belinda'nın zerre kadar umurunda değildi.

William'la alakası olmadığı müddetçe.

Odasına doğru ilerlerken çalışma odasının önünde duraksadı. Fazla gürültülüydü burası.

Kahkaha sesi duyar gibi oldu, bir kadın kahkahası... Yutkundu. Seni ilgilendirmiyor Belinda, odada her kim olursa olsun, geçip gitmelisin.

Ayakları zihnindekilere aldanmayıp, öylece dikilmesini sürdürdü. Genç kadın yine mantığını kullanmamayı seçerek odaya ilerledi ve kapıyı çalmadan içeri girdi.

Gördüğü manzara pek de iç açıcı değildi.

Çalışma masasının dibinde kıkırdayarak kocasına bakan bir adet Francesca, ve nadir gördüğü o en harika gülüşünü dudaklarına yerleştirerek onun ellerini tutmuş bir adet William.

Kendisini fark etmeleri pek de uzun sürmemişti. William'ın gözleri kendisiyle kesişir kesişmez ellerini Miss. Mitchell'den çekmiş, yüzü her zamanki resmi hâlini almıştı.

Seni o kadar mı rahatsız ediyorum?

Francesca ise tam tersine kendisini görür görmez dudaklarını genişleterek ayağı kalktı.

"Leydi Belinda! Sizleri o kadar özledim ki..."

"Hoşgeldiniz..." Gülümsemeye çalışarak resmi bir reverans yaptı. Çalışma masasının önünde kendisini inceleyen bakışları üzerinde hissetmesi karıncalanmasına sebebiyet veriyordu.

Her ne kadar Francesca'yı sevse bile, sevdiği adamla bu kadar yakın olması kendisini öfkelendiriyordu.

Onunla tartışmış olması, kendisini başkalarıyla sinir etmeye çalışmasını gerektirmiyordu ki! Ona bu hakkı tanımayacaktı...

Sırıttı, bu bir turnuvaysa eğer, kendisi galip gelmeliydi.

"Ne tesadüf, ben de Leonardo ile görüşmemizden yeni dönmüştüm."

Yüreğimde Aşk Saklı (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin