Kuşku

8.6K 547 30
                                    

Etraftaki gerginliği sezmiş olacak ki Francesca, o her zamanki sevimli tebessümlerinden birini dudaklarına yerleştirerek, "Mrs. Anderson ile bir hoşbeş etmek için izin istemeliyim." Diyip kendini odadan dışarı attı.

Belinda, Francesca'nın gidişinden sonra geçen sessiz dakikalardan anladığı üzere, ürkekçe gözünü çevirdiği adam hiç görmediği kadar öfkeli duruyordu. Çenesini kasmış; sert hatları belirginleşmişti. Çatık kaşlarla yere bakarken üzerindeki gözü sezmiş olacak ki kendisine baktı.

"William-"

"Belinda!" Adeta gürlemişti. Genç kadın, elinin titremesini saklamak için arkadaki masaya dayadı kollarını. Aşık olduğu adam kendisine birkaç adım yaklaştı, ve aynı şiddetle sözlerine devam etti.

"Ben sana o piçin adını bile anmayacaksın demedim mi?!" Anlayamıyordu. Son derece sakin biri olan kocası, neden mevzubahis olan kişi Leo ise çılgına dönebiliyordu?

Dük, ellerini biraz olsun sakinleşme amacıyla şakaklarına götürüp ovaladıktan sonra, tekrar yüzünü kendisine çevirdi.

"Şimdi de sen, böbürlenirmiş gibi onunla buluştuğunu söylüyorsun. Hem de kardeşinin yanında."

"İstediğim kişiyle görüşmeye hakkım var-"

"İstediğin kişiyle görüşmeye hakkın yok! Anlıyor musun beni? Sen benim karım olduğun sürece, ölene kadar benden izin almak zorundasın!"

Belinda acı bir gülüş sergiledi dudaklarında.

"Ben de zindandan kurtulduğumu sanırdım... Meğer buranın o lânet evden hiçbir farkı yokmuş!" Yutkundu.

"Meğer... O piç dediğin adam dediklerinde haklıymış..." Odadan çıkmak üzere birkaç adım atmışken elinin tutulduğunu fark etti.

"O adamla görüşmene dayanamıyorum... Neden bu konu hakkında ısrar ediyorsun? Neden..." Omzundan tutup kendisine bakmasını sağladı.

"... Sana kendimi yanlış tanıtmak zorunda kalıyorum? Bell... İnan bana, ben sadece geleceğimizi düşünüyorum." Leydi, omzundaki eli sertçe bedeninden uzaklaştırdıktan sonra tehditkâr gözlerle kocasına baktı.

"Bana gelecekten bahsetme... Artık eminim, bizim asla bir geleceğimiz olmayacak!" Dişlerinin arasından, her kelimesine vurgu yaparak sözlerine devam etti.

"Artık benim için yalnızca Mr. Anderson'sun." Leydi kapıya ilerleyip açmak üzereyken, aniden duraksadı. Gözleri birdenbire karardı, yere düşecekmiş gibi oldu. William ne olduğunu anlamadan hızla koşup onun belini kavrarken bulmuştu kendini.

"İyi misin?" Klasik sorunun cevabını gayet iyi biliyordu aslında, Belinda biraz olsun iyi olsaydı kollarında bir saniye dahi beklemeden giderdi yanından. Yanından gitmesi ihtimalini her ne kadar istemese de, elleri titriyordu.

"İyiyim... Son zamanlarda çok sık oluyor," Dikleşmeye çalıştı. Hiddetle hizmetçilere seslenmeyi ihmal etmeyen William, kollarındaki kadını kucağına alıp hızlı adımlarla odasına ilerlemeye başladı.

"Sana iyi olduğumu söylemiştim."

"Sevdiğim kadın için endişelenmeyeceğimi mi sanıyorsun?" Solgun gözleri William'ın yüzüne kaydı. Gerçekten de kavga ederken sertleşen yüz ifadesinden eser kalmamıştı. Onun yakışıklı çehresine bakıp "Bunları bana az önce hiddetle bağıran adam mı söylüyor?" diyebilmek isterdi. Şimdi bunları söyleyecek ne cesareti, ne de tâkâti vardı.

Kendisini kollarına sarıp sarmalayan adam, pişmanlık dolu bir yüz ifadesiyle malikaneye bakınıyor, anlaşılan çağırdığı hizmetçilerin gelip gelmediğini kontrol ediyordu.

"Lanet olsun... Sana bu kadar tepki göstermemem gerekirdi. Sen..." Göz göze geldiler.

"Sen bir çocuk kadar hassas iken, ben sana nasıl bağırabildim?" Mırıltıya yakın çıkardığı ses, kalbinin sızlaması için yeterdi de artardı bile.

Aralarına derin bir sessizlik çöktü. Odalarına girer girmez derin bir nefes alan William, yanına gelen hizmetçiye bir hekimin çağrılmasını emretti. Hizmetçi emri alarak apartopar dışarı koştururken genç adam, kucağından indirip kibarca yatağa yerleştirdi sevdiği kadını.

Tam ağzını aralamış konuşacakken kapının tıklanmadan açıldığını işittiğinde iç çekti. Muhtemelen Grace veya annem...

Tahmin ettiğinden daha kötüsüydü bu. Her ikisi de gelmişti...

Grace ağabeyini görmezden gelmeyi tercih ederek koşar adımlarla yatağın ucuna vardı.

"Belinda! Sana aniden neler oldu böyle?" Sesinden oldukça telaşlı olduğu belli oluyordu. Genç kadın ilk zamanlarda tanıdığı o ukâlâ kızın kendisi için bu kadar endişeli olmasını görünce ister istemez kıkırdadı.

"Grace, önemli bir şey yok... Günde birkaç kez bulantım oluyor veya düşeyazıyorum o kadar." Bitap bir şekilde bu sözleri sarf ederken Josephine ona muzip bir bakış yollamıştı bile.

"Mide bulantısı, baş dönmesi..." Grace ona yollanan sinyali anlamış olacak ki, bakışıp sessizce sırıttılar. Ta ki William'ın boğaz temizleyişine kadar.

"Ailemize yeni bir üye..." Josephine göz göze geldiği tehditkâr oğluna birkaç saniye baktıktan sonra sustu ve sözlerine devam etmedi. Ama hâlâ dudaklarını bastırmaya devam ediyordu.

"Francesca ile ilgilenmeniz gerekmez mi siz ikinizin?" Belinda'nın Francesca ismini duyduğu an yüzü düşerken, Grace ağabeyine yanıt verme gereksinimi duyarak başını kaldırdı.

"Zavallı France, sizin çocukça didişmelerinize alışkın olmayacak ki; oldukça gergin bir vaziyette yanımıza gelip bizlere daha uygun bir vakitte tekrar gelmek için söz vererek gideli çok oldu ağabeyciğim." Annesine kaçamak bir bakış atarak sözlerine devam etmek üzere ayaklandı.

"Benim burnumu sokmamam gerektiğini biliyorum ama, daha ne kadar kıskançlık krizlerine girmeyi düşünüyorsunuz? Tanrım... Yeni evliler gibi!" Ellerini kavuşturdu.

"Dört aydan fazla bir süredir evli olduğunuzun farkında mısınız siz?"

"Grace! O senin ağabeyin!" Josephine işlerin karışmasını engellemek umuduyla kızını susturma gereği duymuştu.

"Söyle bana, haksız mıyım anne?"

William tam ağzını aralamış konuşacakken hekim kadın içeriye daldı. Hizmetçiler ona durumu anlatmış olacak ki kadın, fazla söze ihtiyaç duymadan herkesin dışarı çıkmasını rica etti.

Anne kız ikilisi yine imalı bir şekilde dışarı çıkarken, William birkaç kez içerde kalmak istediğini belirtse de, reddedildi ve leydisine kaçamak bir bakış atıp zoraki adımlarla kapıdan dışarı çıktı.

Başbaşa kaldıklarında hekim, diğerlerinden kurtulmuş olmanın verdiği tebessüm ile, yatakta uzanmış onu izleyen genç kadına yöneldi. Temsili bir reverans yaptıktan sonra yatağa yaklaşıp elinde oldukça ağır duran çantayı bıraktı.

"Leydim, lütfen bana sorunun tam olarak ne olduğunu anlatabilir misiniz?"

"Sık sık gözlerim kararıyor, yediklerimi sürekli dışarı çıkarıyorum ve bu her gün devam ediyor."

Onu dinlerken aynı zamanda çantasını karıştıran kadın, duyduklarından sonra kaşları hafif çatılarak kendisine baktı.

"Peki bu, ne zamandan beri tekrar ediyor?"

"Bilemiyorum... Sanırım iki hafta." Zoraki bir gülüş sergiledi, karşısındaki kadın bu açıklama ile tatmin olmamış gibiydi.

"Anlayacağınız üzere... Sevgili eşim çok meşgul ve ben diğerlerinin de boş yere endişeye kapılmaması için bunu söyleme gereksinimi duymadım. Tabii başım birdenbire dönünce..."

"En son ne zaman birlikte oldunuz?" Kendisine aval aval baktığını anlamış olacak ki boğazını temizledi. "Yani eşinizle."

Yutkundu. En son... Hayır. İmkansız. Yoksa tüm bu belirtiler, aklından geçen şey yüzünden olabilir miydi?

Sesinin titremesine karşı koyamadan yanıt verdi.

"Bir buçuk aydan fazla..."

Yüreğimde Aşk Saklı (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin