2-"Hoş Olmayan Bir Sürpriz"🌙

2K 94 10
                                    

Bölüm 2: Hoş olmayan bir sürpriz.

Medya: Helen (Biraz daha genç hayal edebilirsiniz.

✳✳✳

Hilal, hastanede annesi ile beraber bir Yunan Subayına bakıyordu. Oldu olası anlam verememişti, neden Yunan askerlerine de onlar bakıyordu ki?

Sinirle başını iki yana salladı. Annesinden izin alarak orayı terk etti ve hastanenin kapısının önüne çıkıp derin bir nefes aldı. Düşüncelerini beynine aldığı oksijen ile kovmayı planlıyordu fakat, bu kadar basit miydi?

Hiçbir şey basit değildi aslında.

Vatanın bu halde olmasını kabullenmek mesela, hiç kolay değildi. Gerçi o asla kabullenmemişti. Kanının son damlasına kadar mücadele edecekti.

O bunları düşünedursun, uzaktan onu seyreden bir çift gözü farketmemişti bile. Kızıl kahve iki göz onu seyrediyordu, hem de bu gözler tanıdık birine aitti. Teğmen, bankın yanı başında duruyordu. Ayriyeten yanında iki Yunan Onbaşı yer alıyordu. Artık herkes onların varlığına alışmıştı fakat bu kişiler arasında Hilal ve Ali Kemal yoktu. Onlar kesinlikle birbirlerine çok benzeyen iki sinir bozucu kardeşti, Yıldız'a göre. Ah, Yıldız demişken, o çoktan Yunanların varlığını kabullenmişti . Garip bir şeydi belki fakat o bunlardan rahatsız değildi. Arada bir belki de evlatlık olan benimdir ve Yunan filanımdır diye Hilal ile dalga geçiyordu. (Gerçi bu şakalara Ali Kemal tanık olduğunda sonuç pek iyi olmuyordu ama, işte.)

Hilal tüm bu düşünceleri ile somurtuyordu ve Teğmen onun yanına adımlamak istedi. Yanına gittiğinde ne diyeceğini bilmiyordu. Adımları bağımsız olarak Hilal'in yanına gitmek için can atıyordu.

"Hilal!"

Duyduğu kalın ses ile o sese doğru döndü, adımlarını yavaşlatırken. Kirli sakalları ve simsiyah saçları ile bir Türk genciydi bu kişi. Hilal'e baktı tepkisini ölçmek için. Hilal gülümsedi ve "Mehmet!" Diyerek ona doğru adımlamaya başlayınca kaşlarını çattı Leon. Kimdi bu?

Hilal ve Mehmet'in bakışlarına baktı ve tahmin edemeyeceği kadar kıskandı belki de. Kocaman adımlarını onların yanına yönlendirdi. Mehmet, yanı başında dikilen Yunan Teğmen'e baktı. O bakınca Hilal'de arkasını döndü ve Teğmen'ı görünce nefesi boğazına takıldı resmen ve o her ne kadar farketmese de mavi gözlerinin rengi değişti.

"Ne istiyorsunuz, Teğmen?" Dedi sertçe, sonunda sesini toplayabildiğinde.

Teğmen bir an ne diyeceğini bilemedi. Fakat ağzından "Yıldız'ı soracaktım." Çıktı. Neden böyle dediği hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu. Belki de Hilal'i kıskandırmak istemişti. Hilal bozulsa da belli etmedi.

"Ablamdan uzak durun." Dedi sertçe ve Teğmen'in gözlerine meydan okudu. Teğmen yutkundu ve sonra Mehmet öksürdü. Sessizlik baş gösteriyordu. Uzun sessizlik Azize'nin sesi ile bölündü.

"Hilal, Mehmet gelmiş?"

Azize, Mehmet ile konuşmaya başlayınca Teğmen kendini fazlalık gibi hissetti. Hilal'in ecza odasına gitmesi gerekiyordu. Azize ve Mehmet'i orada bırakıp hastaneye girdi. Teğmen'de arkasından yürüyordu fakat Hilal farketmiyordu bile.

Ecza odasına girdi, kapıyı kapatmak için arkasına döndü fakat aralık olan kapıdan zayıf olduğu için Leon kolayca girebildi.

"Ne yapıyorsunuz, Teğmen!?"

Leon, kapıyı kapattı ve kilitledi, ardından Hilal'e döndü. Hilal çok sinirliydi. Hem de çok.

"Yanlış anlayacaklar, açın, çıkacağım ben."

Leon izin vermedi, çıkmaya çalışan Hilal, Leon ve kapı arasında sıkıştı kaldı. O kadar yakındılar ki, nefesleri neredeyse birbirlerine karışacaktı. Hilal nefesini tuttu. Leon, "Mehmet kim?" Diye fısıldadı. Hilal başını dik tutarak, "sözlüm" dedi. Leon bir anda kalbinin parçalara ayrıldığını hissetti. Ve geri çekildi. Hilal hemen derin bir nefes aldı.

Kapıyı açtı ve gitti, Leon ise sindirmiş değildi. İçinde kafasını taşa vurma isteği ile dolup taşıyordu.

✳✳✳

"Helen, bu ne kadar hoş bir sürpriz böyle!" Dedi Veronika ve Leon'un şaşkın bakışlarına aldırmadan Helen'e sarıldı. Helen sarı saçlı çok güzel bir genç kadındı fakat Leon onunla ilgilenmiyordu.

"Leon, merhaba demeyezek misin?"

Leon zorla gülümsedi ve "Kalosórisma" Dedi. (Hoşgeldin.)

Helen gülümseyerek ona sarıldı.

✳✳✳

"Ee, ne yaptınız bakalım bugün?" Diye sordu Cevdet ev ahalisine. O sırada Hasibe patlıcanlı börek tepsisini masaya koyuyordu. Azize gülümsedi ve "Hastane işte, her zamanki gibi..." Dedi. Cevdet zevcesine bakıp gururla "Benim kızlarım da anneleri gibi hemşire, Türk askerlerimizi kurtarıyorlar."

"Keşke sadece bizim askerlerimiz olsa, baba." Diye mırıldandı Hilal.

"Aman sende, ne zararları var bize?" Diyerek isyan etti Yıldız fakat tüm masa ona kaşlarını çatarak bakmaya başladı.

"Ne demek bu? Bizi vatanımızdan etmeye çalışmaları yeteri kadar ağır değil mı?"

İlk kez bu konu da yorumunu yaptı, Hasibe. Herkes şaşkındı fakat şaşırmayan tek kişi Hilal'di.

"Kızım, bizim vatanımızı müdaafa etmemiz gerekir. Bize ne zararları varı mı var? Bizi katletmeleri, bu vatana bu günleri göstermeleri yeterli değil mi?" Diye yavaş yavaş konuştu Azize.

Yıldız başını öne eğdi fakat bir türlü kendine söz geçiremeyeceğini gayet iyi biliyordu.

✳✳✳

O sırada konakta masada yemek yiyordu. Veronika bilerek Helen'i Leon'un karşısına oturtmuş, ve kendisi de hala Leon'un etkilenmeyen bakışlarına anlam vermeye çalışıyordu.

Leon masadan "İzninizle, size afiyet olsun." Deyip çıktı.

Veronika kaşları ile işaret ederek, Helen'e onunla gitmesini söyledi. Helen gülümseyerek kalktı çünkü zaten yapacağı şey buydu.

Leon'un arkasından merdivenleri tırmanırken, aklını kurcalayan tek bir soru vardı:

Atina'da bundan birkaç sene önce çok iyi anlaştığı Leon, neden Çanakkale Savaşı'ndan gelinceden şimdiye kadar ona eskisi gibi ilgi göstermiyordu? Leon neden onu görmüyordu?

Aslında bu sorunun cevabı oldukça basitti fakat Helen belki de bunu asla bilemeyecekti. Çünkü bu Leon'un kendinde sakladığı bir sır gibiydi.

Leon odasından içeri girerken, kapıyı da hemencecik kapattı ve Helen'in suratı düştü. Fakat o buraya boşuna gelmemişti. İstediğini alacaktı.

Dilhun |Ateşten Gömlek| HileonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin