28-"Teğmen evlenmiş, Hilal."😿

1.1K 65 34
                                    

Bölüm 28: Teğmen evlenmiş, Hilal.

Bölüm şarkısı:

-Hasretinle Yandı Gönlüm (youtube da bir video var, Hilal'in ağlamaları eşlik ediyor bu şarkıya. O videoyu ya da şarkıyı bulabilirseniz onunla dinleyin bence. Ya da Hilal'in ağladığı kısımlarda ağladığını kulağınızda canlandırabilirsiniz.)

-Olmasa Mektubun- Yeni Türkü

✳✳✳

{Seni bilmem ama ben kararıylım
Bu aşkta senden çok ben zararlayım...}

Kalbini koparıp tozlu bir köşeye atmıştı babası. Tekrar ve tekrar, bunu hiç bıkmadan yapmıştı. Onun düşüncelerini önemsememişti. Yine aynı şey oluyordu.

Gözlerini ovuşturmaktan başka bir şey yapamıyordu Leonidas. Bu dört duvar ona zindan olmuştu adeta! Nefesi boğazında düğüm olmuş, konuşmak istese de konuşamıyordu.

Oysa söylemek istediği ne çok şey vard. Haykırmak, bağırmak çağırmak ve her şeyi yıkıp dökmek istiyordu. Ruhu bedenine hapsolmuştu ve dışarı çıkmaya çalışıyordu. Ne yazık ki başarısız oluyordu.

Olmak istediği yer burası değildi. Hilal ile gittikleri o bağ evine gidebilirdi, matbaaya gidebilirdi, tepeye gidebilirdi lâkin o bu odadan çıkıp gidemiyordu çünkü biliyordu ki onun bu odadan ayrılması demek, sevdiğinin başının gövdesinden ayrılması demekti.

Bugün hiçbir şeyin geri dönüşü olmayacağını gayet iyi biliyordu. Her şey değişecekti ve o kurallarını çiğneyip sevdasının peşinden gittiği adamın tehdidinin bir kurbanı olacaktı.

Dilhundu...

Kalemin kağıdın başına geçti, duygularını dile getiremeyecek kadar acizse de, edebi gücü yerindeydi çok şükür ki. Gözlerini kapatıp o güzel çehreyi düşündü. Bir şiir timsaliydi sevgilisi.

"Smyrna!" Diye başladı yazısına.

"Siz sevdanın ne olduğunu bilir misiniz? Binlerce kurşun yarası atlatmış birinin sevda tarafından ölmesi, sakat kalması ne demek bilir misiniz?

Ben bilirim bu hissi!

O his ki, en elemli hastalığından pençesinden kurtulsanız da, sevdanın pençesinden kurtulamazsınız. Bilakis, onu içinize çekmek istersiniz. O his ki, hasrettir; o his ki ölümdür...

Onu kaybederseniz, ölmüşsünüz demektir.

Cihanın vakti hali gözler önünde iken sevdaya tutunan yürekleri bilir misiniz?

Sadece kendi bildiğiniz lisanı konuşmak ne demek bilir misiniz?

Ben bilirim!

Tek tutanağı sevda olan ve Türk topraklarında sevdasını bulan bedbaht bir adamım ben.

Ve şimdi onu da kaybediyorum...

İşte bu yüzden, kenetlen birbirine Smyrna!

Ben mağlup oldum sevdada, sen galip ol!" -Andreas Akis

Uzunca bakıştı yazısıyla, ardından gözleri çekmecesine kaydı. Çekmeceyi açtı ve içinden onun resmini çıkardı. Teğmen iken vatandaşların bilgilerine kolayca ulaşabilmiş, bu fotoğrafı da o arada bulmuştu. Elindeki tek şey buydu şimdi.

Yazdığı kağıdı katlayıp avcunda sakladı. Çok geçmeden kapısı çalındı ve içeriye bir asker girdi.

"Teğmen Leon, sizi bekliyorlar."

Başını salladı ve avucundaki kağıdı ayağa kalkıp askere verdi.

"Bunu bas ve Smyrna de dağıt . Ne olduğuna bakma, mühim değil. Endaksi?"

"Tamam kumandanim!"

"Git şimdi sen. Ben de iniyorum şimdi."

Asker odadan çıkınca aynaya çevirdi bakışlarını Leon. Bitap düşmüş, çökmüş birini görüyordu yansımasında. Saçlarını düzeltti ve derin bir nefes aldı. Kapının kulpunu çevirmeden önce mırıldandığı son şeydi,

"Affedin beni küçük hanım."

~

{Ağlıyor şimdi kuytularda rüzgar,
Sararmış yaprakların ardından...}

Kimse duymadıktan sonra çığlık atmanın faydası neydi Hilal'e? Gözyaşlarını akıtınca ne oluyordu sanki? Geri mı geliyordu sevgilisi, anıları, sevdası? Tam tersine gün geçtikçe daha da çok yıpranmıyor muydu sanki?

Lâkin bu kez acısı bir kat daha büyüktü. Bugün yaşananlar ruhunda derin, depderin bir yara açmıştı. Leon'un onu tekrar öpmesi, bilhassa bunun bir sarhoşluk hatası olması yakıyordu canını.

Öpüşünde sevda yoktu, olamazdı.

Derin bir iç çekti ve sildi gözyaşlarını tüm hırçınlığı ile. Saate baktı da, gece yarısını bulmuştu lâkin ablası ortalarda yoktu. Tam kapıyı açmış ablasını soracaktı ki karşısına çıktı aradığı.

"Hilal hemen odaya gir! Sana söylemem gereken mühim ve vahim bir olay var."

Genç kızlar apar topar odaya girdi. Hilal ne olduğunu anlayamıyordu, bu kez ne olmuştu? Ruhunu daha ne için incitecekti?

Yatağa oturduklarında Yıldız dudağını gerginlikle dişliyordu .

"T-teğmen Leon hakkında..."diye mırıldandı Yıldız mahcup mahcup. Hilal şimdi daha da meraklanmıştı. Bu gün daha ne kadar daha şaşırtıcı olacaktı?

"Bak ablacığım, ağlamak yok tamam mı?"

Başını salladı Hilal lâkin daha şimdiden gözleri dolmaya başlamıştı.

"Teğmen evlenmiş, Hilal."

Teğmen evlenmiş, Hilal..."

Teğmen. Evlenmiş. Hilal.

Teğmen Evlenmiş.

Leon evlenmiş.

Duygusuzca kalktı yerinden Hilal ve boş adımlarla çekmecenin olduğu yere gidip çekmeceden ayrılık mektubunu çıkardı. İlk yarasını bu mektupla almıştı. Gülümsedi Hilal lâkin hissizleşmişti sanki. Mektubu açtı ve cümlelere göz gezdirdi.

"Kendi yolunuzu temin etmenizdir en büyük dileğim...."

"...Geçirdiğimiz zaman boyunca şahsen asla buna ciddi bir şey olarak bakmadım ki, isyancı bir Türk kızına his beslemem kabil değil..."

Mektubu göğsüne bastırdı ve yere çöktü. Boş, bomboş bakan gözleri saniyesinde dolmaya başlarken, artık bir şeyden çok emindi.

Bitmişti.

Her şey bitmişti.

Geri dönüşü olmayan bir şeyin içindelerdi ve Leon...

Bunu o bitirmişti...

Sevdası ellerinden kayıp gitmişti.

{Olmasa mektubun,
Yazdıkların olmasa,
Kim inanır senle ayrıldığımıza?
Sanma unutulur,
Kalp ağrısı zamanla,
Her şey unutarak ,
Yaşanır sanma...}

{Neydi bir arada, tutan şey ikimizi,
Neydi birleştiren, ellerimizi...
Bırak bana anlatma,
İmkansız sevgimizi,
Sevmek bir çok şeyi göze almaktır...}

✳✳✳

Oy ve yorumların düşmesi beni çok üzdü, lütfen oy verin ve yorum yapın. Ben emek verip yazıyorum sizde oylayıp yorum yapın lütfen ♡♡♡.

Dilhun |Ateşten Gömlek| HileonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin