0.10

528 30 8
                                    

Eli kalbinde koştu ve bir yere varmayı bekledi. Soğuktan kızaran yanakları ve burnuyla beraber ayakları da üşüyordu. Kendini bu hiçlikten kurtarmak, aşka, başarıya, muhteşemliğe ulaşmak istedi ama olmadı. Etrafına baktı, hiçbir şey göremedi. Gözlerini sımsıkı kapattı ve her yerine ulaşabilen kar tanelerini düşünmemeyi tercih etti. 

Gözlerini açtığında ne olmak istediği, ne de olması gerektiği yerdeydi. Hiçbir şeyin tam ortasında her şeyi arıyordu. Belki de onu bu kadar zavallı yapan da oydu. Ona ait olmayan şeylere çok ilgi duyuyordu, herkesin istediği şeyleri onlardan daha fazla istiyor ama onları almak için hiçbir şey yapmıyordu. Kar taneleri ona saldırıyordu. O kendini ne kadar umutsuz hissederse karın da şiddetini arttırdığını seçebilirdiniz. 

Dilini dışarı çıkardı ve kar tanelerinin ağzına girmesine izin verdi. Bekledi ve dilinin uyuştuğunu anladığında dilini ağzına geri sokup koşmaya devam etti. İlerlemekten bıkmayacaktı, o da bunu biliyordu. O istediğini elde edecek kadar ilerleyecekti ve istediğine ulaştığında da devam edecekti. 

Fazlasını isteyecekti. 

Daha fazlasını. 

Daha fazlasını. 

Bunun bir sonu olmayacaktı. İşte o zaman istedikleri onun istemediği şeye dönüşecekti. 

Ölüm. 

Klaus birisinin onun aklıyla oynadığını anladığında temkinli bir şekilde etrafına göz gezdirdi. Kol'u alaycı surat ifadesiyle kapıya dayanmış bir şekilde gördüğünde sinirleri onu ele geçirdi. Onun aklıyla oynamasından hoşlanmıyordu ve bunu Kol'un da bildiğinden adı gibi emindi. Kol ona iğrenç bir gülümseme fırlattığında Klaus onunla yarışa girmeye çalışmadı bile.

Kol onu yenerdi, hiçbir şeyde yenemezdi, ama iğrençlikte yenerdi. Klaus ayağa kalktı ve onun yanına hafif ama dengeli adımlarla yakınlaştı. Tabiri caizse Kol'un dibine girdiğinde onun yakalarını tuttu ve Kol ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. Kol'un içinde duygu barındırmayan kalbi hızlandı, korkudan değil nefretten. Klaus'tan nefret ediyordu çünkü bu güne kadar Kol'un istediği ama alamadığı her şeyi Kol almıştı. Bir şey dışında; Caroline'ın bakireliği. O zaman da Klaus ona rakip değildi.

"Klaus, sana bir şey söylemek istiyordum, değerli abim."

"Kapa çeneni."

"Beni neden şu anda yakalarımdan tutuyorsun?"

"Çünkü aklıma girdin orospu çocuğu, bundan daha belirgin bir neden var mı?"

"Evet, aslında var tatlım. Caroline. Onu seviyorsun değil mi?"

Ona tatlım demesi Klaus'un sinirini bozmuştu, o eskiden öyle konuşurdu. Adeline varken, şimdi Adeline yoktu ama Kol ona acı çektirmek için elinden geleni yapacaktı. Kol acımasızdı ve sırf abisini mutsuz etmek için Klaus'un geçmişindeki en iğrenç şeyleri kurcalayabilirdi, bu onu rahatsız bile etmezdi.

İlerlediğinde karşısına çıkan adamın gözleri soğuktan ya da uykusuzluktan morarmıştı, bir bacağı yoktu, sol elindeki orta, sağ elindeki ise serçe parmağı yoktu. Çocuk kendi şaşkınlığında boğulmak üzereydi. Bir insan bu kadar ciddi yaraları nasıl alabilirdi? Küçük çocuğun beyni boyundan daha büyüktü, biliyordu bu lanet kasabada bir şeyler döndüğünü.

Sezdiği korku duygusundan dolayı arkaya bir adım attı ama sanki hiç ilerlemiyor gibi hissediyordu aksine ona daha çok yaklaşıyordu, bu yerinde saymaktan daha da iğrençti. İstediklerinin tam tersinin olması çok rahatsız ediciydi. İçinden bir ses geldi, ne karın guruldamasıydı bu ne de bir insanın vücudundan çıkabilecek bir ses.

mazoşist (klaroline) [düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin