selam. yine ben. evet geri döndüm. mazoşist ile beraber tabi. öncelikle verdiğim ara çok iyi bir seçim oldu benim için. -dikkat ederseniz de iki gün önce yükledim- bölümler daha iyi oldu bence. bu bölümde +18 bir yer var ve orayı da belirttim atlayabilirsiniz. lütfeeen, görüşlerinizi bildirin.
sizi seviyorum.
***
Acaba gerçekten Caroline’ın ölümü onun yüzünden miydi? Birisinin ölümünü üstlenmek onun için çok kolaydı, ama Caroline’ınkini? Hayır, o kadar zordu ki Klaus için. Belki nedeni Caroline’ın Adeline’a olan benzerliği yüzündendi. Klaus Adeline’a çok değer vermişti ama sonra elinden kayıp gitmesine izin vermişti.
Kendine itiraf edememesine rağmen içten içe biliyordu, Adeline’ın ölümü bir bakıma onun suçuydu. Suçun payı tartışılırdı ama ne kadar küçük olursa olsun bu cinayette bir payı vardı. Ölümler Klaus için büyük işler değildi, değer verdiği birisi ölmediyse tabi.
Ki bu dünyada en fazla değer verdiği kişi ölmüştü, belki bunun bir geri dönüşü vardı ama şaşırtıcı bir gerçek olsa da Klaus bu acıyı kabullenmek istiyordu. Bir şekilde bu acıyı çekmek, Adeline’la kavga ettiği için kendini cezalandırmak istiyordu. Biliyordu ki eğer bu acıyı çekmezse Adeline’ın ölüm çığlıkları kulaklarının eşsiz parçası olacaktı.
Korumak ona göre bir şey değildi, yırtmak, yok etmek ve mahvetmek. Onun içindeki bir bölümü uyandırıyordu –böyle anlatılabilirse tabi-. Bu kelimeler onu heyecanlandırıyordu, içindeki şeyi hareket ettiriyordu. Öldürme, zarar verme onu asıl huzura ulaştırıyordu. İçindeki ses onu yönetmeye başlarken kontrolünü devrediyordu.
İstemediği şeyleri yaptıran öfke ve öldürme isteği onun kontrolünde olan bir şey değildi. Aksine onu farklı yollara sürükleyen şey buydu. Onun kişiliğini aniden değiştiren, onu kötü biri yapan da buydu. Aslında kötü biri değildi, sadece ailesini bir araya getirmek istemişti ve bunu yaparken biricik aşkı ve karısı Adeline’ı da yanında istemişti, ama onu bile çok görmüşlerdi.
Görmüştü.
Babasının Adeline’ı sevmediğini biliyordu ama sevgi ve saygı aynı şey değildi. Babası en azından ilişkilerine saygı duymak zorundaydı ama o, pislik yine bildiğini okumuştu. Zaten üvey oğlu olan Klaus’un duyguları umurunda olmadığı için onun tek sevdiği insan Adeline’ı ondan almıştı. Bunun da beraberinde getirdiği acı ve intikam isteği Klaus’a üvey babasını öldürtmüştü.
Onun için de bir anlamı olmadığını ona göstermek istiyordu. Adeline’ın öldürülmesi kolay olduğunu anlatmaya çalışıyordu aslında Mikael, ama Klaus anlamamakta direnince sonuç böyle olmuştu. En azından Mikael ölürken böyle düşünüyordu.
Bir zamanlar şöyle demişler, Tanrı, hayatın içine ölüm, ölümün içine de hayatı taşırmadan dökmüştür. Klaus her zaman bu lafı çok anlamlı bulmuştu, bu cümle onun suçluluk duygusunu azaltıyordu. Evet bir yere kadar azaltıyordu ama aslında yok olmayacağını biliyordu. Klaus bekledi ve bekledi.
Kapıdan birisinin girmesini istiyordu.
Kendine bile itiraf edememişti ama o kapıdan ya Adeline’ın ya da Caroline’ın girmesini istiyordu. Geçen günlerde yaşadığı olay yüzünden Caroline’la konuşmamıştı, görüşmemişti. Belki görüşmek istemediğinden belki de Caroline’ın onunla konuşmak istememesinden kaynaklanıyordu.
Telefonuna emin olmayan bir bakış fırlattı, biraz daha bakındı ama oksijen sanki her saniye azalıyordu. Kişi listesine girdi ve C harfine geldiğinde eli ona itaat etmeyi kesti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mazoşist (klaroline) [düzenleniyor]
Fanfic"vampirler vücudunuzdaki kanı değil, kalbinizdeki aşkı emerler." Telif hakkı © niazkilamyoo kullanıcısı Wattpad Her hakkı saklıdır.