Hatırladığım İlk Anılar

80 3 0
                                    

Adım Tekin, Zonguldaklıyım ama Ankara'da yaşıyorum. Annem bana hamile iken ailem Ankara'ya yerleşmiş. Ben de Ankara'da doğup büyüdüm. İlkokula Şehit Cumali Akman İlköğretim Okulu'nda başladım. Arka sıralarda oturan, mecbur kalmadıkça konuşmayan, bana göre sınıfın en güzel kızını seven ama onunla konuşmaya bile çekinen bir çocuktum.

Beşinci sınıfta din kültürü dersinden doksan dokuz almıştım annemin sayesinde. Annem inançlı bir insan. Büyüklerinden öğrendiği sure ve duaları elinden geldiğince öğretirdi bana. Birde üçüncü sınıfta müzik dersinden yüz almıştım, onunda nedeni ablamın ödevi olan Onuncu Yıl Marşını ezbere bilmemdi. Bunların dışında notlarım hep sınıf ortalamasındaydı. Beşinci sınıf dışında karnemde pekiyi alamadım. Peder Bey bu yüzden benim okumama hiç ümit bağlamadı. En azından zanaatım olsun diye yaz tatillerinde çalışmaya gönderir ve bütün kazandığımı da elimden alırdı. Zaten üç kuruş paraydı kazandığım, neden alıyordu hiç anlayamadım.

İlkokulla ilgili hatırladığım çok az şey var ve bunların başında Mehmet Acar öğretmen geliyor. Mehmet öğretmen benim sınıf öğretmenimdi. Yirmili yaşlarda, saçları döküldüğü için alnı açık, gözlüklü bir yetmiş beş boylarında kendi çapında karizmatik ve iyi kalpli bir adamdı. Yazmayı yeni öğrendiğimiz zamanlardan birinde yazı yazdırırken virgül koymamız gerektiğini belirtmek için "virgül" demişti. Ben virgül koymak yerine "virgül" yazmıştım ve öğretmen bunu fark edip düzeltmemi istedi. Sorun şu ki bunu sesli söyledi ve bütün sınıf güldü. Hayatımda en çok utandığım günlerden biriydi o. Bir de Mehmet öğretmenden sınıfın ortasında dayak yediğim gün çok utanmıştım. Aslında suçlu değildim ama kendimi savunacak kadar konuşkan biri de değildim hatta çekingendim. Sabahçı çocuklardan  biri sınıfta çantasını unutmuştu. Ben ve birkaç arkadaşımda içindekileri açıp dağıtmış çantayı da çöpe atmıştık. Durum fark edildiğinde bütün suç bana kalmıştı ve malum dayağı da ben yemiştim. Biraz sonra yaptığımın yanlış olduğunu söylemiş, bana birkaç nasihat vermiş ve benden özür dilemişti Mehmet öğretmen. Dünyada böyle iyi insanların olması ne güzel. Benden bilmem kaç yaş büyük bir adam benden özür diliyordu ve bunu yapmak zorunda da değildi. Benden özür dilemiş olması utancımı gidermedi ama onu kendimce affettim.

Bunların dışında hatırladığım asıl şey ise Sevda. Sevda sınıfın hatta okulun en güzel kızıydı bence. Kusursuz bir ipek gibi uzun kahverengi saçları, o saçlara bir kelebek gibi konmuş kırmızı-beyaz bez tokası, siyaha çalan kahverengi gözleri, kusursuz burnu ve kızıla çalan dudaklarıyla, bakmalara kıyılmayacak, doyulmayacak bir güzellikti. Onu  her hatırladığımda mutlaka yukarıda bir yerlerde bir tanrı olmalı diyorum, mutlaka bu mükemmel güzelliği yaratan usta bir el olmalı.

Sınıf listesinde adım onunkinden sonra yazardı. Bunu çok sever, her yoklamayı iple çekerdim. Sonuçta Sevda ile bir ortak noktamız vardı. Öğretmenim adımı söylediğimde bilerek cevap vermezdim, böylelikle herkes gibi Sevda da bana bakardı ve göz göze gelirdik.

-Sevda!
-Buradayım öğretmenim!
-Tekin!
-...
-Tekiiin!
-Buradayım!

Onunla sayılı defa sohbet edebilmiştim o zamanlar. Yanına gittiğimde bana rezilliklerimden bahsetmesinden korkar, çekinir konuşamazdım.

Yine bir Türkçe dersinde mektup yazmamızı istemişti Mehmet öğretmen. Ben mektubu mahalleden taşınan en yakın arkadaşım Sarı Selim'e yazmıştım. Sarışın, cılız, çakır gözlü ve çakaldı Selim. Her haltı yer sonra da benim başımı yakardı, mahalleye başka bir çocuk gelsin hemen beni bırakır onunla oynardı. Bütün bunlara rağmen en yakın arkadaşımdı o, çünkü herkes  gitse de o beni akşamları evden çağırmaya gelirdi. Dışarı çıkar yerden izmarit toplar yakar öksürükler içinde içmeye çalışırdık. Bu yüzden birkaç kez dayak yedim Peder Bey'den. Bir hafta evden çıkarmazdı akşamları sonra unutur tekrar izin verirdi çıkmama. Kısır döngü devam ederdi...

Yanlışlıkla Seri KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin