Hayatıma bir anda bu kadar çok ölüm girdiği için ölümü düşünmeye başladım. Ölürken ne hissediyordu insanlar? Çok acıyor muydu canları? Azrail'i görebiliyorlar mıydı? Yoksa bir film sonu gibi büyük harflerle "SON" yazıp her şey karanlık mı oluyordu? Öldükten sonra gerçekten ne olacaktı? Gerçekten birileri cehenneme birileri cennete mi gideceklerdi? Yoksa aslında bembeyaz bir yerde tek başına hayat devam mı edecekti? Ya da uzayda başka bir gezegende bambaşka varlıklarla bambaşka bir vücutla bambaşka bir hayat mı? Allah'a inancım var elhamdülillah ama insan ister istemez düşünüyor işte. Sonuçta anlatılanın dışında hayal edilebilecek çok fazla seçenek var. Ne bekliyordu bizi öldükten sonra acaba. Bazı geceler bunları düşünmekten uyku girmiyordu gözüme. Ölümü çok merak ediyordum, hatta canım tatlı olmasa meraktan intihar edebilirdim.
Birkaç hafta hiçbir icraat yapmadım. Her şeyin yoluna girmesini ve suların durulmasını bekledim. Hayatıma normal akışında devam ettim. Nurdan'a, Erkan'a ve diğer nefret ettiklerime katlanmaya devam ediyordum ama artık ben eski Tekin Yaşar değildim. Kafam farklı çalışıyordu. Daha fazla intikam istiyordum. Hayatımı mahvedenlerin hayatını bitirme fikri beni içten içe kavuruyordu. İyi bir adam olmak isterken bir seri katilin düşüncelerini taşıyordum kafamda. Farkında olmadan yeni hedefimi aramaya başlamıştım. Henüz karar veremiyordum ama sizin de tahmin edebileceğiniz birileri vardı. Ölmeyi çoktan hak etmiş, yaşama hakkını başkalarının sırtına basarak doldurmuş insanlar. Ölmeyi çoktan hak etmiş ama henüz ölememiş insanlar.
Annemi bizimle yaşaması konusunda ikna etmeye çalışsam da olumlu sonuç alamadım. "Aman evladım siz mutlu olun da ben bakarım başımın çaresine. Hem artık köyde yaşamak istiyorum ben. Apartman hayatından sıkıldım. Komşularım olsun, bahçemden sebzelerimi toplayıp iki lokma ekmekle yetineyim istiyorum. Ben burada iyiyim." Dedi ve bana ısrar etme alanı bırakmayarak reddetti. Buna rağmen sık sık ziyaretine gitmeye, ben gidemezsem Nurdan'ı göndermeye özen gösterdim. Gitmediğim zamanlarda çok özlüyordum annemi. Artık o köy benim huzur bulduğum yerdi. Kafa açan bir adam yoktu annemin yanında artık. Gidip dizlerine yatıyor, kokusunu saatlerce içime çekiyordum. Bazen ona baktığımda gözlerim doluyordu çünkü bir gün o da ölecekti. Ne kötü, annem bir gün ölecek ve ben buna şahit olacağım. Bunu düşündüğümde gözlerim doluyordu. Mesut'un gözlerimin önünde yıkılması aklıma geliyordu aklıma. Ben o acıyı ikinci kez yaşayacaktım ama bu kez gerçekten annem ölecekti. Onu ben koyacaktım mezarına ve bir daha asla koklayamayacak, öpemeyecektim. "Annem benim, seni çok seviyorum!" dedikten sonra şap diye öpemeyecektim. Ölüm ne garip bir şey, bazen mutlu ediyor (en azından beni), bazen çok üzüyor. Bazen en nefret ettiğimizi başımızdan, bazen en sevdiğimizi hayatımızdan çekip alıyor. Belki de en mantıklısı kimseyi çok sevmemektir. Böylece kimsenin ölümüne çok üzülmezsiniz. Belki de buradaki asıl mesele insanları buna rağmen sevmektir. İnsanların öleceğini yada gideceğini ve bu durum karşısında yıkılacağımızı bilerek buna rağmen sevmek.
Hayat her şeyi bir bedelle veriyor insana. Önce yıllarca okuyorsun sonra bir meslek sahibi oluyorsun, önce saatlerce çalışıyorsun sonra bir ürün çıkarıyorsun, önce günlerce çalışıyorsun sonra bir maaş alıyorsun. Bunun gibi yığınla örnek... Kısacası önce çilesini çekiyorsun, sonra sefasını sürüyorsun. Yani bütün bunlar peşin ödeme gibi ama sevgi bunlardan farklı. Sevginin bedelini sonradan ödüyoruz. Sadece ölümle değil; terk edilmeyle, ihanetle, hakaretle bazen de bir hoşça kal ile...
Ne diyorduk, her şeyin bir bedeli var. Sanırım bu bazı şeylerin kıymetini bilmemiz için gerekli. Mesela herkes çok pahalı bir spor arabaya istediği zaman ulaşabilseydi o zaman o arabanın hiçbir özelliği kalmazdı insanların gözünde. Hak etmeden elde edilen başarı mutluluk insana getirmez. Bakınız şans oyunlarından büyük para kazananlar.
Bedelini ödemeden elde ettiği her şeyi daha hunharca kullanıyor insan. Sevmenin ve sevilmenin değerini sonradan anlıyoruz. Belki de bu yüzden sevdiklerimizi kolayca kırabiliyoruz. Bedelsiz elde ettiğimiz için kolayca vazgeçebiliyor, sonra da pişman oluyoruz. Bedelsiz elde ettiğimiz için ailemizin kıymetini bilmiyoruz belki de. Onlara bu yüzden yeterince "seni seviyorum" demiyoruz yada diyemiyoruz. Kısacası bedelini peşin ödemediğimiz için sevginin hakkını veremiyoruz. Hor kullanıyoruz sevgimizi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlışlıkla Seri Katil
AventureKafamda bir silah namlusunun soğuğu var. Kapattığım göz kapaklarım polis arabalarının tepe lambalarından gelen mavi-kırmızı ışıklara engel olamıyor. Bazı sesler duyuyorum, bana silahı bırakıp teslim olmamı söylüyorlar. Aslında bütün sesleri duyabili...