Yıl sonu geldiğinde orta öğretim hayatımda sona ermişti. Okulun kapanmasına yakın liseye geçiş sınavına girip zaten beklediğim düşük bir sonuç almıştım. Hangi liseye gideceğim az buçuk belliydi çünkü Peder Bey için önemli olan liseyi okumamdı. Hangi lisede, nasıl okuduğum umurunda değildi. Peder Bey'in asıl niyeti beni meslek lisesine gönderip amele olmamı sağlamaktı ama ben hayatımda ilk defa Peder Bey'in istediğini yapmayacaktım. Sonuç olarak düz liseye gitmeye karar verdim. Kayıtlara annem ile gidip Peder Bey'e kayıttan sonra haber edecektik.
Okullar kapandıktan sonra ilk defa yazın kuran kursuna değil para kazanacaktım bir işe başladım. Aşağı mahallede bulunan mini markette Peder Bey aracılığı ile kasiyer olarak işe başladım. Ancak kasiyerlikte dahil yapmadığım iş kalmadı. Yeri geldi mal taşıdım, yeri geldi raf dizdim, yeri geldi müşterilerin poşetlerini evlerine taşıdım. Akşama kadar atleti sırılsıklam ediyordum ama aldığım para hak ettiğimin yarısı bile değildi. Zaten onu da Peder Bey alıyordu.
Her sabah dükkanın içine soktuğum cips ve plastik top stantları dışarı çıkarıyor, meyve-sebze kasalarının tozunu alıp üzerine şemsiye açıyor, dükkanda temizlik yapıyor ve çayı demliyordum. Ben bunları yaparken patronum Hasan abi elinde gazetesi ağzında sigarası ile kapının önünde çayı bekliyordu. Bütün bu curcuna sabah saat beşte, yani karga henüz mamasını yemeden başlıyordu. Okulu özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama okulu özlüyordum. En azından akşama kadar oturduğum yerden vakit geçiriyordum okulda ama markette akşama kadar tam manasıyla canım çıkıyordu. Okul zamanlarımda gelmek bilmeyen uykum, market zamanlarımda yastığa kafamı koyduğumda geliyordu. Bu benim yaşımdaki bir çocuğun anlam veremeyeceği bir şeydi. İnsan ölüme bile kolayca alışabiliyorken buna alışmak hiçte zor değildi. Markette çalışmanın güzel yanları da vardı tabi. Mesela artık istediğim zaman sigara alabiliyor ve çok sorun yaşamadan içebiliyordum. Çünkü Hasan abi yaşıma rağmen benim sigara içmemi sorun etmez, Peder Bey'e de söylemezdi. Ayrıca markete akşama kadar birçok insanlar geliyor ve bende onlarla sohbet kuruyordum. Böylece kendime okul dışında bir çevre de kurmaya çalışıyordum.
Evde neredeyse her şey aynıydı. Ablam heyecansız hayatına devam ediyor, annem ev işleriyle uğraşıyor ve Peder Bey de bizimle uğraşıyordu. Artık yeni eve, yeni mahalleye ve yeni komşulara alışmıştık. Yeni arkadaşlarımla eskilerden daha samimi bir ilişki kurmuştum. Ancak onlarda yaz tatilinde bana özenip işe başladılar. Yusuf kaportacıya, Ersin abisinin çalıştığı inşaate, arif mobilyacıya işe girdi. Tatil günlerimizde birlikte arsa da maç oynama bahanesiyle, yıllardır tamamlanmayan inşaata gidip sigara içiyorduk, internet kafede oyun oynuyorduk ve çok sık olmamakla beraber evden erzak alıp pikniğe gidiyorduk.
Hâlâ hayatımda bir kız yoktu ve olacak gibi de görünmüyordu. Zaten çabalamıyordum da bir kızla tanışıp ona aşık olmaya. Belki nedeni biraz Sevda'ydı, ona ihanet etmek istemiyordum kendimce ama asıl nedeni artık kendimi sevmiyor, yakışıklı bulmuyor oluşumdu. Bir kız neden benim gibi bir tipsizle ilgilensin ki. Reddedilmektense hiç denememeyi tercih ediyordum. Böylece kalbim de kırılmamış oluyordu. Belki de bazı kızlar benden hoşlanıyordu Atatürk İlköğretim Okulundan ama ben onun var olup olmadığını ve kim olduğunu bulmakta da başarılı değildim. Sanırım ta o yıllardan kolay vazgeçme huyunu kazanmıştım yani hırslı değildim. Mesela mahallede oynadığımız maçlarda çoğu zaman kaleye gönüllü geçerdim çünkü gol atamıyordum. Belki denesem atabilirdim ama ben uğraşmadım. Ya da Counter da hep en az adam vuran kişilerden birisi olurdum. Çünkü orada da en yeteneksiz olan bendim. Bu yüzden eğlenmeye bakıyordum. Kısacası hayatımın hiç bir alanında en iyi değildim ve işin kötüsü bunu dert etmiyordum. Sadece geceleri uyku tutmadığında hiç en iyi olamadığım aklıma gelirdi ve şikayetvari dualar ederdim: "Allah'ım benim ne günahım varda böyleyim? Hem tipsizim, hem beceriksizim, hem de hiç en iyi olamıyorum. Ne olur bana yardım et kafayı yiyeceğim Allah'ım." Diye ama hiç bir şey değişmiyordu.
Ben çocukluğumdan beri gözlük takmayı istemiştim. Bunun için ne gerekiyorsa yaptım; televizyonu yakından izledim, ders çalışırken kitabın dibine kadar girdim, arkadaşlarımın gözlüğünü takıp uzun uzun kullandım... Bu yaz doktora gittiğimde bana bir gözlük yazdı ve bende amacıma ulaşmış oldum. Bir uzak gözlüğüydü. Sıfır yetmiş beş numaraydı iki camı da. Peder Bey "o kadar küçük numaralar alınır mı lan?" dedi ama ben almıştım artık. Bazen bu taktiği kullanırdım Peder Bey'in kızacağı bir şeyi yapmak istiyorsam -ki o benim yaptığım veya içinde bulunduğum her şeye kızardı- ondan habersiz yapıp yaptıktan sonra farkına varmasını beklerdim. Farkına vardığında sonucu değiştiremeyeceğini bildiği için o da çok kızamazdı. Sonuç olarak ben amacıma ulaştım ve artık kendimi daha iyi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlışlıkla Seri Katil
AventuraKafamda bir silah namlusunun soğuğu var. Kapattığım göz kapaklarım polis arabalarının tepe lambalarından gelen mavi-kırmızı ışıklara engel olamıyor. Bazı sesler duyuyorum, bana silahı bırakıp teslim olmamı söylüyorlar. Aslında bütün sesleri duyabili...