Herkese merhaba. Gecikme için herkesten çok özür dilerim. Geçen sene bugün tam da burada ilk bölümü yayımlamıştım. Bugüne özel 23. Bölümü yetiştirmeye çalıştım. Uzun bir bölüm oldu, umarım beğenirsiniz.Lütfen bol bol oy ve yorum yapın. Yorumlarınızı görmek hoşuma gidiyor. ❤️
Anlayışla ve sabırla bekleyen herkese çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız, daha nice yıllarımız olsun.
•Bölüm şarkısı: Aurora- Runnig With The Wolves
Destan Aymaz
"Dibini görmeyen sevdiğini göremesin." Koray'ın sözü biter bitmez bardağı kafama diktim. Bardağın dibinden Koray'a baktım. Benden önce bitirdiğini fark etmemle soru sorarcasına gözümü kırptım.
"Asıl sana sormalı?" dedi.
"Adet yerini bulsun." dedim peyniri bölerken.
"Daha ne kadar bu eziyeti sürdüreceksin?" diye sordu. Bir kolumu yanımdaki boş sandalyeye uzattım. Orhan abi önümüze son mezeyi yerleştirirken araya girdi.
"Benden başka bir isteğiniz var mı aslanlarım?"
"Canının sağlığı be abim." dedim kadehi kaldırarak.
Rakı beyazı bıyıklarının altından gülümsedi. "Beşinci kadehten sonrası keseye zarar, hadi afiyet ola." diyerek diğer masanın siparişi için ayrıldı. Yanımızda asılı duran çerçevelerin içinde ölümsüzleşen fotoğraflara baktım.
"Sorumu cevaplamayacak mısın?" diye sordu.
Ağır bir hareketle rakımı yudumladım. "Ne eziyetinden bahsediyorsun?"
Dirseklerini masaya dayadı ve bana doğru yaklaştı. "Hayat kısa be oğlum boşa direniyorsun. O kız bir gün seni sevmekten usandığında ne yapacaksın?" dedi.
"Direnmiyorum, olması gereken bu."
"Kendini kandırıyorsun." dedi neşesiz bir tavırla gülerek. Bardağı kafama diktim ve Koray'a baktım.
"Ona sadece değer veriyorum o kadar. Onu kendimden koruyacak kadar önemsiyorum." dedim.
"Beni buna inandırman mümkün değil." dedi kadehi kaldırarak.
Kadehi ağır bir hareketle kaldırdım.
"Sen söyle." dedi havada asılı kalan bardağını işaret ederek. Parmaklarımın arasında asılı kalan rakı bardağına baktım. Kapıdan bir kız içeri girdi, kahve saçları rüzgarla havalandı. İçeri beraberinde getirdiği soğuk hava parfümüyle harmanlanmıştı. Ağır koku burnuma ulaştığında bu kokunun Hande'ye ait olmadığını fark ettim. Gelenin o olmadığını anladıktan sonra acıyla gülümsedim.
"Aşka."
Koray büyük bir zaferi kazanmış gibi gülmeye başladı.
"Babanla görüşüyor musun?" diye sordu.
Kafamı ağır ağır salladım. "Telefondan görüşüyoruz. Yazın zaten yine buradalar." dedim. Yönümü mekana doğru dönüp sırtımı duvara yaslayarak yan oturdum.
"Neden onunla gitmedin? İstanbul çok büyük bir şehir, orada okumanın ayrıcalığı başkadır. Ben üniversiteyi İstanbul'da okumak isterim." Kalamarını sosa bandı.
"Büyük şehir büyük sıkıntı demek ben halimden memnunum." bardağı bitirdim. "Doldur saki." diye ekledim.
Bardağı doldururken, "Seni buraya bağlayan nedir diye sordun mu hiç kendine?" diye sordu. Elimi enseme götürdüm ve düşündüm. Beni buraya neyin bağladığını biliyordum. Ama, daha kendime dahi tekrarlayamazken bunu anlatmam olası değildi. Sadece tek bir şeyin bağladığı söylenemezdi. Kişisel tarihim yani geçmişimde buna dahildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günahkâr Serseri
Teen FictionOn sekiz yaşındaki Hande binlerce kurduğu sahte dostlukların ardından içine kapanan biri haline dönüşmüştür. Ta ki ani bir kararla şehir değişikliği yapılıncaya dek. Onun hikayesi asıl şimdi başlıyor. Yirmi yaşındaki cipa hastası Destan, insanlarda...