Bölüm Şarkısı: Skylar Grey- Moving Mountains
Aşka düşmek... Sizi seveceğine inandığınız biri varsa, sevmek güzeldir. En ufak umut kırıntıları bile yetiyordu insana. Ama sevmekten yorulduğunuz an, umutlar ölür, geriye intizamsız puslu anılar kalırdı. Ve bir avuç bir buruk gülümseme. Her insan kendi değerini kendi biçerdi. Destan Aymaz kendine biçtiği değerin çok üstünde biriydi.
Ruhlar genellikle ölümsüz olarak kabul edilirdi. Bence yanlış, ruh beden canlıyken bile kendini öldürebilirdi. Destan'ın ruhu bedeninin içine hapsolmuş bir ölümlüydü. Ve katili de bizzat oydu. Zaman zaman ayılır, 'Hey, ben buradayım. Hala bir yerlerde bir şekilde nefes alıyorum.' der gibiydi. Destan bu seslere kulak asmamaya yemin etmiş gibiydi. Bu sesi duyan yalnız o değildi, bende duyuyor ve ondan daha çok önemsiyordum.
Hatta bazen (belki delice ama) Destan'ın ruhuyla benim ruhumun anlaştığını, öpüştüğünü ve hatta ruhlarımızın seviştiğini bile düşünüyordum. Belki sinemaya bile gidiyorlardır he, ne dersiniz?
Solmuş bir çiçeği canlandırmak gibiydi onu sevmek. Ama buna izin vermiyordu. Öyle bir kuşanmıştı ki zırhlarını, sevgi geçirmiyor aşkım işlemiyordu.
Onu izliyordum. Koray'la pes oynuyorlardı. Bazen o gür sesiyle öyle bir sevinç nidaları atıyordu ki, yerimde sıçrıyordum. Anıl izlemeyi tercih etmişti, futbolu pek sevmiyormuş. Koray'ın evindeydik, evine ilk gelişimdi bu. Ailesi işlerinden dolayı birkaç günlüğüne İstanbul'a gitmişler. Sırma sıkıntıyla iç geçirdi.
"Hadi Twister oynayalım." dedi. Destan oralı olmadı. Koray yenilmekten sıkıldığı için balıklama atladı.
"Güzel fikir."
Destan elindeki kumandayı bırakarak, "Tabi şimdi ben de yedi-dört yenilsem bu fikri güzel bulurdum. Sende haklısın kardeşim, hepsi geçecek." dedi alayla sırtını sıvazlayarak.
"Bugün formumda değildim, ben seninle sonra oynayacağım."
"Yenilgiyi kabullenmelisin."
"Kumarda kaybeden aşkta kazanırmış." dedi gülerek içeri geçerken. Saniyeler sonra elinde twister'le geri döndü.
Sırma, "Hakem kim olacak." diye sordu. Destan tam ağzını açmış konuşacakken.
Koray, "Ben olurum." diye atıldı afişi kutudan çıkararak. Afişi serip çarkı çıkardı. Destan sıkılgan bir tavırla yerini aldı. Anıl Destan'ın yanında, Sırma ise benim yanımda duruyordu. Tabi ki, bu oyun içerisinde değişecekti. Koray DVD kısmına bir cd yerleştirip tuşa bastı. Orta düzeyde sesi ayarlayıp koltuğa yerleşip çarkı çevirdi. Müzik çalarda TroyBoi- Do you? çalıyordu. Tam da onun tarzı olan bir şarkıydı.
"Hadi bakalım millet, başlıyorum!" dedi heyecanla. Çarkın durmasını bekledik. "Anıl sağ el yeşil abicim." dedi komut vererek. Anıl Sağ elini benim yönüme doğru attı.
Anıl, "Vah-vah şekilden sekile gireceğiz desenize." diye hayıflandı.
"Hande sol ayak kırmızı." Adımımı atacağım yer Destan'ın bir arkasında kalıyordu. Destan'la göz göze geldik. Bakışmamızın bir ömür sürmesini isterdim fakat, bu bakışmayı sonlandırmam gerekiyordu. Utana sıkıla adımımı Destan'ın gerisine attım. Bacağımı bacağının üzerinden atarak hedefe ulaştırmıştım. Düşecek gibi olduğumda beni belimden tuttu.
Sırma kıkırdayarak, "Hande iyi misin?" diye sordu.
"Düşme ihtimalimin dışında gayet iyiyim." Yüzünü görmesem de Sırma'nın imalı bakışlarını tahmin edebiliyordum. Destan beni tutmayı bırakmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günahkâr Serseri
Teen FictionOn sekiz yaşındaki Hande binlerce kurduğu sahte dostlukların ardından içine kapanan biri haline dönüşmüştür. Ta ki ani bir kararla şehir değişikliği yapılıncaya dek. Onun hikayesi asıl şimdi başlıyor. Yirmi yaşındaki cipa hastası Destan, insanlarda...