17. Bölüm

9K 391 32
                                    

  Twenty One Pilots: Heathens

Çaresizlik bir sonbahar yaprağının inatla dalından düşmemesi gibiydi. Düşeceğini çok iyi bilirdi ama hala bir umut direnirdi. Rüzgar bir düşman görevi görürken yaprak dalından ayrıldı.

Bir kum saatinin dar boğazından geçen son kum tanesi gibiydim.

Esasen anneannemi pek sevdiğim söylenemezdi. Çünkü küçüklüğümden beri onun gözlerine bakınca kötü duygular görüyordum. Annemi, varlıklı biriyle evlendiği için maddi ve manevi her açıdan hep sömürürdü. Annemler üç kardeşti: Bir erkek iki kız. En küçükleri olan dayım para meselesinden bir cinayete kurban gitmişti. Diğer teyzem yıllardır kendini bize iffetli-günahsız biriymiş gibi lanse etse de, kiracıları olan dört çocuklu hırdavatçı bir adama kaçmıştı.

En başından beri aralarında bir şey olduğunu sezmiştim. Birbirlerine bakışları-davranışları hep böyle hissetmeme neden olmuştu. Anneannem de pek ala hissetmişti ama kira parası için üç maymunu oynamayı tercih edecek kadar karaktersiz biriydi. Dedeme gelirsek bencildi, umursamazdı. Tek umursadığı şey kendiydi.

Annem hep yokluk içinde büyüdüklerini söylerdi. Ta ki on sekiz yaşında babamla tanışıncaya dek.

Annem ne yaptıysa ailesine kendini sevdirememişti. Annem dünyanın en koca merhametli insanıydı. Düşmanına bile acırdı. Şimdi yine aynı saf merhametle annesi için İstanbul'a geri dönüyordu. Ama gene de anneanneme bir şey olursa en çok ben üzülürdüm. Sanırım bu da bana annemden geçen şefkat duygularından biriydi. Bazı şeyler genetikmiş derlerdi de inanmazdım.

Onlardan ayrı kalmak istemiyordum. Destan'dan başka bir sıra arkadaşı düşünemiyordum.

Elimi dudaklarıma götürdüm. Sanki teması dudaklarıma atılan bir imza gibiydi. Ruhumu ısıtan gözlerine baktım. Keyifle kısılmış Koray'ın şebekliklerini izliyordu. Ocakbaşına gelmiştik. Destan bir yandan etleri pişiriyordu. Koray ise domates ve biberleri tek tek ızgaraya dizdi.

Anıl şalgamını havaya kaldırarak, "Dostluğumuza." dedi. Aynı şekilde herkes kaldırıp tekrar etti. Destan pişen etleri herkese servis etti. Sadece benimkini dürüm haline getirip tabağıma bırakması hoşuma gitmişti. Anıl ve Sırma karşımızda oturuyordu, aramıza giren duman Sırma'nın cimcime bakışlarına engel olmamıştı. Kaş-göz yapıp imalı bakışlarını kesmesini sağladım.

Destan siyah kazağının kollarını sıvamış yeni etleri ızgaraya diziyordu. Dürümden ısırık aldım. Koray'ın elinden telefon düşmüyordu, kaşlarımı çatıp söylenmeye başladım.

"Bırak şu telefonu, geldiğimizden beri elinden düşürmüyorsun." dedim.

Koray ukala ukala sırıttı, "Hayranım çok güzelim ne yapayım." dedi muzip bir tavırla.

Sırma ağzında yemek varken gözlerini devirip konuşmaya başladı. "Ay yesinler şu havaya bak." dedi aşağılarcasına.

Koray ters bir bakış fırlatıp etinden koca bir ısırık aldı. Sırma lokmasını ağzına atıp üzüntüyle iç çekti.

"Yine aldım kalorileri, geçen gün otuz sekiz beden pantolonun içine zor girdim."

Anıl Sırma'nın tabağına et servisi yaparken Sırma'nın yanağına bir öpücük kondurdu. "Ben seni böyle sevdim papatyam." Bu söz üzerine Sırma'nın yüzünde güller açmıştı. Aynı iştahla yemeğini yemeye devam etti.

Destan bana doğru eğildi, "Beğendin mi?" diye sordu.

"Hem de çok." dedim dürümün son parçasını yerken.

Günahkâr Serseri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin