OKUYANLAR YORUM YAPSIN RİCA EDİYORUM, YAZMAK İÇİN İLHAMA İHTİYACIM VAR. <3
"Eğer sevgi üretemiyorsa yüreğiniz, başarılı bir üretici değilsiniz..."
-Karl Marx
"Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım."
-Küçük Prens
Destan uyumsuz ve geçimsiz biriydi. Gözlerine bakınca bir çok şey görüyordum; Nefret, hayal kırıklığı ve sevgisizlik... Hepimizin yaşanmışlıkları ve sınanmışlıkları vardı bu hayatta. Ama hepimizde farklı tesir bırakırdı. Hepimizin içinde bir şeytan bir de melek barınırdı. İçimde Destan'a karşı adlandıramadığım dürtüler vardı. Ve müthiş derecede sevgimle ehlileştirme duygusu kaplıyordu ruhumu.
Hala birbirimize bakıyorduk, koridorun ıssız sessizliği ortamı daha da geriyordu. İçimde bir şeylerin çekildiğini hissetmemle o'na tutundum. Başım dönüyor, içim çekiliyordu sanki.
"Eğer tüm bunları seni kucaklamam için yapıyorsan böyle türlü entrikalara gerek yok." dedi alay ve sinirin karışık olduğu bir tavırla. Suratıma dikkatle bakınca olayın ciddiyetini kavramış olacak ki suratındaki muzip ifade yerini gerginliğe bıraktı. Donuk ve ifadesiz bakışlarından başka ilk defa bir duygu belirmişti yüzünde. Hoş gözlerindeki duyguları ben yine de görebiliyor ve okuyordum.
"Sanırım otursam daha iyi olacak." diyebildim. Yavaş bir şekilde masaya doğru yürürken Destan dikkatli bir şekilde benimle yürüyordu. Kantin koltuklarından birine yerleştim. Sanırım her şey üst üste gelmişti. Köklü bir değişime ve bol aksiyona vücudumun tepkisi bu olmuştu.
"Aç mısın sen?" Sadece kafamı sallayarak onayladım. Destan kantine doğru ilerlediğinde kafamı geriye yasladım. Şuan muazzam derecede tansiyon düşüklüğü yaşıyor olmalıydım. Bir kaç dakika sonra elinde tost ve çay ile tekrar karşımda belirdi. "Ye şunları." dedi önüme koyarak. Yavaşça kafamı yasladığım yerde dikleştirdim.
İstemsiz bir tavırla tosttan bir parça koparıp kabaca ağzıma tıktı. Kaşlarımı çatmıştım.
"Yavaş olsana." diye homurdandım. Derin bir nefes çekip sabır diler gibi öfkeyle bana baktı. İkinci lokmayı hala aynı kaba tavırla ağzıma tıkmıştı üstelik daha ilk lokmamı bitirmeme fırsat vermeden. Şuan karşısında kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum.
"Bu kadar yavaş yersen iki günde anca bitirirsin, biraz Sırma'ya özensen fena olmaz bence." Büyük bir lokma koparıp ağzıma tıkacakken onu durdurdum.
"Doydum, yeter bu kadar." dedim. Elindekileri bırakıp arkasına yaslandı. "Teşekkürler." diye mırıldandım. Teneffüs zili çalınca bizimkiler masaya yerleştiler. Yağmur masadaki kalan tost ve çaya dikkatle bakakalmıştı.
"Siz derse girmediniz mi?" diye sordu. Allah aşkına bu durumda derse nasıl girebilirdim dememek için zor tuttum kendimi.
"Giremedik." dedim.
"Geçmiş olsun bu arada." diye ekledi.
"Teşekkürler." dedim.
"Korkuttun bizi fıstık." dedi Koray.
"Sağolsun Destan çok iyi ilgilendi benimle, korkulacak bir şey yok." dedim samimiyetsiz bir şekilde Destan'a gülümseyerek. O da aynı şekilde itici bir gülümsemeyle karşılık verdi.
"Size bir duyurum var çok güzel bir etkinlik düzenleniyor. On ikinci sınıflar arasında bir parti düzenleniyor ama herkes kendine uyan partneriyle katılacak." dedi Yağmur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günahkâr Serseri
Roman pour AdolescentsOn sekiz yaşındaki Hande binlerce kurduğu sahte dostlukların ardından içine kapanan biri haline dönüşmüştür. Ta ki ani bir kararla şehir değişikliği yapılıncaya dek. Onun hikayesi asıl şimdi başlıyor. Yirmi yaşındaki cipa hastası Destan, insanlarda...