tık....tık....tık..... artık atmıyordu kalbim.....sanki yerinden çıkarılmış içi boş bir bedendim artık ruhum, yanımda dimdik duran, kasılmasını izlediğim adamın yanındaydı,
dehşet, panik, korku, endişe, insanı ne kadar duygu varsa hepsi bedenimde toplanmıştı, ama yanımda ki adamdan hiç bir hayati belirti yoktu, nefes almıyor kıpırdamıyor, sessizce bakıyor, gözlerini bile kırpmıyordu, bunun korkunçluğuyla ona döndüm,
kaskatı bir yüz, ifadesi yok, ilk gördüğümden daha donuk, soluk, mat, hepsi aynı anlama gelse de farklı şeyler ifade ediyordu bence, ve şimdi duygu geçişlerinin zıt yöne doğru gittiği yüzü, korkmama neden olsa da ona bakmaktan alamıyordum kendimi,
hepsinin izini sürdün, o gün o soygunda müzede olan ve olaya müdahale eden tüm polislerin peşindeydin, hepsinin arkasına adam taktın'' dedi gülerek,
''bilmediğimi mi sandın, sen dünkü bok, beni kandırabileceği mi sandın, diğer 5 polis değil benim babanı öldüren, ben'' ben insanları tanıdığımı sanırdım ama tanımıyor muşum? özellikle babamı, nasıl olurda her kim olursa olsun hırsız katil bile olsa ölümüyle böyle alay edilemezdi,
''kızımdan uzak duracaksın, evimin yakınlarında görürsem seni, bunu kafana sıkarım'' dedi babam elinde ki silahı kaldırdı ona göstermek için, hala ifadesizdi yüzü, sonra dudaklarını oynatmadan, nasıl yaptı bilmiyorum ama
''sık'' dedi, hala babamla aralarında ki bakışmanın korkusunu yaşarken,
''defol evimden benim kızım evli ve evli kalmaya devam edecek''
ne....ne dedi o, evli kalmaya devam edecek, nasıl yani, bunun imkansızlığını anlamıyor muydu? ona herşeyi anlatmışken tüm gerçekleri, bir kaç saat önce kızımın evliliği bitiyor derken şimdi ne diyordu bu adam,
''allah mesut etsin'' dedi, dudaklarını kıpırdatmadan, bir an bana bakıp sonra yavaş adımlarla yürüdü, bir kaplumbağa kadar yavaştı, sanki ölüsünü sürüyormuş gibiydi,
''görüşeceğiz'' dedi, tam babamın yanında durarak, sonra yürümeye devam etti, koşarak çıktım dışarı,
''mayıs'' dediğimde anda, adımları tık diye durdu, bana dönmedi, bakmadı, ne var yada efendim demedi, durdu sadece, yanında gittim, koluna dokunduğumda demir kadar katı olduğunu gördüm,
''çok üzgünüm ben, mayıs ne diyeceğimi bilemiyorum'' dedim, bakmadı bana, bakmaması daha iyiydi belki de, gözlerinde ki kırıklığı görmek istemiyordum,
''baban için....''
''babanın öldürdüğü babam için üzgünsün'' dedi, tam bir adım atacakken yine kolunu tuttum, bu kez bana döndü, gözlerinde kırgınlık yoktu,
öyle bir öfke ateşi yanmıştı ki o kara gözlerde, öyle bir acınası hal vardı ki, öyle bir nefret tohumları ekmişti ki gözlerinin tara topraklarına, ektiği an, filiz vermişti, boy vermişti nefretinin tohumları,
''elini çek'' dedi, gözlerine bakamıyordum, korkunçtu, irisleri kanla kaplanmıştı aniden, işte bu felaketlerin başlangıcı gibiydi, kötü günlerin startı verilmişti,
''elini çek....orda babam var, babanın öldürüğü babam'' dedi, elini elimin üzerine koydu, dövmeli kolundaki elimi hızla çekti, buz gibiydi, ölüm gibi, ceset gibi, ölü gibi,
''babanı öldüreceğim, buna alışsan iyi edersin'' dedi, ve ben öylece dururken yanımdan geçti gitti arabasına bindi, ve uzaklaştı, çok uzaklaştı,
tam 7 hafta 5 gün olmuştu o uzaklaşalı......
koskoca 7 hafta 5 gün.... evet şaşırmayın, günleri sayıyorum, bu lanet evde,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAZANILMIŞ
Chick-Litsıradan bir hayat.... 23 yaşinda evlendigi gun kocasinin kumar borcunun bedelini ödemek icin dunyanin en acimasiz insanina sunulan lina decevi.... babasinin kraliçesi. ölmüş annesinin prensesi. kocasinin borcunun altinda ezilen acizi..... "bana vere...