Medya:Ahmet Dağhan (Buz Kütlesi)
Öğle arasını da sorunsuz bir şekilde atlatıp dil anlatım dersine girmiştik. Bizimkilerden hepsi çiftliğe gitme fikrini onaylamışlardı. Hatta Ayça ile planlar bile yaptık. Şimdi ne planı diyeceksiniz. Hemen söyleyeyim. Bu Emre'ye zaten gıcıktım. Bir de üstüne dün yaptığı şey. Şapşal şey ya. Nasıl üstüme böceği atabilir. Aslında Ayça yaptığı şeyi çok romantik bulmuştu. Neymiş efendim o böceği herkes alamazmış. Ulan çocuk böceği almakla romantiklik yaptıysa üzerime atmakla da ormantiklik yaptı o zaman. Neyse plan şu şekilde. Çiftlikte eğer boğa varsa -ki bence var- ne yapıp edip Emre'ye kırmızı bir tişört giydirip boğanın önüne kadar getirip kaçacağız. Hani ben ona beni görünce kırmızı görmüş boğaya dönüyorsun dedim ya o şakanın biraz değişiğini yapacaktım ve daha neler neler.
Hoca durdurak bilmeden anne sevgisini anlatmaya devam edince göz ucuyla yanımda oturan Ayça'ya baktım. Gözleri dolmuştu. Ağlamamak için kendini tuttuğu çok belliydi. Kıyamam ya. Anne sevgisini hiç tatmamıştı. O kadın Ayça doğduğunda gitmişti ve bir daha gelmemişti. Ayça gibi ben de onu sadece fotoğraflarında görmüştük. Çok güzel bir kadındı. Güzel olduğu kadar da gıcık karı. Madem bir bebek doğuruyorsun ona bakmak zorundasın. Bunu yapmak hakkın bile değil yani. Vicdansızsan vicdansızlığını bil de bebek falan doğurma. Zaten o ve onun gibi pislik kadınlar olduğu sürece tüm bebekler Ayça gibi olacak.
Ayça dayanamayıp sessiz sessiz ağlamaya başlayınca hemen ona dönüp gözyaşlarını sildim. Kafasını omuzuma yaslayıp arkama baktım. Mahmud öylece bir noktaya bakıyordu. Yüzünden duygu geçmiyordu. Ne mutluluk,ne üzüntü ne de başka bir şey. Benim tanıdığım Mahmud böyle değildi. O ne yaşadıysa ya yüz ifadesiyle ya da hareketleriyle bir şekilde dışarıya yansıtırdı. Ama şu an öyle değildi. Kesin annesi olmayan ama annesi olmaya mecburmuş gibi davranan kadını düşünüyordu.
Ben Ayça'yla ilgilenirken Mert'in de Mahmud'la ilgilenmesi gerekirdi ama Mert gözleri ve burnu kızarmış bir şekilde ağlıyordu. Duygusaldı zaten o. Hepimizin yerine ağladığı bile olmuştu. Duygularını belli etmekten hiç korkmazdı, çekinmezdi. Aramızda en sulu gözlü olan da oydu zaten. Ah hoca ah. Bir konu anlatacağın derken birilerini ağlatmayı başardın ya helal olsun ya.
Mert'e yalvarır gibi bir bakış attım. "Mert bari sen yapma." dediğimde hemen gözyaşlarını silip Mahmud'un omuzuna eliyle dokunup sıktı. Bu sıkışı moral vermek amaçlıydı. Ama Mahmud yine duygusuzluğunu koruyordu. Herkesin önünde güçlü durmak istediği belliydi. Tek başımıza olsaydık eminim ağlamaktan göz yaşları sümüğüyle karışırdı.
Ayça göz yaşlarıyla üzerimi sırılsıklam ederken hocaya lanet okuyarak güçlü durmaya çalışarak ayağa kalktım.
"Hocam artık bu konuyu kapatsak." dedim.
"İlk defa Hazel'e katılıyorum hocam. Bence de kapatalım." Emre yine alttan alttan laf sokmaya çalışsa da onu şu an ciddiye alamazdım. Söz konusu bizimkilerse tabi."Kusura bakmayın çocuklar. Eee tabi annenizin değerini anlamakta zorluk çekdiğiniz için kapatmamı istiyorsunuz degil mi?'' Şimdi sana bir değer göstereceğim annenden aldığın değerler bir yerlerinden çıkacak.
"Yanılıyorsunuz hocam. Değmeyen bir kadının değerini dinlemek istemediğimiz için kapatın diyoruz." Bu sefer Emre yerine buz kütlesi konuşmuşdu. Kafamı onlardan olan tarafa çevirdiğimde hepsinin yüzünden hiçbir şey okunmadığını gördüm. Genelde hep gülen itici Buğra bile duygusuzdu. Ne olmuştu hepsine? Emre'ye baktığımda ise göz göze geldik. Ona dil çıkarmak istesem de şu an ki durumun ciddiyetinden bir şey yapmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kod Adı:Hödük
Humor💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫 Tüm hakları Hazel ve Emre'ye, Mahmud ve Sara'ya, Buğra ve Ayça'ya Ahmet ve Anka'ya Mert'in ve Asya'nın saplığına, Ayşe ve Fatma'nın çılgınlıklarına aittir. 💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫 Adı üstünde bir hödük ve o hödükle uğraşmak zorun...