Emre'nin Emre Kılıklı Babaannesi...

1.6K 118 50
                                    

Medya: Zaten biliyorsunuz. Çok tatlılar ya.

    

     Ayça saçlarımın örgüsünü bitirdikten sonra çantamızı alıp odamdan çıktık. Pazartesi günleri hiç sevmiyordum. Kim sever ki?

     Dün Ayça piknikten sonra eve gitmeyip bize gelmişti. İyi ki de gelmiş yani. Yoksa şu Merih belasını kiminle konuşacaktım. Gerçi o da Merih'in dün söylediği saçma cümleyi duymuştu. Baya şaşırmıştı ve sürekli beni Merih'ten uzak durmam için uyarıyordu. Ben de öyle yapacaktım zaten. Emre'nin anlattıklarından sonra onun insan düşmanı ruh hastası biri olduğu kanaatine vardım. Madem insan sevmiyorsun ne diye benle uğraşıyorsun kardeş ya. Yoksa ben insan değil miyim? Yok daha ebemin doğurtmamış kardeşim.

     Mutfağa geçip bizimkilere günaydın dedik. Onlarda aynı şekilde karşılık verirken Ayça'yla gözümüz sandalyedeydi. Sadece o boştu. Ve ikimizden biri ona oturacaktı.

     Tam atak yapacaktım ki annem yalandan öksürüp "Kızım Ayça misafirimiz o otursun." dedi. Ayça küstah bir bakış atıp oturunca arkasına geçip kimsenin haberi olmadan saçını çektim. Ses çıkarmadan kahvaltısını yapmaya başlayınca sinirle bende ayakta yemek yemeye başladım. Ahh kahpe kader. Yaktın ula beni!

    
     Okula gelip bahçede ki çimenlerde oturduk. Mert'le Mahmud gelmemişti. Birazdan damlarlardı zaten.

     Ayça telefonla mesajlaşırken aklıma nedense Buğra geldi. Ona aralarında ne olduğunu soracaktım. Merak ediyordum ne yapayım?

     "Ayça?''

    Kafasını telefondan kaldırıp " Hı?'' dedi.

     "Buğra'yla aranızda ne var?" Böyle bir soru beklemediği şaşıran yüz ifadesinden belliydi. Ama kimin umurunda? En yakın kankisiydim ama bir şeyini bana söylemiyordu. Hatta kankiden de öteydim aynı ana babadan olmayan kardeşiydim. Bana söylememesi zoruma gitti yani. Şaka şaka ama insan söyler değil mi?

     "Ne olacak ki! Arkada-"

     Çatık kaşlarla "Ayça!" dedim lafını bölerek. Göz devirip poposunu kaydırarak tam karşıma oturdu. Bu demek oluyordu ki: birazdan dökülecek.

     "Şey. Ben de bilmiyorum ama galiba flörtleşiyoruz."

     Anlamış gibi yapıp ikinci sorumu yönelttim. "Seviyor musun?" Hiç düşünmeden kafasını olumlu yönde salladı.

     Hiç bir şey demeden önüme döndüm. Sevmek güzel şey. Bende on beş yaşındayken birini sevmiştim. Ama benimki aşk değildi. Buna emindim. Eğer aşk olsaydı daha başka severdim.  Mesela onu her saniye görmek isterdim. Onu görmek için can atardım ve gördüğümde de ona bakamazdım öyle değil mi? Ama benimki öyle değildi işte. Onun sevgisi Mahmud'la Mert'in sevgisi gibiydi işte. Onları nasıl sevdiysem onu da öyle seviyordum. Sadece gelip geçici bir şeydi işte.

     Dalgın dalgın etrafa bakarken Ayça konuştu. ''Bir şey demeyecek misin?"

     Gülümseyerek "Allah kurtarsın." dedim. Başka ne diyebilirim yani.

      Sınıfa girip yerimize geçtik. Mahmud ve Mert'de arkamızdan gelmişlerdi. Herkes yavaş yavaş yerine geçerken Emre'ler de tek sıra halinde gelmişlerdi. En önde Asya vardı. Çok tatlı bu kız ya. Seviyorum yani. Onun arkasında Buğra ve onun arkasında da Emre vardı. Okul forması çok yakışmıştı hayırsıza. İstemsizce gülümsediğimde göz göze geldik. Aynı an da birbirimize dil çıkardığımızda hocanın içeri girmesiyle gözlerimi ondan ayırdım. Şimdi kendi kendine havalara girer falan hiç uğraşamam. Yok Hazel beni kesiyor. Yok bana dil çıkardı. Hasbam!

Kod Adı:HödükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin