Olduğu yerde hafifçe kıpırdandı küçük çocuk. Sonunda bilincinin yerine gelmeye başladığını anlamıştı. Lakin vücudunu hareket ettirmekten acizdi. Canı çok yanıyordu ve sanki bedeninin üzerinde tonlarca ağırlık vardı. Hareket ettirmeye her çalışmasında canı çok yanıyordu. Pes etti. Öleceğini düşünüyordu. Tıpkı babası gibi...
Sahi babası ölmüştü değil mi, onu kanlar içinde gördüğü an geldi karmaşık zihnine. Küçük kalbi bu acıyla sıkışıyordu. Çok korkuyordu. Oysa önceden hiç bir şeyden korkmamıştı. Ne karanlıktan, ne de evde yanlız kalmaktan... Şimdi hayatında en sevdiği insanı kaybettiğini biliyordu ve onun için kalkıp çığlık atarak bağıramıyordu bile. Çok acı çekiyordu ama kimse onu kurtarmaya gelmiyordu. Onun için her şeyin bittiğini düşünüyordu.
Acaba sahiden ölmüş müydü? Çok canı acıyordu ve bunun dinmesi için ölmeye razıydı. Ama aklında onları elinde örgüsüyle şömine başında bekleyen annesi geldiğinde bundan vaz geçmişti. Annesi, oğlu olmadan çok üzülürdü. Zaten babası gitmişti. Eğer annesi bir de onu kaybederse çok yaralanacağını biliyordu küçük çocuk. Bu yüzden ölmek istemiyordu. Üstelik babası kendisini korumak için canından olmuşken ölmeyi düşünmesinin bile çok zalimce olduğu fikrine vardı.
Tüm bedenininde ki şiddetli ağrıya rağmen hafifçe gözlerini açtı ve onları gördü. Göz kapakları kapanmadan önceki bir çift buz mavisi göz. O kadar güzeldi ki, kalbi göğüs kafesini şiddetle dövmeye başlamıştı. Bir an için onun yerinden fırlayıp kuş gibi havalanacağını sandı.
Gözler ona daha çok yaklaşırken, minik ellerini uzatıp, buz mavisi gözlerin sahibine dokunmaya çalıştı. Ancak başarılı olamamıştı. Beyaz tüylere sahip olan güzel varlık kendini geri çekip hırladı. Bu onu bir miktar korkutmuş olsa da ''Çok güzelsin.'' demekten alıkoyamadı kendini. Tekrar gözleri kapandı.
İri olan kurt yavaşça küçük çocuğu kokladı. Ölüyordu. Ölümün soğuklu işlemişti bile. Diğer yerde yatan kurtlara baktı. Ardından ise cansız bir şekilde paramparça olmuş olan adama. Onun için üzgün hissetmiyordu. İnsanlar umurunda dahi değildi. O çocuğa da ne olacağını pek önemsemiyordu. O sadece bir kaç omeganın peşine düşmüştü. Omegalardan nefret ederdi. Tek bildikleri zarar vermekti. Her hangi bir sürüye dahil olmaktan ise asilik yapar ve en sonunda sürüden ayrılmak zorunda kalır ve sefil bir hayata mahkum olurlardı. Onlar sadece birer parazitti onun için.
Tekrar küçük çocuğa odaklandı. O farklı duruyordu. Kana bulanmış kıvırcıkları kokladı. Çok az bir zamanı kalmıştı. Çocuk gözlerini açıp baktığında kalakaldı. Öylece ona bakıyordu. Küçük çocuk ise gamzeli olan gülümsemesini göstermişti ona.
Ve cesurca elini uzatmıştı ona. Korkmuyordu belli ki. O cesur ve küçük bir çocuktu. Tek başına kurtlara nasıl karşı gelişini anımsadı. Korkmuş ama yinede bir şeyler için çabalayan hali. Belki kokuşmuş insanlık için hala bir ümit vardı.
Bu yüzden yapmaması gereken bir şey yaptı Ulu Kurt.
***
Chanyeol gözlerini açtığında bu sefer daha rahat ve daha sıcak bir yerde olduğunu hissetti. Hala vücudunda çok büyük bir ağırlık olsa da bir öncekine göre daha katlanılabilir duruyordu bu sefer. Yine de ne olduğunu anlayamıyordu. Ona neler oluyordu?
Başında ona yaşlı gözlerle bakan annesinin ellerine uzandı. Orta yaşlı kadın bununla birlikte hıçkırıklara boğulup, küçük çocuğun ellerine sayısız öpücükler kondurdu. ''Tanrım! Sana şükürler olsun! Onu bana bağışladığın için teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim.''
''Anne su...'' Chanyeol konuşmak için fazlasıyla bitkindi. Kuruyan boğazıda buna imkan verecek gibi değildi üstelik. Yutkunmak bile çok güçtü onun için. Bir yudum su içmezse ölecek gibi hissediyordu kendini (Y.N:Ramazanda ben:()
Orta yaşlı kadın hemen ona içmesi için, içi su dolu olan tahta bardaklardan birini uzattı. Canı çok yanıyordu. Kocasının parçalanmış bedeniyle birlikte çocuğunun yaralı bedenini ona getirmişlerdi. Ne yapacağını bilememişti. Şükürler olsun ki köyün şifacısı Abygail oradaydı ve hemen oğluna yardım etmişti. Kocası için ise her şey çok geçti.
Yine minnettardı. Kocasının acısı en derindeydi lakin evladı hala nefes alıyordu ve bunun için Yüce Tanrı'ya şükrediyordu.
''İyi misin bitanem? Kendini nasıl hissediyorsun?'' Şefkatle sordu, bir yanda oğlunun suyu içmesine yardım ediyordu. Onun güçsüz ve ufacık kalan bedeni kendi kolları arasında kayboluveriyor gibiydi.
''Neler oldu anne? Ben düştüm mü?'' Chanyeol gözlerin yorgunca annesine dikti.
''Sen neler olduğunu hatırlamıyor musun?''
Küçük çocuk annesinin şaşkın ve korkmuş haline bir anlam veremese bile dürüst bir şekilde cevapladı. ''Hayır anne. Ben sadece çok yorgunum. Babam daha gelmedi mi?''
Zavallı kadın... Yüreği acıyla kavrulurken, oğlunun sorusuyla nasıl baş edebileceğini bilemiyordu. Chanyeol hiç bir şey hatırlamıyor olmalıydı. Şimdi babasının öldüğünü ufaklığa nasıl söyleyebilirdi ki?
Hıçkırıklara boğularak, küçük olanın odasından dışarıya çıktı. Onun yanında durmak yüreğini daha çok paramparça ediyordu. Gidip köyün şifacısıyla konuşmalıydı. Oğlunun neden hiç bir şey hatırlamadığını öğrenmeliydi. Chanyeol'u da kaybedemezdi.
''Vah! Vah! Aklı gitmiş bu çocuğun!'' Yaşlı kadın, Küçük çocuğun gözlerine bakarken söylendi. Chanyeol'un gözleri oldukça boş bakıyordu zira.
''Ne demek aklı gitmiş koca karı? Neyi var oğlumun söylesene!''
''Sus be kadın! Onu iyice kontrol etmem gerekiyor. Kıyafetlerini çıkar oğlanın. Az yardım et bana. Dikilip duruyosun.'' Yaşlı kadından zılgıtı yiyen kadıncağız, oğlunu incitmemeye özen göstererek kıyafetlerini çıkardı.
Abygail, tüm vücudunu kontrol ettikten sonra çocuğun ensesine baktı. Umduğu gibi olmamasını diliyordu. Çocuğun sadece başına darbe aldığı için hafızasını kaybetmiş olmasını diliyordu. Lakin gerçeğin fakına vardı. ''Bu oğlan boynunun arkasından ısırılmış. Üstelik izlere bakılırsa bunu yapan bir kurt, Alfa olan bir kurt.''
Devam edecek...