Alfa ve adamları sınırdan içeriye girdiklerinde önlerine yaklaşık elli kişilik bir cadı grubu çıkmıştı. Sadece elli kişi gelmiş olmaları komikti. Fakat grup yaklaştıkça öne çıkan kişiyle neden sadece küçük bir grup olduklarını anladı Baekhyun. Cadıların annesi de burafaydı. En önde mağrurca yürüyordu.
''Alfa Baekhyun, sizi bizim topraklarımıza hangi rüzgar attı? Bizden nefret ettiğiniz mağlum.'' Sesi alay ve kim içeriyordu.
Geçmişte Baekhyun köye musallat olmaya çalışan iki yüz kişilik cadı ordusunu yakmıştı. Bu nefretin nedeni buydu. Lakin, Cadılarda biliyordu ki Alfa olan Düşler Diyarı'nı bile kolayca yakabilirdi. Ellerinden bir şey gelmezdi ona karşı. Alfa olan diğer tüm canlılardan daha acımasızdı.
''Bana ait olan bir şey sizin topraklarınızda. Onu almaya geldim. Bu konunun sizinle bir alakası yok. Onu alıp buradan gideceğim. Bana engel olmaya kalkarsanız bir daha gün yüzü göremezsiniz.'' Baekhyun'un sesi son derece sakin ve tehditkardı. Bakışları dimdirek karşıya bakıyordu. Buz mavisi gözleri intikam ve hırs ateşiyle yanıyordu. Anne Cadı korkmadığını söylese yalan olurdu. Alfayla baş edemezledi. Bu onlara zarar verirdi. Daha yeni yeni toparlanabiliyorlardı. Kayıpları büyük olmuştu.
Diğer ırkların aksine onlarda vampirler gibi çoğalmakta sorun yaşıyorlardı. Doğan çocuklar cadı olsa bile güçleri olmuyordu. Onların insanlardan her hangibir farkı olmuyordu. Bu da onalrı işe yaramaz kılıyordu. Bu yüzden güçlü olan çocukları korumak zorundaydı. Alfaya yol vermekten başka şansı yoktu. Bu durum yine de kanına dokunuyordu. Kız kardeşini öldüren kişi karşındaydı lakin elinden hiç bir şey gelmiyordu. Nefretinin gözünü kör etmesine izin veremezdi. Saldırısa bile en büyük zararı kendi alacaktı. Sadece kendi alsa yine iyiydi ama yanında olan arkadaşları da onunla birilkte yok olacaktı. Sinirle dişlerini sıktı. Kini büyüktü. İntikam ateşi göğsünü yakıp kavuruyordu.
''Yine de bu izinsiz girişe sessiz kalmak zorunda değiliz. Bunun karşılığı olarak bize bir şeyler vermeniz gerekiyor.'' Çıkarları doğrultusunda hareket etmekte karar kaldı. İntikamını elbet alacaktı.
Baekhuyun mavi gözlerini kıstı ve iri beyaz dişlerini göstererek hırladı. ''Geri dur yoksa size ölümden başka bir şey veremeyiz. Bizden bir şey talep edecek konumda değilsinzi. Size bu toprakları ben verdim. Canımı daha fazla sıkmayın.'' Anne cadı dişlerini sıktı. 'Lanet kurt!' Diye geçirdi içinden. Asla geri adım atmıyor ve hiç bir şey gözünü korkutmuyordu.
Baekhyun ilerlemeye devam etti. Cadılar kenara çekilirlen onlar Düşler Diyarı'ın ormanına yürüdüler.
Burnuna gelen kokuyla gülümsedi ve uludu. Kyungsoo'nun kokusuydu bu. Kokunun geldiği taraftan bu sefer başka ince bir uluma geldiğinde koştu. Herkesten daha hzılı ama rüzgardan daha yavaştı.
Oradaydı. Kapkara tüyleri ve gözleriyle, dilini dışarıya sarkıtarak koşan yavru kurt Kyungsoo idi. Yaşıyordu ve oldukça sağlıklı görünüyordu.
Chanyeol bir cama koşuyor, bir kapıya koşuyor, bir yatağa depar atıyor, ne yaptığını kendide bilmiyordu. Meraktan ölmek üzereydi. Baekhyun gideli yarım günden fazla olmuştu ve o gittikçe daha kötü hissediyordu kendini. Kyungsoo'yu merak ediyordu. Çok endişeliydi. Ona bir şey olmasını istemiyordu. Küçük arkadaşı buradaki tek neşesiydi. Koca gözlerini dikip bakması, kocaman gülümsemesi. Saçlarının havalanarak koridorda koşması, hepsi Chanyeol için çok değerliydi.
Yatkta yorgunca uzanan Jongin'e baktı. Abygail ona sakinleştici bir ilaç vermişti. Şimdi daha huzurlu görünüyordu. Yaklaşık iki saat önce uyanıp Kyungsoo'yu aramak için koca kurt yatağını yıkmıştı. Şükürler olsun ki Chanyeol ona engel olabilmişti. Bir kurtla başa çıkabilmek gerçekten zordu. Şimdi ise o uyanmadan Kyungsoo'nun geri gelemesi için dua ediyordu.
Ayrıca Baekhyun için de endişeliydi. Ona bir zarar gelmemesini ummaktan başka çaresi yoktu. Onun güÇlü olduğunu bilse bile rahat olamıyordu. O zetliyan her şeyi yapabilirdi. Küçücük sabiye acımayan yaratık Baekhyun'a mı acıyacaktı. Kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Odada durmak cidden zordu. Baekhyun'u görmeden rahat edemeyecekti.
Tekrar cama doğru adımladı. Beklemek çok zor olsa da elinden gelen bir şey yoktu.
Odanın kapısı açıldığında o tarafa doğru döndü. Orman Cadısı ona bakıyordu. ''Sen hiç dinlenmedin mi saf oğlan?'' Diye sordu. Chanyeol'un solmuş ten rengi ve koyu göz altları her şeyi vurgular nitelikteydi.
''Uyuyamıyorum. Kyungsoo ortalarda yokken ben nasıl olurda rahatça yatabilirim?'' Chanyeol sıkıntıyla nefes aldı ve uzun kıvırcık saçlarını karıştırdı.
''O küçük velet için endişelenmene gerek yok. Burada ki herkesten daha güçlü. Bu yaşında bu kadar çok ölüm tehlikesiyle karşı karşıya gelip sağ kalan başka birini daha görmedim.'' Yaşlı kadın hayretler içerisinden söylendi.
Chanyeol ise ona inanmak istiyordu. Biliyordu ki küçük arkadaşı sürekli başını belaya sokuyor ve bir şekilde hep kurtuluyordu ama bu sefer durum çok daha ciddi idi. ''Yine de o daha küçük bir çocuk. Kendini koruyamaz ise? Jongin de perişan halde. Ona bir şey olmasını istemiyorum koca anne. Ben neden sürekli yakınlarıma zarar gelmesini görmek zorundayım. Bu kalbimi çok kırıyor.''
Abygail uzanıp kendinden uzun çocuğa sarıldı. Bu gibi zamanlarda onun uzun olmasına sini oluyordu. ''Tanrının bazen bizler için farklı farklı planları olabilir. Her zaman mutlu olmayız tabi her zaman mutsuz olacağız diye de bir şey yok. Sabretmeliyiz ve sevdiklerimize daha sıkı sarılmalıyız. Sen akıllı bir çocuksun Chanyeol. Başına gelen her şeyde metanetli davrandın. Güçlü oldun. Bu yüzden bir alfa seni eşi olarak seçti Chanyeol ve ben o alfaya bu yüzden izin verdim. Eşine güven Baekhyun senin küçük arkadaşını getirecek. Bana inanmıyorsan bile ona inan.''
Chanyeol sıcak kolların arasında huzurluydu. Gözleri kapanırken bir an önce eşini ve küçük dostunu görmek için dua etti.
Genç çocuk saçlarında dolaşan el ile gözlerini araladı. Ona gülümseyen gözlerle bakan Baekhyun ile kalbi hızlandı. Kalp atışları göğsünü döverken o kollarını alfanın boynuna doladı. "Seni çok merak ettim!" Sesi boğuk ve ağlamaklı geliyordu.
Baekhyun birden bire huzurla dolmuştu. Chanyeol'a sarılmak hep bu kadar mükemmel hissettiriyor muydu? Emin değildi ama bu hissin bir tarifi yoktu. "İyiyim. Hatta iyiyiz desem daha doğru olur." Dediğinde genç çocuk kollarını onun üzerinden çekmeden ayrıldı ve badem gözlerini eşinin mavilerine dikti. "O nerede? Kyungsoo' yu görmek istiyorum. Nasıl yaralı mı? Baekhyun lütfen beni ona götür." Hiç nefes almadan konuştuğunda, Baekhyun uzanıp pembe dudaklara minik bir öpücük bıraktı.
"Baekhyun amca çocukların gözleri önünde öpüşülmez! Sen demiştin ya Luhan ile Sehun'a! Ayıp ayıp!"
Kyungsoo'nun afacan sesi odayı doldurduğunda Chanyeol o kadar çok rahatlamış hissetmişti ki göz yaşları çoktan akmaya başlamıştı. O ise ağladığının farkında bile değildi. Hızla Baekhyun'un kollarından ayrılıp küçük olana koştu.
Ona sımsıkı sarıldı. Onun yanaklarına sayısız öpücükler bıraktı. " Sen iyisin. Tanrım şükürler olsun!"
Kyungsoo küçük tombul parmaklarıyla, göz yaşlarını sildi. "İyiyim Chanyeol. Benim için Jongin'e iyi baktığın için teşekkür ederim."
Kurduğu cümlede bir tuhaflık yoktu ama Baekhyun Kyungsoo'nun bu kadar olgun konuşmasını beklemiyordu. Abygail ile acil görüşmesi gerekecekti. Mühür kırılmak üzereydi.***
Merhaba~
Size az reklam yapam. Yeni bir hikaye yazmaya başladım. Teksting ama yine türk evlatlarını anlatıyorum. Ilginizi çeker belkim. Komikli yazmaya uğraşıyorum. Gidin ve bana fikir belirtin shdbhdhd yani bence bunu yapsanız hoş olur 😍😍 Hikayenin adı AŞKIMCIM.
Şimdiden teşekkürler. Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir. Sizleri seviyirum. Muck falan 😍😘😘