Chanyeol hala neler olduğunu anlayamıyordu. Bu gün onun onuncu yaş günüydü ama, eskisi gibi sabah erkenden kalkıp annesi ona leziz çöreklerden hazılamıyordu. Evin içine dağılan o muhteşem tarçın kokusunun yerinde yeller esiyordu. Chanyeol annesinin yine sabaha kadar çalıştığını anlamıştı. Yine şehirdeki zenginler için elbise dikmiş olmalı ve bu yüzden yorulmuş olmalıydı. Babası gittikten beri böyleydi. Annesi ikisinin geçimi için elinden geleni yapıyordu. Chanyeol'un ise sadece kasabada olan okuluna gitmesine izin vardı. Onun dışında asla köyden dışarı çıkamazdı. Bu onun için konulmuş bir yasaktı.
Bir sene önce neler olduğunu hatırlamıyordu. Babasıyla birlikte Sessiz Ormanda odun kesmeye gideceklerdi ama sanki hiç gidememişlerdi ona göre. Diğerleine ve annesine göre ise orada babasıyla birlikte kurtlar tarafından saldırıya uğramışlardı. Bunları hatırlamıyordu.
Babasının ölümünden beri bir çok şey değişmişti. Annesi ona artık o güzel ve efsanevi hikayelerinden anlatmıyordu ve bazı geceler Chanyeol korkunç rüyalar görüyordu. O kadar korkuyordu ki bazen o rüyalarda ölüyordu. Ama rüyanın sonunda hep birisi onu kurtarıyordu. Sesini duymadığı ve yüzünü göremediği biri onu kurtarıyordu. Onu göremese bile Chanyeol biliyordu o orada onu bekliyordu. Odasının camından dikkatle bakmaya başladı. Henüz şafak yeni sökmüş ve güneş daha yeni yeni yüzünü göstermeye başlamıştı. Soğuk bir sonbahar gününde doğmuştu Chanyeol. Çok soğuk ve puslu bir sabahta açmıştı gözlerini.
Gözleri uzakta ki Sessiz Ormana ilişti. Herşey orada gizli gibiydi. Çok merak ediyordu acaba ormanın bir sonu var mıydı? Köydekiler o Oramanın hiçliğe kadar sürüp gittiğini söyleselerde küçük çocuk hiçliğin ne anlama geldiğini anlamakta güçlük çekiyordu.
Kapısı birden açılınca arkasına döndü ve baktı. Annesi şişmiş gözleriyle ona bakıyordu. Zavallı kadın sanki son bir yılda on yıl daha yaşlanmış gibiydi. Onun için üzgün hissediyordu. Ama bunu ona söyleyip onu daha fazla üzmeyi asla istemezdi. ''Günaydın anne.'' dedi bunun yerine. Ona güzel bir gülümseme sundu. Gülümsemenin kalbi ısıtacağını biliyordu.
Annesi ufak bir tebessümün ardından oğlunun yatağına oturdu yavaşça. ''Seninle konuşmamız gereken bir şey var oğlum.'' Dedi, elliyle Chanyeol'un yanına oturması için pat patlarken. Söyleyeceklerinin oğlunun hiç hoşuna gitmeyeceğinin farkındaydı.
''Neler oluyor?'' Küçük çocuk ürkekçe sordu. Annesinin yorgun ve çatlamış elleri onun kıvırcıklarını bulup okşadı. Bir yılın ardından gelen bu sevgi dolu temas Chanyeol'un kalbinin hızlıca atmasına neden oldu. Annesi son bir yılda yüzüne bakmaz olmuştu zira. Şimdi bu dokunuş onunla tekrar eskisi gibi olabilmeyi umut etmesine neden olmuştu. Annesinin ne söyleyeceğini bilmeden.
''Bu günden itibaren şifacının yanında yaşaman gerekiyor Chanyeol.''
İşte bu tüm hayellerinin paramparça olmasına yeterde artardı bile. Annesi onu istemiyor muydu? ''Ben o koca karının yanında yaşamak istemiyorum. Lütfen anneciğim beni ona verme. O öksüz ve yetimleri yiyormuş. Siwon söyledi. Anne lütfen beni ona verme.'' Hıçkırıklarla ağlarken itiraz etti. Kesinlikle annesini bırakıp gitmek istemiyordu. O olmadan nasıl büyüyecekti. Üstelik şifacı kadın onun korkulu rüyası gibiydi.
''Buna mecburuz oğlum. Üzgünüm. Ben çok hastayım. Sana bakamayacak kadar çok hastayım ve sen daha fazla bu köyde durmamalısın. Yoksa senin için tehlikeli olacak. Gitmen gerek oğlum.'' Kadında ağlarken kollarını sıkıca evladına sardı. Onun için çok zordu. Bu hayatta tek varlığı biricik oğluyken onu bile bırakmak zorundaydı.
''Hem baban beni çok özlemiş olmalı oğlum. Biliyorsun bensiz çok huysuz olur. Onun yanına gitmeliyim.''
''Ben ne olacağım. Anne lütfen beni bırakma. Yemin ederim bundan sonra daha uslu olacağım ve hiç yaramazlık yapmayacağım. Hatta bayan Maryy'nin verdiği ödevlerin tamamını eksiksiz yapacağım. Yeterki beni bırakma anneciğim.''
''Özür dilerim oğlum. Çok özür dilerim ama böyle olsun istemedim. Ben hasta olmayı istemedim. Seni bu halimle koruyamam ve peşinden gelemem Chanyeol. Senin güçlü olaman gerek, hayatta kalman gerek. Lütfen oğlum bana söz ver yaşayacağına ve kocaman bir delikanlı olacağına söz ver.''
''Söz veriyorum anne. Yaşayacağım.'' Chanyeol pes etmişti. Çok canı yanıyordu ama annesinin göz yaşlaı onu buna mecbur bırakıyordu. Çok küçük ve güçsüz olmaktan nefret ediyordu.
''Seni seviyorum oğlum.''
***
Chanyeol sırtında ki ağır çantaya rağmen yürümeye devam ediyordu. Onun için gerçekten çok zordu. Oysa Şifacı kadın çok rahat bir şekilde yürüyordu. Sahi nasıl bu kadar rahat yürüyebiliyordu bu kadın yaşlı olmasına rağmen.
Arkasını dönüp geride bıraktıkları köye baktı. Annesini bırakıp gidiyordu. Hala gözleri şişti ve arada dolup bir iki damla yaş süzülüyordu güzel gözlerinden.
''Arkana bakıp durma velet. Annen bizimle gelemez. Arkana bakmak sadece seni daha yavaşlatır ve güçsüz yapar.'' Yaşlı kadının aksi sesini duymasıyla birlikte önüne döndü. Kadın bir kere bile ona bakmadan nasıl biliyordu iki de bir arkasına döndüğünü.
''Ben bir daha annemi göremiyecek miyim?'' O kadar masum ve kısık çıkmıştı ki sesi, yaşlı kadın kendini kötü hissetti. Ama sadece bir an için. Ardından hemen bu düşünceden kurtuldu. Bu çocuğa sadece bakmak zorundaydı o kadar. ''Göremeyeceksin.'' Diye cevapladı onu.
''Peki, o da babam gibi ölecek mi?''
''O ikisine Tanrı pek uzun bir ömür biçmemiş. Bu yüzden bunu sadece Tanrı bilir.''
''Biz nereye gidiyoruz peki?
''Sorularınla kafamı ütüledin velet. Kafamı bozma seni şuracıkta yerim.'' Yaşlı kadın sinirle konuştuğunda Chanyeol badem gözlerini kocaman açıp ''Biliyordum senin çocukları yiyen bir cadı olduğunu!'' dedi ve eliyle onu gösterdi.
Abygail ise gür bir kahkaha attı. ''Sadece yeni doğanları yiyorum sen benim için biraz kartsın.''
''Sakın aç kaldığında bana gelme o zaman. Ben anneme söz verdim, yaşayacağıma dair.''
***
Devam edecek.