4. " Güzel Yürekli Ufaklığım "

373 26 30
                                    


Medyada Demir (:







Yeni doğan güneş karanlığı esiri altına alıyordu. Karanlık yine yeniliyordu. Herkesin korktuğu, bu acımasız karanlık kimsenin korkmadığı aydınlığa her sabah olduğu gibi yine yeniliyordu. Pencereden yüzüme yansıyan güneşin karanlığı boğan ışıkları gözlerimi kamaştırıyordu. Ellerimin tersiyle sabaha kadar ağlamaktan şişmiş, kızarmış zavallı gözlerimi avuşturdum. Yorulmuştum. Ruhen çok yorgundum. Sanki ruhum bedenimden ayrılıyordu. Yine ölüyordum. Yine öldürüyorlardı beni acılarla. Acımasızca.

Ani mide bulantısıyla Demir'in bana verdiği odanın penceresinden ayrılıp beyazlarla döşeli bu odanın banyosuna koştum. Ellerimi musluğun iki yanına dayayıp beklemeye başladım. Bir kez daha lanetler okudum bu zayıf ve hassas bedenime. Derin bir nefes aldım ve bekledim.

Gelen dürtüyle içimdekileri boşalttım. Kapıda beliren Demir'in beni bu iğrenç halde görmesiyle utandım. "Git." dedim. İnadına yaklaştı bana, tam arkamda durdu. Elleriyle saçlarımı arkamda toplayıp bir elinide midemin üzerine yerleştirdi.

"Hadi ufaklık. Çıkarda rahatla. Ben buradayım."

"Git. Beni böyle görmeni istemiyorum." dedim. Gelen mide bulantısıyla cümlemin sonlarına doğru sesim kısılmıştı. Hemen eğilip tekrar çıkarttım. Bu işkencenin bittiğini anlayınca yüzüme su çırpmaya başladım. Demir havluyu alıp yüzümü nazikçe silmeye başladı.

Başımı yere eğip "Özür dilerim, sabah sabah mideni bulandırdım." diye mırıldandım. Böyle şeylerden utanan bir insandım. Bu her ne kadar doğal birşey olsada, utanıyordum işte. Elleriyle öne eğdiğim başımı narince çenemden kavrayarak kaldırdı. Kızarık gözlerim onun gözleriyle buluştuğunda ise... Gözleri muhteşemdi. Kahverengiydi ama büyüleyiciydi.

"Sence ordan bakıldığında hanım evladı gibi mi duruyorum? Ayrıca saçmalamayı kes. Midemi falan bulandırmadın."dedi çattığı biçimli kaşlarıyla.

Elini alnıma koyup birkaç saniye bekledi. " Siktir."dedi mırıltıyla. Ettiği küfüre yüzümü buruşturdum. Banyo dolaplarında birşeyler karıştırmaya başladı. Bir ateş ölçer bulup ağzıma tıktı. Alet sonunda ötmeye başlayınca ağzımdan aldı."Siktir. Çok yüksek." deyip beni odadan çıkardı. Merdivenlerden inerken nereye gittiğimizi sormayı akıl edebilmiştim.

"Nereye."

"Hastaneye."

"Hayır. Gitmek istemiyorum."dedim. Kapıdan çıkacakken bana döndü.

" Neden?"

Neden mi? Ben daha kim olduğumu bile bilmiyorum. Hastanede kimlik soracaklar. Daha dün öğrenmiştim kim olduğumu, bugün kimseye açıklama yapacak gücüm yoktu. Ayrıca hastanelerle ilgili hiç iyi anım yoktu. Ben her hasta olduğumda ilaçlara para ödendiği için dayak yerdim. Şimdi bu enkazın altındayken minik bedenimde ki çelimsiz ruhum bir depremi daha kaldıramazdı.

"Lütfen." dedim akan göz yaşlarımla. Hemen elleriyle yüzümü kavrayıp göz yaşlarımı sildi."Tamam ağlama gitmeyelim hastaneye. Ama ateşin çok yüksek."dedi. Çok mu yüksek? Kimin umrunda?

"Gerek yok. Daha kötülerini de yaşamıştım." dedim acıyla. Hastanelik olana kadar dayak yemişliğim vardı. Şuan yüksek olan ateşim devenin yanında ki pire kadardı. Demir beni kucağına alarak üst katataki bana verdiği odaya çıkardı. Banyoya gelince beni kucağından indirdi.

"Sakin ol. İyiliğin için." dedi ve üzerimdeki bol tişörtünü çıkardı. Hızla ellerimi göğsüme siper ettim. Bunu yaparkende bir yandan Demir'e çemkiriyordum.

UÇURUM: BİRLEŞEN KADERLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin