Herkes bir şekilde sevgilisinin yanındaydı. Bir tek o sevdiğiyle olamıyordu. Aralarında artık bir hayalet vardı ve ne yazık ki o hayalette kendi ruhunun başka bir yansımasıydı. Ne kadar da acı verici değil mi? Zamanında ne ektiysen onu biçiyorsun Hira. Elinde olanın kıymetini bilemedin şimdi ahlanıp vahlanırsın anca.
Elinde şapkasıyla kumsalda yalnız bir şekilde yürürken geçmişini düşünüyordu. Gözlerden biraz uzaklaşınca kayanın birine oturdu. Uzakları izlemeye başladı öylece. Anıların hayali görüntüsüne bıraktı zihnini.
Halbuki bir zamanlar ne kadar da güzeldi herşey. Hayatındaki insanları ne çok özlemişti. Zamanında dostlarını, sevenlerini birçok kez kırmış veya yüz üstü bırakmıştı. Lakin onlar kendisine hiç bir zaman sırt çevirmemişlerdi.
"Ne kadar da aptalmışım..."
"Bunu sonunda farketmene sevindim."
Hira o kadar dalmışti ki yanına birinin geldiğine dikkat etmemişti bile.
"Neden buradasın Arat?"
"Bilmem."
"Öyle mi?..."
Arat Hira'nın yanındaki kayaya oturdu. İkisi de birbirine bakmıyor sadece dalgaları seyrediyorlardı. Bir kaç dakika boyunca öylece oturdular.
"Belki tesellisi olmayacak ama babam adına gerçekten çok üzgünüm Arat."
"Hm hm."
"Hm hm da ne şimdi?"
Arat yüzünde tebessümüyle yerden bir taş parçası alıp denize doğru fırlattı.
"Yani biliyorum demek."
Hira başını iki yana sallayıp o da yerden bir taş aldı ve fırlattı. Bunun üzerine Arat başka bir taş aldı ve daha uzağa fırlattı. Hira da altta kalmamak için başka bir taşı...
"Hiç değişmemişsin Hira. Hala üste çıkmaya çalışıyorsun."
Hira onun bu söylediğine nedense çok kırılmıştı eskiden olsa lafını söyler ve güler geçerdi. Ama şimdi hiç gülesi gelmiyordu. Aksine ağlamak ve olanlara lanet etmek istiyordu. Ona değiştim ben diye bağırmak ve kaçıp gitmek istiyordu yanından. Ama kırılsa da şu yan yana oldukları birkaç dakikanın değerinin farkındaydı ve üzgün de olsa yanında olsun istiyordu işte. Tam bir umutsuz vaka oldum çıktım.
Arat bir anlık Hira'nın yüzüne bakınca yanağından süzülen yaşı gördü. En son Hira'nın ne zaman göz yaşı döktüğünü görmüştü? Hiç!
"Hira sen ağlıyor musun? Ama neden?"
Kendisi bile gözyaşlarından habersizdi. Eliyle hemen silmek için çabaladı.
"Se..seni ilgilendirmez." Aman ne güzel birde trip at bari.
Hira ayağa kalkıp tekrardan yürümeye başladı. Hala yaşlar süzülüyordu ondan izinsiz yanaklarından. Lanet olsun neden durmuyorsunuz? Hemen buradan uzaklaşmalıydı. Arat'ın gözünde daha fazla küçülmek istemiyordu.
Ama Arat'ın onu bu halde bırakmaya niyeti yoktu. Kendisi de şaşkındı evet ve şimdi farkediyordu ki Hira değişiyordu gerçekten de.
"Arat beni takip etmeyi keser misin? Senin işin gücün yok mu?"
"Sanırım yok."
"Off! Git başımdan aptal şey."
Eliyle yaşlarını sildi yeniden. Yerden birden havalanınca neye uğradığını şaşırdı. İstemeden dudaklarından tiz bir çığlık koptu.
"Hemen indir beni seni haydut!"
"Aptal dedin şimdi de haydut. Cezan gittikçe katlanıyor Hira Hanım."
Bunu ona söyleyen gerçekten Arat mıydı? Onunla yeniden şakalaşıyordu. Tıpkı eski günlerdeki gibi...
"Aptalsın, haydutsun, delisin sen! Duydun mu beni, deli! Hemen yere bıraksan iyi edersin. Yoksa avazım çıktığı kadar bağırırım bilmiş ol."
"Pekala ama bunu sen istedin."
Arat dizlerinin biraz üzerine gelecek şekilde suya girdi.
"Yo..yo hayır bunu sakın yapayım deme. Üzerimde elbisem var!"
Arat Hira'yı dinlemeyip onu denize attı.
Hira ayağa kalktığında sırılsıklamdı. Saçlarından ve elbisesinden sular damlıyordu.
"Gerizekalı mısın sen! Şu halime bak! Sıçana döndüm resmen!!"
"Sen hala mı hakaret ediyorsun?"
Arat Hira'yı yakalamak için ileri doğru atıldı. Aynı anda Hira'da arkaya doğru bir hamle yaparak onun eline geçmekten kurtuldu.
"O bir kereydi Arat Bey yemezler!"
"Yerler ki yemezler mi sen şimdi görürsün!"
Hira bu tehditin üzerine kaçmaya başladı. Ama su hızlı ilerlemesine engel oluyordu.
"Peşimi bırak seni haydut. Tamam bak hakaret etmeyeceğim bir daha!"
"Bak hala haydut diyor! Seni bir elime geçirirsem! Kaçma gel çabuk buraya!"
"Yaa tabi ne demezsin!"
Hira nihayet kumsala çıktığında rahatça kaçmanın keyfini sürüyordu ki kendisini bir anda yerde buldu. Arat üzerine atılmış ve kaçmasın diye de kuvvetlice kendisine sarılmıştı.
Arat Hira'nın üstünde duruyordu. Yüzleri birbirine o kadar yakındı ki bu yakınlık ikisinide rahatsız etmişti.
"Ben...özür dilerim iyi misin Hira?"
"Üstümden kalktığında daha iyi olacağım."
Arat hızla doğruldu ve kalkmasına yardım etmek için elini Hira'ya uzattı.
Kendisine uzatılan ele öylece baktı ve sonra uzandığı yerden ayağa kalktı.
Arat elini ensesine götürüp sıkkınca ovaladı. Doğru davranmıyordu. Hira'ya haksızlık ettiğinin farkındaydı. Hala Beril'i istediğini Hira çok iyi biliyordu ama Arat kendisine engel olamayıp ona yakınlaşmıştı işte. Hira'nın kırgınlığını gözlerinden okumuştu. Bir zamanlar o gözlere bakmaya doyamazdı ve şimdi o bakmaya doyamadığı gözlerdeki hüzün ve incinmişlik yüreğine ağır gelmişti.
"Üzgünüm. Sana bu şekilde davranmamalıydım."
"Olma."
Hira ıslak elbisi ve üzerine yapışmış vaziyette duran kumlar yüzünden değil kalbi yüzünden bitap görünüyordu. Peki Arat artık kendisini okuyabiliyor muydu önceden olduğu gibi? Yoksa bu kadar mı uzaktı artık ona? Arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Başı önde, kolları birbirine kavuşmuş kırgınca ayrılıyordu sevdiği adamın yanından. Bir zamanlar o da böyle mi acı çekmişti? Lanet etti bir kez daha kendisine Hira. Sen hepsini hakettin. Sevdiğinin sana yabancı olmasını hakettin...
Arat onun yanında olmak istedi bir an. Ama içinde Beril'e olan sevgisi adım atmasına engel oluyordu. Ellerini iki yanından yumruk yapıp hayatını adadığı kadının ardından baktı. Hira döndüğünden beri ilk defa yüreğinde bir sızı hissetti ona karşı. Ve bu hiç iyi değildi.
Bölümü nasıl buldunuz? 😊
Aslında ben yazar olsamda Hira'ya üzülüyorum çünkü aşkı için kendi hayaletiyle savaşmak zorunda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Prensleri "Günahlar Evi"
VampireBirbirlerinden başka kimsesi olmayan üç genç kız büyüdükleri yurdu kapanmaktan kurtarmak için "Günahlar evi'nde" çalısmaya başladılar. "Gece yarısı olduğunda asla odandan çıkma." Ve uymaları gereken en önemli kural buydu. İçlerinden birinin kuralı...