Bölüm şarkısı; Imany – You will never know
Doğu
Boş masa aramak için etrafa bakınan mavi gözlere kilitlenip kaldım. Hiçbir hareketini kaçırmak istemediğim için gözümü bile kırpmıyordum.
Sergen, kızı tam yanımızdaki boş masaya yönlendirdi. Kız nazikçe teşekkür edip, yüzüne düşen saç tutamlarını kulağının arkasına attı ve tabureyi çekip oturdu.
Beline kadar dökülen kumral, dalgalı saçlarına takıldı gözlerim. Saçlarına dokunmak istiyordum. Onunla konuşmak, sesini duymak, hakkında her şeyi bilmek istiyordum. Mesela çayı kaç şekerli içerdi, yeni bulunan gezegen hakkında ne düşünüyordu, uzaylılara inanıyor muydu, pizzayı mı daha çok seviyordu yoksa hamburgeri mi?
"Yavaş lan. Kaşımı oydun." diye sinirle bağırdı Eren.
Ben onu çoktan unutmuştum.
"Kapa çeneni."
"Nereye bakıyorsun sen?"
"Ebene bakıyorum Eren. Oldu mu?"
Sinirle kafasına vurdum. Onun yüzünden gene dayak yemiştik. Gerçi biz de karşı tarafı hırpalamıştık baya ama bu gene de Eren'i bir kaşık suda boğma isteğime engel olmuyordu.
"Aaa, kırıyorsun ama beni."
"En sonunda ben senin kafanı kırıcam Eren." diye lafa atladı Semih.
Bir tabure çekip oturdum, kan olmuş yüzümü temizlemeye başladım. Her ne kadar bizimkileri dinlesem de gözlerim sürekli kızdaydı.
"Lan bu kaçıncı, sen hiç akıllanmayacak mısın?"
Şu an Semih'i destekleyen cümleler kurmak istesem de tek yaptığım odaklanmış bir şekilde kızı izlemekti.
"Abartma Semih."
"Neyi abartmayayım oğlum, geçen sefer de senin yüzünden karakolda sabahlamadık mı?"
Haklıydı. Bir karakollara düşmediğimiz kalmıştı. Zaten bizim gibi üç zıt karakterin bunca senedir nasıl arkadaş kaldığı bilim adamlarınca falan araştırılmalıydı.
Semih aramızda en aklı başında olanıydı. Bilgisayar mühendisiydi ve benim aksime yükseğini bitirmişti. Doktorasını yaparken, bir yandan da bankada çalışıyordu.
Eren ise içimizdeki en tembel, en cıvık insandı. Hayatı ciddiye almadığını söylerdi hep. Bence hayat da onu ciddiye almıyordu zaten. Mimardı ve babasının şirketi vardı. Ama şirketi pek sallamadığı için babası sadece yaşamını devam ettirecek kadar para veriyordu. Haliyle bizden pek bir farkı yoktu.
Bense ikisinin ortasıydım işte. Her şeyden biraz birazdım. Babamı kaybedince ve annemin hastalığı ilerleyince mezun olur olmaz çalışmaya başlamıştım. Artan nüfus ve çok fazla mühendis oluşu yüzünden bir işçiden farksızdım. Yüksek lisans ya da doktora yapsaydım belki daha iyi fırsatlarım olabilirdi ama ne yaparsınız hayat şartları.
"Eski defterleri açmaya başladıysak, bir keresinde beni köpek ısırmıştı Eren yüzünden. Onu da söyle." dedim gözlerimi kızdan ayırmadan.
O sırada kızın masasına biri yaklaştı. Kız onu fark edince yerinden kalktı ve oğlanın boynuna atladı.
Siktir.
Kimdi bu herif?
"Yeter oğlum bu kadar mı sevmiyorsunuz beni?" dedi Eren. Aklınca duygu sömürüsü yapıyordu ama şu an sikimde bile değildi.
Oğlan, kızın tam karşısına oturdu. Yüzünde aptal bir gülümsemeyle kızla konuşmaya başladı.
Kıskanmış mıydım?
Saçmalama Doğu, insan doğru düzgün tanımadığı birini kıskanır mı?
Peki ben niye oğlanın suratına yumruğu basıp, kızın kolundan tutup 'Kalk gidiyoruz.' demek istiyordum?
Masadaki muhabbetin kesildiğinin farkındaydım ama gözlerimi o heriften alamıyordum. Hem bana noluyordu ki, bunca sene kızın karşısına çıkmazsam elbette birilerinin onu kapacağı barizdi.
Öfkeyle önümdeki içkiden büyük bir yudum aldım.
Gözlerimi onlardan ayırmadan telefona uzandım.
Spacevector: Sanırım ta kendisiydim.
O herifle ilgilenmeyi kesip bana cevap yazmalıydı.
"Doğu..." dedi Eren sakince. Sonra bakışlarımı takip edip panikle bana döndü. "Kime bakıyorsun oğlum? Bak çok kötü şeyler düşünmeye başlıyorum."
Aklımdan o herifi nasıl dövebileceğimin planını yapmaya çalışıyordum. Tabi onlar bunu bilmiyordu.
Ve kız hala telefonuna bakmamıştı.
"Doğu... Gay misin lan yoksa adamı niye kesiyorsun iki saattir?" dediğinde başımı hızla Eren'e çevirdim.
"Gerizekalı mısın oğlum sen? Hayal gücüne sıçayım."
"Valla kız da görmedik yanında uzun zamandır."
İçkiyi kafama diktiğimde Eren'i dövme isteğimi engellemeye çalıştım.
"Ee sonuç?" dedim sinirle Eren'e. Yanımda kız olmadığı doğruydu. Çünkü kızların çoğu parası olan erkeklerin peşindeydi. Her ne kadar tipsiz biri olmasam da kızların ilk tercihi değildim.
"Doğu?" diye seslenen kişiye döndüm.
Siktir. Ne işi vardı burada?
"Gözde?"
Gözde lisedeki sevgilimdi. Ondan sonra da hayatımda birkaç kız olsa da hiçbiri Gözde kadar uzun sürmemişti. Ve ayrıldığımızdan beri hiç görüşmemiştik.
Üzerine giydiği siyah mini elbisesiyle hala çekici bir kızdı Gözde. Siyah uzun saçlarını toplamış yüzünün güzelliğini ön plana çıkarmıştı. Ama beynimin arka planında hala kızın cevap yazmayışını düşündüğüm için Gözde gram umurumda değildi.
"Çok uzun zaman oldu. Nerelerdesin?" dedi büyük bir sıcakkanlılıkla. Bir tabure çekip oturduğunda bizimkiler bile şaşkın şaşkın birbirine baktı.
Kız hala cevap yazmamıştı. İkinci içkiyi de bitirmişken öfkeden deliye dönmek üzereydim.
"İş güç işte. Nolsun. Sen?" dedim düz bir sesle.
"İyiyim ben de hala okuyorum. Okul uzadı da."
Hala telefonumda bildirim yoktu.
"Hadi ya çok üzücü."
Oğlan masaya yaklaşıp büyük bir tebessümle kızın yanağını sıktı.
"Sen hiç değişmemişsin."
Ben Gözde'nin dediklerini takmayınca Semih ve Eren, onunla konuşmaya başladı. Nasılsın, liseden sonra neler yaptın, üniversite hayatı nasıldı gibi sıradan bir sohbet esnasında üçüncü içkimi bitirmiştim ki hala içimde alev gibi büyüyen hislerimi kontrol edemiyordum.
Allah aşkına, Sergen hangi ara içkileri tazeliyordu?
Oğlan, kızın yüzüne düşen saçı kulağının arkasına koyduğunda bu benim için bardağı taşıran son damla oldu.
Öfkeden deliye dönen bedenimi sakinleştirmek için dördüncü içkimi kafaya diktiğimde hızla yerimden kalktım. Alkol kanıma çoktan karışmıştı. Ya gidip o herifin ağzını yüzünü dağıtacaktım ya da...
Gidip Gözde'nin dudaklarına yapıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR SIFIR
Science FictionBir ve sıfır... Tüm dünyayı kontrol eden iki sayı... Günümüzden 200 yıl sonra, İstanbul'da, tüm hayatları bu iki sayı yüzünden değişen iki genç insan... Doğu ve Çakıl...