17.Bölüm

54 15 1
                                    

Çakıl

"Ben gelmek zorunda mıyım?"

Sabahın köründen beri aralıksız çalıştığım yetmezmiş gibi, Berk saçma sapan bir davete gitmem için ısrar ediyordu. Onu telefonda reddetsem de, hiç üşenmeyip buraya kadar gelmişti.

"Daha kaç kere söylemem gerekiyor?" dedi bıkkınlıkla. Karşımda, rahatsızca oturduğu koltukta iyice doğruldu ve derin bir nefes aldı.

"Peki, benim gelmek istemediğimi kaç kere daha söylemem gerekiyor?"

Davetlerden nefret ederdim. Hele ki rahatsız kıyafetler giyip, hiç tanımadığım insanların arasında bir karış topukluyla dolaşıp, içten içe acı çekerken, dünyanın en mutlu insanıymış gibi sürekli gülümsemeye çalışmaktan daha çok nefret ederdim.

Annemin zoruyla katıldığım birkaç davet vardı ki tam bir içler acısıydı. Bütün gece yanında durmamı ister hatta insanlarla patavatsızca konuşmamam için beni tembihlerdi. Tabi ben kendimi tutamaz birkaç şey söylerdim ve annemle yine kavga ederdik. Ben de fırsattan istifade ortamdan kaçıp etrafı keşfetmeye çıkardım. Gerçi bu kısımda sıkıldığımı pek söyleyemezdim.

"İnatçının tekisin."

"Öyleyim."

"Ne var yani gelsen?"

Sıkıntıyla nefes alıp, kaşlarımı çattım.

"Bak, Berk. Ben zaten annemin emrivakilerinden sıkıldığım için bu işe kalkıştım. Bunu biliyorsun. Sadece bir sene, kafam rahat bir şekilde yaşamak istiyorum. Ve sen gelmiş daha ilk günden beni, gitmekten nefret ettiğim bir yer için zorluyorsun."

Beni anlayacağını düşünüyordum. En azından umut ediyordum.

"Aynı emrivakileri, benim babamın da yaptığını düşündün mü peki hiç? Davete nişanlımla katılmam konusunda ısrarcı."

"İşi varmış dersin."

"Yapma Çakıl."

Ne yapıyordum ki ben? Neden herkes bana istemediğim şeyleri yaptırmaya çalışıyordu?

O sırada odanın kapısı çalındı ve içeriye dün telefonda konuştuğumuz adam girdi.

"Hoşgeldiniz, Doğu Bey." Yerimden kalktım ve bakışlarımı Berk'e çevirip "Görüşmem vardı." dedim, artık onun gitmesi gerektiğini hatırlatarak.

Berk de aynı şekilde ayağa kalktı ama bakışları masamdaki yüzükte takılı kaldı. Birkaç adımda yanıma ulaştı ve hiç beklemediğim bir şey yapıp bana sarıldı.

"Ne yaptığını sanıyorsun?" dedim, sadece onun duyabileceği bir sesle.

Bir insan, birine ne kadar mesafeli sarılabilirse o kadar uzak bir şekilde sarılmıştı ama bu durum beni rahatsız etmeye yetmişti.

"Yüzüğü neden takmıyorsun?"

"Yüzük takmayı sevmiyorum."

"Bu şekilde konuşmamıştık." dedi, ürkütücü bir sesle.

"Ne?"

"Şu davet işini düşün. Seni sonra ararım." dedi ve beni serbest bıraktı.

Ben onun bu davranışlarına sinir olurken, düşündüğüm tek bir şey vardı. Bu bir sene, hiç de düşündüğüm kadar rahat geçmeyecekti. Ayrıca benim iznim olmadan bana nasıl sarılırdı? Neyse bunun sinirini başka bir zaman çıkarırdım, şimdi sırası değildi.

BİR SIFIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin