Doğu
Olaylı gecemiz nihayet bitmiş, yorgun argın eve dönmüştük. Semih'in her gün iş çıkışında yaptığı gibi, kravatı çıkarıp bir kenara fırlatmıştım. Adam haklıydı, erkek milleti bu saçma sapan şeyle nasıl sağlıklı nefes alabiliyordu ki?
Eren'in darmadağın ettiği salonuma gözüm takılınca, yol boyunca tuttuğum çenem, birden çözülüverdi.
"Eren sen mal mısın?" dedim bütün ciddiyetimle.
Ciddiydim, çünkü bunu sorguladığım çok zamanlar olmuştu. Bu herif niye böyle gevşekti, niye tüm hayatımızı gişesi düşük bir macera filmine çevirmekte ısrarcıydı?
Kendi dağıttığı dağınıklığı başka bir kenara itip boş olan yere oturdu.
"Yoo değilim. Sen?"
Hay Allahım.
İçimdeki ses, ağzını burnunu kır şu gevzeğin diyordu ama arkadaş işte, benim de payıma bu düşmüştü.
Ama içimdeki sesi Semih duymuş olacak ki Eren'in yanındaki eşya yığınlarını az daha öteleyip kendine yer açtı. Ve tam oturmak üzereyken Eren'in kafasına her zamankinden biraz daha sert geçirdi.
Böyle vura vura biz mi salak ettik acaba bu çocuğu?
"Ne vuruyorsun be?" diye çemkirdi Eren, acıyla elini kafasına götürdü ve yüzünü buruşturdu.
Ama bugünkü azarlama sırası Semih'te gibiydi. Benim pek konuşmama gerek yoktu. Zaten Semih dünyanın en mantıklı cümlelerini kurarak Eren'in ağzına sıçabilecek kapasitedeydi. Canım arkadaşım benim.
"Normal davranmamakta niye bu kadar ısrarcısın?"
Ooo zor soru.
"Kime göre? Neye göre?"
Eren'e bak sen. Normalliğin tanımını felsefik boyutlarıyla tartışmak ister gibi hali vardı. Zaten Eren için önemli olan cevaplardan çok sorulardı. Cevabı bilmese de olurdu.
"Eren insanın asabını bozma. Lan bizi sen çağırmadın mı oraya binbir ısrarla. Niye elin kolun düzgün durmuyor senin? Saçma sapan davranıp insanların gecesini bozuyorsun?"
Eren normalden fazla ciddiydi. Zaten Semih'le ne zaman tartışsalar, Semih'deki ciddilik ona da geçerdi. Ama bu saçmalamasına engel miydi? Tabi ki hayır. Ciddi saçmalamak diye bir şey vardı ve Eren bunu çok güzel yapardı. Aynı davetteki gibi.
"Niye her seferinde suçlu ben oluyorum? Birincisi kız bana çarptı."
"Kız sana çarptı?"
"Evet. Üstüne de cırtlak sesiyle bağırdı. Hayır hem suçlu hem güçlü anlamıyorum. Ben orada masum masum şampanya içiyordum. Gelip bana çarptığı için içki üstüne döküldü ama yine ben suçlu oldum."
Bunları dinlemek istemiyordum. Çünkü Eren haksızsa bile sabaha kadar kendini savunabileceği için tahammül kapasitemi aşıyordu. Ve bugün fazlasıyla yoğun ve yorucu bir gündü. Çakıl'ı ve olanları düşünmeye başlamadan evvel bir an önce canım yatağıma ulaşıp uykuya dalmalıydım.
"Konu bu değil zaten." deyip araya girdim. "Biz senin saçmalıklarına alışkınız da millet henüz buna hazır değil. Orada tek yapacağın özür dileyip uzaklaşmakken neden tuz döküyorsun kızın üstüne?"
"Anlattım ya..." diye konuşmaya başladığında bu sefer Eren'i Semih susturdu.
"Bir dakika, bir dakika... Biz oraya, sen babanla konuşasın diye gitmedik mi? Bütün gece yedin içtin ortalığı karıştırdın ama babanın yanına gitme zahmetine bile girmedin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR SIFIR
Science FictionBir ve sıfır... Tüm dünyayı kontrol eden iki sayı... Günümüzden 200 yıl sonra, İstanbul'da, tüm hayatları bu iki sayı yüzünden değişen iki genç insan... Doğu ve Çakıl...