Çakıl
Ofiste kalarak geçirdiğim bir ayın sonunda, evdeki eşyalarımı toplayıp yeni evime geçmiştim. Her ne kadar bu evi babam hediye etmiş olsa da, en azından artık o evde yaşamak ya da ofis masalarında uyumak zorunda değildim. Hatta bir ara bu evi kabul edip etmemek konusunda kendimle tartışmaya girsem de bir şekilde içimi rahatlatmıştım. Sonuçta onlara yalan söyleyip bu evde oturmam hiç etik bir davranış değildi. Ama bizim evde etik kuralları çiğneneli baya bir zaman olduğu için bunları umursamamaya başlamıştım. Sonuçta beni zorla evlendirmeye kalkan onlardı.
Zaten bu evlilik işini, bir şartla kabul etmiştim. Yüksek lisans bitene kadar Berk'le nişanlı kalacaktık. Sonrasında da ben zaten, burada olmayacaktım. Yani, umarım... Şu bir ay içinde Avrupa'da başvurmadık yer bırakmamıştım sanırım ve içlerinden biri beni kabul eder diye ümit ediyordum. Etmezse de... Neyse onu o zaman düşünürdüm.
Tek bildiğim etmezlerse bile annemin isteklerinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği idi. Gerçi bunu öğrenince baya delirecekti ama bence biraz delirmeyi hak ediyordu.
Şimdiyse Aras'ı da peşimde sürükleyip alışverişe getirmiştim. Gerçi her ne kadar alışverişten hoşlanmasa da sesini çıkarmamıştı. Çünkü arkadaşlık bunu gerektirirdi.
Rengarenk yiyeceklerin olduğu raflara göz atarken, gözüme kestirdiğim tek bir hedef vardı. Çikolata!
Artık rahat rahat kahvaltı yapabileceğim bir evim olduğuna göre, yediklerime karışan kimse de olmayacak demekti bu.
Ama benim şu anki asıl sorunum şu üst raftaki çikolataya yetişememekti.
"Aras?" diye seslendim sonunda pes ederek.
Reyonun sonundaki, tatsız tuzsuz atıştırmalıklara bakan Aras, kafasını bana çevirdi.
"Noldu?"
"Yetişemedim." dedim uzanamadığım rafı göstererek.
Hafta içi olduğu için market oldukça boştu. İnsanlar, genellikle böyle şeyleri online olarak sipariş etmeyi tercih ederlerdi. Bense her seferinde buraya gelip, canım o an ne isterse onu almayı severdim. İnternetten domatesi koklayarak alamazdınız mesela, ya da yeni gelen peyniri tadamazdınız.
Gerçi, daha önce buradan domates almamıştım. Böyle şeyleri genelde annem, eve sipariş ederdi. Ben burayı daha çok abur cubur için kullanırdım. Ama olsun, bundan sonra domates almam gerektiğine göre onu da buradan alırdım.
İnternet, insanlara birçok konuda kolaylık sağlarken, birçok güzel şeyin keyfini çıkarmamızda büyük bir engeldi bana göre. Mesela dünyanın en güzel yerindeyken bile, telefonla uğraşmaktan eğlencenin hakkını veremezdik. İnsanlara, nerede olduğumuzu gösteren videolar ya da resimler atmak, anın tadını çıkarmaktan daha önemliydi her zaman.
Bense... Belki de bu yüzden işim olmadıkça telefon ya da bilgisayarla uğraşmazdım pek.
"Sen de amma kısaymışsın kızım ya." dedi yanıma yaklaşan Aras.
Kaşlarımı çattım.
"Sensin kısa." dedim sinirle. Gerçi kısa falan olmadığı, hiç zorlanmadan kavanozu alışından belliydi.
"Al hadi çikolatanı."
Aras'ın uzattığı çikolatayı alıp arabaya koydum.
Şimdi diyeceksiniz, neden gittim en yukarıdaki çikolataları aldım. Çünkü benim garip takıntılarım vardı. Her seferinde, en az dokunulmuş olan ürünleri almayı tercih ederdim. Bunun için yiyecek ya da kıyafet fark etmezdi. Bir şey alacaksam rafın en arkasından ya da en üstte kuytu köşede kalanları almayı tercih ederdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR SIFIR
Science FictionBir ve sıfır... Tüm dünyayı kontrol eden iki sayı... Günümüzden 200 yıl sonra, İstanbul'da, tüm hayatları bu iki sayı yüzünden değişen iki genç insan... Doğu ve Çakıl...