18.Bölüm

49 14 0
                                    

Doğu

"Bu iş burada bitmedi de ne demek oluyor Semih?"

Bilinçsiz geçirdiğim saatlerin sonunda, gözlerimi açar açmaz Semih tarafından aceleyle oradan çıkarılmıştım. Çakıl'la doğru düzgün konuşamamıştım bile.

"Evde konuşuruz." dedi düz bir sesle. Bir yandan da kolumu çekiştirmekle meşguldü. Semih'in Çakıl'a sürekli sinirli sinirli bakması yetmezmiş gibi çıkarken de "Bu iş burada bitmedi diye" onlara, bağırmıştı. Onlar diyorum, çünkü Çakıl'ın yanında tüm kasvetiyle dikilen bay ince kravat da vardı. Gerçi Semih'in mi yoksa, bu o takım elbiseli herifin mi daha suratsız olduğu tartışılırdı.

Çakıl'ın başkasına sarıldığını görmek... Normalde gidip dağıtana kadar içmek için bir sebepti benim için. Ama şu an öyle yorgun hissediyordum ki kendimi, üzülmeyi bile ertelemek istiyordum. Sanki kafamın içinde tonlarca ağırlık var gibiydi.

"İyi misin?"

"İyiyim. Sadece... Kendimi çok uyuşuk hissediyorum." diye mırıldandım.

Semih, bineceğimiz taksinin kapısını açıp içeri geçmemi bekledi ve ardından kendisi de binip kapıyı sertçe kapattı.

"Doktor sakinleştirici yaptı Doğu."

Her zamanki düz, soğuk bakışlarından birini attı. Bazen bu bakışları 'Salak mıyım acaba?' diye sormama neden olmuyor değildi yani. İnsana kendini öyle hissettiriyordu çok sevgili arkadaşım.

Bu sırada telefonunu çıkardı ve birini aradı.

"Konuşmamız gereken bir konu var." dedi karşı tarafa. Telefonda bir tek bana ve Eren'e giriş konuşması yapmaz sanırdım. Meğer adamın huyu buymuş.

"Atacağım konuma gelebilir misin?"

Ufak bir sessizlikten sonra teşekkür edip telefonu kapattı. O an yüzünde ufak bir gülümseme görür gibi olsam da jetonum geç düşmüştü.

"Kimle konuştun?" dedim şüpheyle Semih'e bakarak.

"Nil." dedi ciddi bir ses tonuyla.

Siktir. Nil, Semih'in avukat arkadaşıydı ve bu önemli arkadaşı, başımızı bir beladan başka bir belaya soktuğumuz zamanlar dışında göremezdik. Bu da demek oluyordu ki ortada benim az önceki bayılmamdan daha önemli bir konu vardı ve Semih, her zamankinden daha kasvetli bir havaya bürünmüştü.

Koltuğa yasladığım kafamı Semih'e çevirdim.

"Lütfen konunun Eren'le ilgili olduğunu söyle." dedim bir umut. Belki bizim deli gene ortalığı birbirine katmıştı, belki de polisler onu içeri almış ve nüfuzlu babası bile onu kurtaramamıştı.

Cevap vermedi. Ben de içten içe tüm bu anormalliğin Eren'le ilgili olmasını diledim. Zira, şu son günlerde allak bullak olan hayatımın aksine, üzülmek istediğim daha sıradan dertlerim vardı. Mesela, Çakıl'ın yanındaki sarışın elemanı hatırlamak tüm sinirlerimi tekrar bozmuştu. Ve şu an beni rahatlatacak tek şey o pahalı takım elbisesini yerle buluşturan efsane bir yumruğu çenesine indirmekti.

Açıkçası bu konuda deneyimim de vardı. Barda gördüğüm küpeli herifi döverek, bu konuda ne kadar başarılı olduğumu göstermiştim bence. Gerçi, karşılığında dayak yemesem daha iyiydi ama olsun.

Kısa bir araba yolculuğundan sonra nihayet bara geldiğimizde kendimi oldukça tuhaf hissetmekten alıkoyamadım. Sanki daha birkaç gün önce buraya gelmiştik. İlerideki, tam şu masada Eren yüzünden dayak yediğimiz günün sonunda biralarımızı içmiştik. Ve tam karşısındaki masada ise tüm güzelliği ve ışıltısıyla o oturmuştu.

BİR SIFIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin