Her insanın umutları ya da hayalleri vardır. Ve ne kadar umutlarınızı kaybetseniz de, önemli olan o hayallerin gerçekleşebileceğidir. Aslına bir bakıma bu da bir umuttur. Hayalinizin, yaşantınıza biraz daha yakın olması, gerçekleştirebileceğiniz anlamıma gelir. Fakat olmayacak bir şey de, zaten hayal etmezsiniz. Küçükken prens olmak, uçmak, noel babanın hediyeleri, ejderhalar ya da süper kahramanlar, büyüdüğünüzde size o kadar boş gelirki. Bunların yerine hayalleriniz prens olmaktan çıkmış, iyi bir meslek edinmek olmuş, uçmaktan çıkmış, üniversite hayalleri olmuş, ejderhanız evleneceğiniz kadın, çocuklarınızın kahramanı olmuştur.
Peki, benim hayalim ne? Şahsen abime sorsanız bir erkekle evlenmek sanırım. Chen'e sorsanız büyük bir ihtimal üniversitedir. Chim ve Mars hâlâ Süngerbob'un denizin altında bir yengeç restorantına çalıştığına inanır. Oysaki aradan iki sene geçti ve biz, iki sene daha büyüdük. Ve gerçekleşme olasılığı olan hayalimize, iki sene daha yakınlaştık.
***
Sokak ortasında, siyah montumun kapşonuna sinmiş bir şekilde yağmurdan korunarak yürüyordum. Arabam ne mi oldu? Babam benim geceleri kaçak bir şekilde yarışlara gittiğimi öğrendi. Ve o günden beri benim bir arabam olmadı. Şimdi de eve ulaşmaya çalışıyordum.
Gözlerimi devirmiş ve karşıma çıkan pastaneye girmiştim. Güzel içerisi gayet sıcaktı. Kapşonumu başımdan çıkartıp, Chim'in şu meşhur pembe renkli pamuksekerinden almaya gelmiştim. Sıra sıra dizilmiş olan şekerlerin yanına vardığımda elime iki tane aldım. Biri Mars'a diğeri ise zaten Chim'e. Kasaya doğru ilerlerken gördüğüm kişi ile olduğum yere çakıldım. O geceden beri onu hiç görmedim. Şimdi karşıma çıkması, biraz da olsa garipti. Umarım beni gör- umduğuma sıçayım. Baktı işte gördü. Kasiyer aldıklarını poşete koyarken, o bana bakıyordu, ben ona. Derince nefes almış ve kasaya doğru ilerlemiştim. Tam yanında durduğumda elimdeki şekerleri tezgaha koydum. Farketmedim sanmasın ama yine o bordo rujunu sürmüştü. Saçları biraz daha uzamıştı. Ayağındaki o siyah postalları ıslanmıştı. Kırmızı montunu, kırmızı bir şapka ile kombinlemişti. Ve, çok yakışmıştı. Belki de çoktan evlendi. Ya da nişanlandı. Uzun olan parmaklarına çaktırmadan baktım. Yüzük falan yoktu. O zaman kesin sevgilisi vardı. Üniversiteye gittiğimden beri buralara çok uğramaz oldum. Şehir dışında abim ile beraber okuyordum. Buraya gelmemize zamanımız olmuyordu.Derince bir iç çekmiş ve sıranın bana gelmesini beklemiştim. Kasiyer poşetleri uzattığında Bia, tutarın ne kadar olduğunu sorduktan sonra, kahverengi çantasından cüzdanını çıkartıp ödemişti fiyatı. Bu pastaneye gelirken, araba falan da görmemiştim. Yürüyerek mi gidecekti yani?
Bana belki de son kez baktığında poşetleri almış ve pastanede dışarı çıkmıştı. Arkasından baktım. Sikeyim pamuk şekerlerinide Chim'i de.
Şekerleri orada bıraktığım gibi pastaneden çıkarak peşinden gittim. Sağ elinde tuttuğu poşetleri tuttum. Arkasını dönüp bana baktığında konuştum."Yardım edeyim?"
"İstemez."
Tekrar yürümeye başladığında yine arkasından gittim. Hadi ama benim pes etmeyeceğimi bilmesi gerekiyordu, çünkü ben pes etmezdim.
"Bia, izin ver yardım edeyim."
"Geldiğin cehenneme geri git Moon."
Tamam, kesin sevgilisi var. Bana bakmıyor bile. Yürümeye devam ediyorken, bende yanından yürümeye başladım. Siyah saçlarına yağmur damlaları vuruyordu. Durup durup bana yan gözle bakıyordu.
"İyi bende yanında yürürüm. "
"Başımdan gider misin artık?"
"Hiç bir yere gitmiyorum kül kedisi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAVATHANE [Tamamlandı.]
HumorKardeşler. Babaların dediği Laftır "Gavathane" Haklıda, gavatız. En güzel modelinden.