10. Bölüm

1K 70 31
                                    


Gözlerimi araladım ve hafif aydınlık gökyüzüne baktım. Ne zamandır burada uyuyordum? Yattığım yerde dikleştim. Havadan çıkarttığım sonuca göre saat sabahın altısı falandı. Sağ tarafıma baktığımda boş olan bira şişelerini fark ettim. Ayrıca kıçım tamamen uyuşmuştu. Yüzümü buruşturdum ve kendimi geriye doğru çektim. Sanırım Kerem ve Tolga'nın dediği gibi bir gün buradan düşüp ölecektim.

Ama o güne kadar içmeye devam.

Ellerimle yüzümü ovaladıktan sonra sokağa baktım. Bakmaz olaydım, Miray'ın -Ya da Pelin'in artık ne desem bilemiyorum.- oturduğu apartmanın önünde bir araba o arabanın önünde de Mert denen puşt vardı.
Sinirle yanımdaki bira şişelerinden bir tanesini elime aldım. Bu saatte ne halt yapıyordu orada!? Miray apartmanın içinden sırıtarak çıkıp Mert'e sarıldığında elimdeki bira şişesini o kadar sıkmıştım ki elimde parçalara ayrıldı. İnledikten sonra derime batmayan parçaları refleksle bıraktım.

Hayal edin. Yukarıdan aşağıya birden bir şişe düşüyor. Ve sessiz sokakta ses çıkartıyor. Ne yaparsınız?

Sesin geldiği yöne doğru bakarsınız değil mi? İşte Miray da bunu yaptı. Ben yeni uyandığım için gene fok balığı gibi bakalmıştım. Gözlerimi ondan alıp ellerimi çevirdiğimde yüzümü buruşturdum. Şişe özellikle parmak uçlarıma bakmıştı ve derin bir şekilde yaralanmama sebep olmuştu.

Gitar çalamayacaktım.

Gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalıştım. Kazaydı sadece bir kazaydı. Bunun Miray'la alakası yoktu. Ayaklarımı sarkıtmayı bıraktım ve çatıdan kalktım. Ellerim girmiş olan şişe parçaları yüzünden kanamaya başlamıştı. Bu ellerle hayatta pansuman yapamazdım. Sinirle şişelere tekme attım dönüp baktığımda Miray'ın kanlı ellerime baktığını fark ettim. Bakışlarım yanındaki Mert'e kaydığında onunda bana kaşlarını çatarak baktığını gördüm. Sinirle merdivenlere yöneldim ve inmeye başladım. Bardan çıkmadan önce duvardaki saate baktım ve tahminimin doğru olduğunu gördüm. Saat neredeyse altı buçuktu. Barın kapısını açmak üzere elimi kaldırdım. Cam parçaları hala derinde olduğu için kapı kolunu  kavrarken canımı yakmıştı. Ama umursamadan daha sıkı tuttum ve dışarıya çıktım. Hala karşı kaldırımda olan Miray'ı gördüğümde yutkundum. Onu umursamadan arkamı döndüm ve yürümeye başladım.

"Boran!"

Miray'ın sesini duymamazlıktan geldim ve Cazi'nin evine doğru yürümeye başladım.

----------------------------------

Karşı çatıda uyuyan adama baktı kadın. Neden böyle manyaklıklar yaptığını bilmiyordu ama bu hali gülümsemesine neden oldu. Diğerlerinden farklıydı adam. Farklı alışkanlıkları. Farklı bir tarzı vardı. Genç kadın ona söylediği yalandan dolayı pişmanlık duyuyordu.

Ona adım Miray demişti.

Aslında bundan on sene önce karşılaşsalardı yalan sayılmazdı. O gün merdivenlerde birden sorunca gerçek adını söylemişti kadın. Bu ikisi içinde tehlikeliydi bunu biliyordu. Buralarda onu arayan adamlar eğer onun Pelin değilde Miray olduğunu anlarlarsa gene aynı şeyi yapacaklardı.

Onu kaçıracaklardı.

Kadın derin bir nefes verdi. İzmir'e geleli yedi sene olmuştu ve bu zamana kadar o adamlardan saklanmayı başarmıştı. Bunların hepsinin tek bir sorumlusu vardı o da annesiydi. Annesini seven adam bir mafya babasıydı ve annesi kendi babasıyla evlenip ablasıyla onu dünyaya getirdiğinde her şey o zaman başladı. Daha küçükken sekiz veya dokuz yaşlarındayken ilk kez kaçırılmıştı. Üstelik ablasıyle beraber. Annesine aşık olduğunu sanan ama genç kadına göre saplantılı olan adam o zamandan beri durmamıştı. Babası ablasını korumak amacıyla onu farklı ülkelere göndermişti. Ablasını nadiren görürdü. Ve onun da ismi değişmişti. İki kız da bambaşka kimliklere bürünmüştü. Aslında onları kaçıran adam onlara zarar vermiyordu. Sadece annelerini istiyordu ve eğer anneleri ona gelirse o iki kızı da kendi evladı sayacağını defalarca söylemişti.

Her Şey Senin Uğruna #MirBor #MiranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin