1.Bölüm - Oyun başlasın.

1.1K 27 8
                                    

Gözlerimi birkez daha kırpıştırdım ve kaykıldığım yerde gerindim. Sol kolumdaki mor swatch saate baktım.
Tanrım, yine geç kaldım. Bu benim için yeni bir şey değil, haftanın üç günü geç kalıyorum zaten. Ama bugün ilk ders İngiliz edebiyatı ve Bay Morgan, benden korkuyor. Ona da hak vermiyor değilim. Ben olsam bende benden korkardım. Yanlış anlamayın, korkulacak bir tipim olduğundan değil, sadece korkması gerektiğinden. O gün olanlar yüzünden onu suçlamıyorum. Onun açısından mümkün olamayacak derecede garip-bu yüzden olabildiğine korkunç, benim içinse her zamanki gibi sadece komikti.
    Kendi kendime gözlerimi devirdim ve kalkarak otobüsün direklerinden birine sarıldım. Sonraki durak için tuşa uzandım ve etrafa bakındım. Ön tarafta oturan göbekli bir adam, arka tarafta da belgesel izler gibi beni süzen yaşlı bir kadın vardı. Ona dönüp, evet bende o çılgın gençlerdenim, bu yüzden bu kadar siyahlı giyiniyorum, demek istedim. Düşüncelerini okuduğumu anladığında oluşacak suratı düşündüm ve yüzümü buruşturdum. Son zamanlarda kendi kendime artık daha iyi bir insan olacağıma söz vermiştim ve beyaz dalgalı saçlı yaşlı kadını rahat bırakacaktım.
Durağa kadar iki dakika dudağımı sarkıttım ama işte, ne kadın dikizlemekten vaz geçiyordu ne de ben buna daha fazla dayanabilecektim.
Otobüs yavaşca fren yaparken teyzeye döndüm, üst dudağımı yalayıp göz kırptım ve kendi kendime kahkahalara boğulurken onu büyüyen gözleriyle baş başa bıraktım.
     Kendimi hemen otobüsten attım ve boş okul bahçesinden okul binasına kadar koşmaya başladım. Nasılsa şuan rezil olacak kimse yoktu. Sınıfa gidene kadar koşmaya devam ettim ve sınıfimın olduğu koridora gelince durup yavaş yavaş yürümeye devam ettim. Sınıf kapısına gelince saçımı düzelttim ve dik durup, tekrar saatime baktım. Siktir. On beş dakika olmuştu.
Tekrar sıradan insan moduma girdim; saçımı ve üstümü hızlıca düzelttim ve sınıfin kapısını tıklatarak açtım.
Her zamanki şey. Bay Morgan beni görünce önce olabildiğince gerildi, sonra da bakışlarını kaçırıp, aynı anda da bana bakmaya çalıştı. Bunu nasıl yaptığını bilmiyorum. Açıkçası bu zamana kadar da bilmiyordum. Bay Morgan eğlenceli bir adam. Benden o kadar korkuyor ki bakışlarını kaçırıyor. Ama beni kontrol altına alınacak bir öğrenci olarak görmeye çalıştığı için de bana bakmaya devam ediyor. Garip bir adam.
Boğazımı temizleyip konuştum. "Geç kaldığım için üzgünüm Bay Morgan."
"Biliyorum." dedi ve yutkundu. "Yani geç kaldığınız için üzgün olduğunuzu biliyorum Bayan Reed. Şimdi lütfen yerinize oturun." Sonra ters bir şey demiş gibi, "Yani oturmalısınız. Kuralları biliyorsunuz. İnsan olanlar ve olmayanlar için olan kuralları." Sonra sınıftakilerin garipseyen bakışlarını farkederek gözleri daha da büyüdü ve buna bir son vermek için söze girdim. "Ama hepimiz insanız, bu yüzden bir sorun yok." dedim ve en meleksi gülümsememi gösterdim. Artık her ne kadar meleksi olduysa.

Kafasını yavaşça sallayarak kısık bir sesle onayladı. "Evet, evet hepimiz öyleyiz."

Başımı salladım ve her zamanki yerime, en iyi arkadaşım Jack'in hemen ön tarafına oturdum.
     Jack, kendimi bildim bileli oradaydı; yan komşumuzun oğlu olduğu ve aynı yıl doğduğumuz için, çocuk arkadaşım diyebiliriz. O hiç bana, kız işte gelir geçer, gözüyle bakmadı bende olduğumuz şeyle ilgili onu hiç yalnız bırakmadım. Küçüklükten beri birlikte takılırdık ve açıkçası hayatımda gördüğüm en güvenilir insanlardan biriydi. O kadar iyi anlaşıyorduk ki, kardeş gibi olmuştuk. Hatta her haftanın en az iki üç günü onlarda kalıyordum. O ve ailesi de benim gibi oldukları için, orası en az kendi evim kadar rahattı.
     Benim ailemin bu konu hakkında ne dediğini hatırlıyorum. Bana izin verirlerdi, kızmazlardı, yani eğer şuan burada olsaydılar. Evet, benim ailem öldü. Söylemesi çok kolay değil mi? Bir de şunu dinleyin. Onların öleceğini biliyordum, onlarda öleceklerinin  farkındaydılar; fakat bazı seçimler sizin adınıza çoktan kader tarafından yapılmıştır ve yapabileceğiniz tek şey boyun eğmektir ya, işte onların da durumu öyleydi. Oraya gitmeleri gerekiyordu ve gittiler. Herkes sonunun nasıl olacağını biliyordu. Herkes kendini sonuçlara hazırlamıştı.
     Onlara kızmıyorum. Bu onların suçu değildi. Tanrı zar attı ve onlara düşeş geldi.
Yanındaki bir kaç süs çiçeği bana bakıp fısıldaştılar ve güldüler. Yapacak bir şey yok. Muhtemelen beyin dağıtılırken tuvalette birilerini ayartmakla meşguldüler.
Jack düşündüğümü duyup güldü ve bende beşlik çakması için elimi arkaya uzattım.
Bu çocuğu seviyorum, cidden. Benim gibi olan tek arkadaşım değil, fakat doğaüstü olmanın hakkını veriyor. Düşünsenize, kaç tane arkadaşınız aklınızdakileri duyup, size gülebilir ki? Ve kaç tanesi sizi zaten aklınızdan ne geçeceğini bilecek kadar iyi tanıyordur ki?
Bay Morgan tahta kalemiyle tahtaya vurunca fark ettim, derse başlamışız. Hemen çantamdan bir defter çıkarıp rastgele bir sayfasını açıp önümedeki sıraya bıraktım ve birkaç tane de kalem çıkarıp masayı doldurdum.
Ben bir kaç birşey karalarken, Jack kulağıma eğilip, "Sana bakıyor." dedi.
"Kim?"
"Mitchel."
Ah. Şu çocuk. Okul çıkışlarında sigara içen, genelde siyah deri ceket giyen, süs çiçeklerinin gözdelerinden biri. Kısa siyah saçlarının ve gamzelerinin etkileyici olduğunu itiraf etmeliyim. Fakat benim tipim değil. Bir kere o normal biri ve beni mutlu edebilecek son şey normallik. Yine de dönüp ona baktım. Yayıldığı sırasından bana bakıyordu ve gülümsüyordu. Hiç tepki vermedim ve direk önüme döndüm.
"Aptalın teki." dedim Jack'e dönerek.
"Aynen."
Beş dakika sonra süs çiçeklerinden biri bana bir kağıt uzattı. Çakma sarışının yüzünde boyanmadık yer kalmamıştı. Ne ressam ama(!)
Kağıdı elime alır almaz ne olduğunu anladım desem yalan olur, çünkü bana sataşan çok oluyordu. Ama yine de bir tahminim vardı.
    Kağıdı araladım ve Bay Morgan tekrar arkasını döner dönmez kağıdı açtım.
"Okul çıkışında boş musun?"
[   ] Evet.
[   ] Evet.

Witching GameHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin