15.Bölüm - Yeni Dostlar...

52 9 4
                                    

Tekrar selam herkese! Bayağı bir süredir yazamıyorum farkındayım değerli okuyucular fakat ben sınav hazırlık döneminde bir öğrenci olduğumdan açıkçası pek vakit de bulamıyorum bu yüzden çok sık yükleme yapamıyorum. Ara vermeyi de düşünüyorum ama ayda bir falan yükleme yapmam söz konusu hala, bu nedenle kafam biraz karışık anlayacağınız :) Her neyse, aradan sonra size kısacık ama yeniliklere yol açan bir bölümle döndüm. Bu bölüm, olayların hala standarttan farklı ama bir yanda da hareketlenmeye başlayacağını habercisidir.

Ek olarak bir şarkı önermek istedim okurken size arkaplan olsun diye. İyi okumalar...

xWondreamers.

15.Bölüm - Yeni Dostlar...

      Okuldan girerken bana sataşmaya cesaret edenlere ters bakışlar atarken bazı kızlar her zamanki gibi kendi aralarında bana bakarak mırıldanmaya başladılar. Kızlardan birine seslendim. “Hey şeker şey, bu eteğin daha kısasını bulamadın mı?” Kız şaşkınca bir bana bir Jack’e bakınca Jack’in de güldüğünü anladım. Bahçede biraz daha ilerleyip gözlüklü bir çocuğun oturduğu bir bankın önünde durdum. Aralıksız çocuğa bakmaya başladım. Bir süre sonra turuncu kafasını kaldırıp bana bakarken gözlüklerini düzeltti. Cılız sesi, neyse ki, kulaklarıma ulaşmayı başardı. “Günaydın Alex.”
Kısa kestim. “Günaydın adı bilmem ne olan çocuk. Sonra görüşürüz.” Elimi kaldırıp ona güle güle işareti yaptım. Biraz dikeldi ve bana baktı. Sonra mırıldandı. “Ah. Kalkmamı istiyorsun. Peki.” Eşyalarını kucaklayıp uzaklaşan ineğe teşekkür gülümsememi gönderdikten sonra oturdum ve Jack’e başımla yanıma oturmasını işaret ettim.
Çarpık bir şekilde gülümsedi. “Burada üç kişilik yer vardı Alex.”
“Ama biz iki kişiyiz.”
Başını iki yana salladı ve siyah saçlarını karıştırdı. Sonra gülmeye başladık ve omzundan ittim onu.
Defterimi çıkarıp bir şeyler karalamaya başlamıştım ki, cadı içgüdülerim onu hissetti. William okul kapısından girmiş, girişte bir yerlerde sarışın bir kızla konuşup gülüyordu. Ama gülmek de ne gülmek! Beyefendi bayağı eğleniyor gibi görünüyordu. Konuştuğu sarışın saçlarını arkaya atarken, bileğindeki hiç çıkarmadığı altın bileklikten tanıdım kızı. Miranda.
Kafamdaki hücrelerin teker teker kızarıp patlamış mısır gibi patlayarak içimdeki volkan misali büyümekte olan öfkeyi ortaya çıkarmalarını bekledim. Bu kız cidden iş sütündeydi değil mi? Hala mı? Ama şart koşmamıştık ve ben onunla bayağı(!) anlamlı bir randevu geçirmiştim! Şimdi onun altına yatmadan bu aptal iddiayı da sonlandıramıyordum.
Bir iddia için yapamayacağım şey yoktur,  şimdiye kadar da her şeyi yaptım. Fakat beni Miranda’nın seviyesine düşürecek şekilde bekaretimi kaybetmek? Hayır, ben bundan çok daha iyiyim, onu kendi oyunuma çekerek de yenebilirim. Şimdilik tek yapamam gereken kuralları onun koyduğunu düşünmesini sağlamak olmalı.
Jack’in homurdandığını duydum. “Yine kimi öldürmeyi planlıyorsun Alex?”
“Koca göt ve bok rengi sarı saçlar desem anlar mısın?”
“Yapma ama! Miranda güzel kız.”
Gözlerimi hayretle açıp ona baktım. “Jack o kız seni kullandı ve sen hala güzel olmasından mı bahsediyorsun?” on saniye içinde gözlerimin önünde canlanan mükemmel vücut ve mankenlere yakışır bir suratla tekrar konuştum. “Evet haklı olabilirsin.”
Güldü. İç çekti. “Kötü bir zamanlamayla bitti malesef. Tek ihtiyacım olan beş dakikaydı.”
Bende hınzırca güldüm. “Evet bir erkek için en kötü zamanlama herhalde.”
Önüme gelen sarışın çocuk, Ashton’dı sanırım-sert bir tipi ve karanlık bir tarzı var fena parça değil bence-gülümseyerek sigarasını içine çekerken başını yana eğerek selam verdi. “Alex.”
Bir şey diyecektim ki, durdum. Bir saniyeliğine arkasındaki gülen Will’e ve gülen Miranda’ya baktım sonra Ashton’a döndüm ve olabildiğince gülümsedim.
İleri de beni merakla dolduran anlar yaşanıyor ama onları da gözetlemeyeceğim.
Herkes kendi eğlencesinde, bende benimkini bulacağım işte.
Bankta Jack’e doğru kayarak yanımı işaret ettim. “Otursana.”
Çocuğun mavi gözleri, şaşkınlığını saklayamayarak büyüdü ve “Vay. Alex, açıkçası kalkıp beni döverek gönderirsin diye düşünmüştüm ama bu kadarı beni şaşırttı doğrusu.”
Gözlerimi ona dikerek konuştum. “Sinirimi bozmadığın sürece sana her hangi bir şey yapmama gerek yok, değil mi Ash?”
“Adımı hatırlıyorsun yani?” yavaşça gülümserken gelip yanıma oturdu. O arada Jack’e baktım. Ne yapıyorsun, der gibi bakıyordu. Göz kırpıp güldüm ve başını iki yana sallayıp kalkarak okula girdi. Sanırım bu anı canlı canlı yaşamak istememişti.
“Hoş bir adın var.” Kaslı koluna vurdum hafifçe. Siyah kolları açık ince tişörtü pek de bir şeyini gizlemeye çalışıyor gibi görünmüyordu zaten.
Bana baktı. “Teşekkür ederim.”
“Pekii. Ne için gelmiştin?”
“Bende seninle bir şansımı denemek istedim. En fazla beni insanlara rezil edersin diye düşündüm. Açıkçası kaybedecek çok şeyim yoktu.”
Kaşlarımın arası kırıştı. Nasıl yani? “Benimle bir şansını denemek derken?”
“Herkes Mitchel’ın bile seni elde edemediğini konuşuyor.”
Yine aynı terane. Bu çocuktan daha havalı bir hareket bekliyordum o gelmiş bana şans falan diyordu. Homurdandım. “Ben o herkesin derste olduğu bir an okula bomba atacağım en sonunda o olacak.”
Güldü. Ona ters ters baktım. “Çok mu komik?”
Alt dudağını ısırıp sustu ve bu bana bir şekilde sevimli geldi. Ama o kadar. Dudağındaki piercing nasıl bir tat veriyordu acaba? Oradaki delik onu rahatsız etmiyor muydu yoksa?
Bana baktı ve boncuk mavi gözlerini üzerime dikti. “Ne diyorsun?”
“Ne hakkında? Öldürmeyi planladığım dedikoducular mı yoksa benim üzerime iddiaya girmeye cesaret eden dünyanın geri kalanı mı? Yoksa çıkma teklifi mi edeceksin?” Dudaklarımı büzüp başımı yana eğdim.
Güldü. “Aslında onun gibi bir şey. Eğer bana biraz bile olsa vakit ayırabilirsen, belki takılabiliriz.” Sonra aralıksız gözlerime bakmaya başladı. Bende ona bakıyordum ama o sırada William ve Miranda’nın nasıl gülüştüklerini hatırladığımda kafamdaki volkan patladı.
“İki gün sonra cumartesi boşum.”
Kaşları çatıldı ve gülümsemesi genişledi. “Sen ciddi misin? Bu bir oyun olabilir değil mi? Bu kadar kolay olamaz.” dedi.
Güldüm. “Evet olamaz. Ama bu sefer öyle.” İlk gerçek randevuma çıkmak üzere sözleştiğim çocuk bile gerçekten onu kandırdığımı düşünüyordu. Artık dışarıdan nasıl bir izlenim verdiysem kimse bana güvenemiyor.
“Kanıtlayabilir misin? Hırçın Alex, bu cumartesi gününü, hiçbir oyun ve hiçbir karşılığı olmadan, benimle geçirecek? Bir randevu olarak?”
Başımı sallayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Yine heyecan vericiydi, fakat William’la olan sahte randevumuz kadar mıydı? Bilemiyorum. Ama bir ilk ve gerçek olacağı için açıkçası şimdiden kızsal bir telaşın içime yayıldığını hissedebiliyorum. Kendimi sirkeledim ve onu kolundan dürttüm. “Nasıl kanıtlamamı istersin?”
Lütfen aptalca bir cevap vermesin. “Belki ufak bir öpücük verebilirsin?”
Ciddileşip gözlerimi gözlerine diktim. Daha ilk günden?
Güldü. “Sadece şaka yapıyorum.” İphone’nunu çıkarıp bana uzattı. “Numaranı yaz yeter. Gerçek numaranı.”
Gözlerimi devirdim ve tuşların benim sayılarımı yazmalarına izin verdim.
“Şimdi oldu mu?”
Gözlerindeki zafer ve şaşkınlık karışık bakışla ayağa kalkarken “Cumartesi görüşürüz.” dedi ve bu bir şekilde hoşuma giderken sigara dumanını üzerime üfledi.

Witching GameHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin