ON BEŞ GÜN ÖNCE...
Kıkırdadım. Bunun sonu kötü bitecek, bu belli; fakat elimde değil ki! Bunu yapmam gerekiyor, bu manyak olacak. Ayrıca herkes yaptıklarının bedelini ödemek zorunda bu yüzden...Heyecanla omuzlarımı oynattım. Bu saatte kantinde bu kadar az kişi olabilmesiyse, resmen cadı şansıydı.
Avıma baktım. Mikey, son bir haftadır her gün bana kağıtlarla yazılar ve bilmeceler gönderen çocuk.
Kağıtlarda ne yazdığıysa resmen bir şaka;
"Selam ucube. Bil bakalım ben kimim? Asla bilemeyeceksin."
"Aslında güzelsin. Fakat bana asla vermeyecek kadar kendini de beğenmişsin. Hoş değil."
"Ne o, neden en iyi arkadaşın Jack bir türlü yanından ayrılamıyor? Kaybedecek bir şeyi mi var?"
Sonuncudan sonra Jack gerçekten çok sinirlenmişti. Sonuçta hangi salak bize bulaşırdı ki?
Bunu ancak onu bulamayacağımı söyleyen bir salak yapar. Size bir sır vereyim, bana kendi eliyle yazdığı notu veren herhangi birini dünyanın her neresinde olursa olsun ölü olmadığı takdirde bulabilirim. Tek yapmam gereken kağıdı yakıp, küçük bakır bir kaba koyarak bir haritanın orta yerine bırakmak. Son nottan sonraki akşam Jack'le aynen böyle yaptık. Bunu okuldan yapan biri olduğu bariz olduğu için sadece bulunduğumuz eyaletin haritası yeterliydi. Yerini öğrendikten sonra haritayı işaretleyip evi aramaya çıktık. İki saat sürdü fakat biz buluğumuzda resmen zevkten dört köşe olmuştum. Jack'i çekiştirerek bir markete sokmuştum ve Miller'larımızı alıp eve dönmüştük.
Şimdi tekrar etrafa göz gezdirdim ve sabırsızlanarak kalktım. Mikey tam kantinden bir gazoz almış masalardan birine doğru ilerliyordu. Onu durdurmadan önce yüzüme en güzel gülümsememi koymaya çalıştım. Ben ona doğru ilerlerken Jack bizim masamızda oturup, insanların teker teker kantini terk etmesiyle ilgili bir büyü mırıldanırken kitap okuyormuş numarası yapıyordu. Bir kaç adımda beni görmedi, gazozunu kafasına dikti. Ben kolunun şu artistik yaptığı kaslı kısmına dokunup gülümseyince gözleri şaşkınlıkla büyürken gazozunu indirdi.
"Hey Mike. Naber?"
"İyi. Evet sanırım iyiyim. Umarım sende gayet iyisindir." Resmen en sevimli sesini kullanıyordu, normalde olduğu gibi. Aptal. Bu çocuk sinirimi bozuyor.
"Bir yere oturalım mı? Sana soracağım birkaç bir şey var."
Önce düşündü, beni süzdü, sonra muhtemelen anlayamayacağımı düşündü ve kararsız bir ses tonuyla "Olur." dedi. Bende en yakındakı ilk masaya oturdum ve gülümsemeye devam ettim. İki kişi daha kantinden çıkmıştı.
"Ee, sana bir sorum var Mikey; gerçekten okulun futbol takımını bırakıp baskete mi geçeceksin?"
"Evet. Neden umurundaki Alex?" Genişçe gülümsedi.
Güzel. En azından herkes gibi onunla da oyun oynayabileceğimi düşünebilecek kadar zeki.
"Şey biliyorsun Jack'te takıma geçmeyi planlıyor. Bu yüzden sorma ihtiyacı hissettim. Bilirsin biz onunla çok yakınız."
"Biliyorum Alex." Bu sefer sesi daha ciddi çıkmıştı. "Herkes biliyor, ama senin bilmediğin bir şey, bu bazen garip görünüyor." Bir an gözüm Jack'e kaydı. Başını kaldırıp bize bakmıştı.
Arkadaşlığımızın en göz alıcı özelliklerinden biri, birbirimizi koruruz ve asla yarıyolda bırakmayız. Biri geride kalırsa, diğeride kalır.
Masum sesimi kullansaydım, bir sorun olduğunu anlardı, bu yüzden normaldeki gibi davrandım. "Neden Mike, kızlar ve erkekler bu kadar yakın olamazlar mı?"
"Olurlar, farklı şekillerde." Normal davrandığımı fark edince rahatladı, demek ki onunla oynamıyordum(!)
"Yani senin hiç normal kız arkadaşın yok mu?"
"Var Alex. Yanlış anlama fakat siz farklısınız, sanki bir sırrınız varmış gibi. Güldüğünüz şeyler farklı. Bir keresinde sizi hiç konuşmadan birbirinize beşlik çakıp güldüğünüzü gördüm. Sence de bir garip değil mi?" Konuşurken sarı kaşları kalktı.
"Belki de telepatik özelliklerimiz vardır?" Kocaman gülümsedim. Telepatik yetenek değil de, büyü kitabı diyelim.
Kaşları kalktı, sonra bunu sıradan bir gündeki gibi dalga geçtiğimi düşünerek indi.
"Her neyse Alex. Başka soracağın bir şey var mı?"
"Neden seni ürperttim mi?"
"Dürüst olmak gerekirse, evet biraz. Çünkü seni tanıyorum. Sen durduk yere gelip benimle konuşmazsın."
"Belki de yeterince iyi tanımıyorsundur." Bu sefer ciddiydim. Arkasına yaslanırken biraz gerildi, bende hızlıca etrafa baktım. Ve sonuncu "nereye gittigini bilmeden giden öğrenci"de kantinden çıktıktan sonra, ben de yavaşça ayağa kalktım.
"Biliyor musun Mikey, sana bir sorum daha var ve bu soru şununla ilgili; bana notlar gönderenin, tehditler edenin ve bir sürü saçmalığı kağıda dökenin sen olduğunu biliyorum." Ben bunları söylerken o da oturduğu yere sinerek o sarı kaşlarını tekrar kaldırmıştı. "Evini biliyorum, ne düşündüğünü biliyorum ve en eğlencelisi Mike, Nelerden korktuğunu biliyorum." Korkuyla bana bakıyordu. Ayağa kalkıp gerileme ihtiyacı duydu.
"A-a-alex ben..." Üstüne üstüne yürümeye devam ettim o da gerilemeye devam etti. "Ve şimdi de soruyu soruyorum; sen tüm bunlar için benden özür dileyecek misin?"
Gözleri açılmş şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Bende hemen arkasındaki kantinin raflarındaki şişelere baktım. Bir iki gösterişli dize aklımdan geçerken fark ettim.
Arka taraftan tıkırtılar geliyordu. Kantinciyi unutmuştum. Ama sorun değil. Jack halledecekti, kafamdakini duyup o tarafa gitti.
Mikey mırıldandı. "Ben çok, çok özür dilerim Alex. Benimle olmayacağını biliyordum ve kırgın gibiydim. Sen sadece bir kızsın ve bana zarar verebileceğine inanmıyorum bile. Ama dürüst olmam gerekirse şuan biraz garip görünüyorsun. Ben bunun için tekrar çok özür dilerim."
İki saniye durdum, gülümsedim ve eğlenceli kısma geldim. "Yeterli değil."
Ve kantinin rafinda saydığım tüm şişeler patlamaya başladı.
Bunun nasıl bir his olduğunu anlatamam. Tüm bu yıkımı yapan kişi olmanın, patlattığım cam parçalarının yerlere saçılışının, sadece istediğim için olmasının nasıl bir his olduğunu anlatamam. Çünkü bu anlatılmaz yaşanır.
Mikey bağırmaya başladı. Ona ulaşması ihtimali olmayan cam kırıklarından korkarak kollarıyla başını kapattı. Bende bu tepkisine gülmeye başladım. En sonunda dehşetle bana baktı ve bir şey söyleyemeden geriledi. Ayağı takılıp düşünce bağırdı ve tekrar ayağa kalkarak koşarak kantinden kaçtı.
Harika. Görev tamamlandı. Bir daha beni ya da Jack'i rahatsız etmeyecek. Neyin nasıl olduğunu açıklayamayacak. Birilerine bile anlatamayacak. Üstelik tüm bnları sağlamak çok eğlenceliydi. Gülümsedim ve arka taraftan Jack'in kantinciye hipnotize sırasında bir şeyler mırıldandığını duyup, hızlıca "sınıfta buluşuruz" diye mesaj attım, sonra da kafamı kaldırdım. Mikey'nin çıktığı kapıda, Bay Morgan, bir elinde kahvesi ve diğer bir elinde de ısırılmış donut'ıyla gözleri büyümüş bir şekilde bana bakıyordu. Ağzındaki ısırılmış pembe şekerli parca yere düşünce, kendimi tutamayarak kahkaha attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Witching Game
JugendliteraturBu bir "Cadı Hikayesi", Alex talihsiz bir kaç olay sonrası ailesini kaybetmiş ve en yakın arkadaşından başka kimsesi olmayan, vurdumduymaz ve fevri bir cadı. Hayat ona güzel, tabi kimse sırrını öğrenmediği sürece. Ama biri sırrını öğreniyor. Ne diye...