7.bölüm - Yeni İddia

108 11 4
                                    

7.bölüm - Yeni İddia

Lütfen okumadan geçmeyiin!!

Arkadaşlar bugün arka arkaya yüklediğim üçüncü bölüm olacak ve sonraki bölümde harika bir kısım var :3 Lütfen oy verin çünkü kimse oy vermediğinde hikayeye pek ilgi olmadığını düşünüyorum gerçi sevmediğiniz için de vermiyor olabilirsiniz fakat açıkçası böyle düşünmek istemiyorum, kim böyle düşünmek ister ki?! Yayımlamayı bırakmak da aklıma geldi fakat bıraksam bile ben yazmaya devam edeceğim yani bir şey değişmeyecek bu yüzden lütfen yorumlarınızı göderiin! Ayrıca yorumlarınız yapıcı da olabilir kırılmam. Ne düşündüğünüzü merak ediyorum.

    Bu arada derin ve yorucu ayrıca beynimi sulandırarak az kalsın kulağımdan akıtacak çalışmalarımdan sonra Alex'e benzettiğim birini buldum! Tek sorun multimediayaya nasıl koyacağımı bilmiyorum bu yüzden deneyeceğim anlayışla karşılayın :/ 

      Ayrıca size göre bölümlere daha çok heyecan katabilirim ve bir takım extra fikirlerim var! Oylar çoğaldıkça uygulamaya geçeceğim. Uzun bir açıklama oldu .S İyi okumalaar :)

Bu sefer Jack’e anlatmak için ertesi günü beklemem gerekti. Bilmiyorum, kendimi hazır hissedemedim işte.
Kantinde ona anlattığımda az kalsın sodasını yüzüme çıkarıyordu. Onu öldürürdüm. Eğer bunu yapsaydı, şeytanın kulağı nefesimde olsun ki onu öldürürdüm.
Gülüşünün arasından homurdandı ve gözlerini devirerek sitem etti. "Alex.”
“Ne var?”
“Sende yakalanabiliyorsun demek ki. Yani ne bileyim. Bunu duymak hoş.”
Yüzümü buruşturdum. “Sensin bunu duymak hoş. Dingil.”
“Adam havalı.”
“Sensin adam havalı. Hangi adam? William mı? Püf. Neresi havalı onun be?”
“Kabul et Alex. Adam takımda. Ayrıca cadı kanı var. Ayrıca seni alt edebilecek gibi görünüyor.”
Kahkaha attım. “Ya. Tabi. Hı hı. Beni alt edermiş.” Koluna vurdum. “Bugün yine çok komiksin Jack.”
Bana baktı ve güldü. Sonra önüne dönüp her nedense kantini dikizlemeye devam etti. Onu tanıyorum. Biz bebeklikten arkadaşız bir kere. Gözü birini arıyor. Ama üstüne fazla gitmeyeceğim, çünkü bu onun hassas olduğu konulardan biridir-Bir gün anlatırım-İhtiyacı olduğunda bana gelecektir.
Yemekhaneden çıkıp dolabıma doğru yürürken, yanımdan geçen Miranda, zamanı adeta yavaşlatırken, altın sarısı saçları da bana dün geceyi çağrıştırdı. Aman Tanrım. Dün gece William’ın evinde yemek yiyen kız özel bir cadı falan değilmiş. Bizim kaltak Miranda’ymış. Neden mi kaltak? Açıklamama izin verin.
Bu kız, pislik yapma konusunda bir safkan. Benim kadar dahi ya da yetenekli olmasa da şaka yapmıyorum. Bu kız tam bir safkan. Onunla geçmişte bir anımız var ki hiç unutamam. Bir keresinde sırf beni deli etmek için, en iyi arkadaşımı, evet şaka yapmıyorum, Jack’e çıkma teklifi etti. Hahah. Jack’i gözünüzde büyütmeye başlamadan söylüyorum. O da bir erkek ve bunu kabul etti. Tabi nerede büyük göğüsler ve salınan saçlar hemen arkasında erkekler. Çekişmeli değersiz ve aşağılayıcı derecede basit günlerimizden sonra, Miranda’yla bir süre hiç konuşmadık. Ben kardeşimi aldım o da basket takımında geri kalan herkesi. Biz Jack’le büyü çalıştık, o da takımdakilerle pozisyon çalıştı. Ama sonunda birbirimize pis pis bakmayı kestik ve herkes kendi şeytani hayatına devam etti.
Ama şuan elimde değil, ona yeniden uyuz olmaya başladım. Sadece bir dürtü işte. Kesinlikle dün akşam William’ın evinde olduğundan değil, öylesine. Her zamanki gibi. Ben ona bakmamaya çalışarak dolabıma gittim ve birden dibimde beliriverdi.
 Ona bakmadan konuştum. “Ne var Miranda?”
“Burada olduğumu nereden bildin?”
Cadı içgüdüleri. “Cadı içgüdüleri.”
“Bir cadı olduğunu biliyorum. Bunu itiraf etmene gerek yok.” Güldüm. Bu kızın hiçbir şeyden haberi yok. “Her neyse. Seni en son yeni takım üyesiyle konuşurken gördüm. Basit ve zarif bir dille seni uyarıyorum sürtük. Ondan uzak dur.” Dudaklarını birbirine bastırdı ve sonraki hamlemi bekleyerek gülümsedi.
Bu kız hiç akıllanmıyor. Ona bir adım yaklaştım. “Bana bir daha sürtük de, ve o zarif kafanı dolabıma çarparak parçalayayım. Bak o zaman takımın son üyesi senin olabilir işte.”
Kanı dondu. Kalbi hızlandı. Bundan zevk aldım. “Bu bir savaş demek. Alex. Bak tekrar söylüyorum. Ondan uzak dur. Ailelerimiz iş yerinden tanışmışlar ve ne diyebilirim ki?” Gözlerini büyüterek dünya üzerindeki tüm zamanların en klişe kelimesini mırıldandı. “Kader.”
Kader? Haha. Sana göstereceğim şimdi ben kaderi. “Üzgünüm. Ben kadere inanmam.”
“Ne yani ondan hoşlanıyor musun? Ama ben daha önce hoşlanıyordum. Ondan uzak durmayı öğreneceksin Alex.”
Ne? Ben mi? Hayır tabi ki. En ufak bir ilgi bile yok. sadece senden önce bir şeye sahip olmanın ve onu gözüne sokmanın hazzını yaşamak istiyorum. “Ah evet. Bu bir savaş demek.”
“Onu önce kazanan;-“
Sözünü kestim. “Sonuna kadar diğerinin yolundan çekilecek.”
“Kabul.”
“Kabul.”
Topuklularını takırdatarak birden arkasını döndü ve kıçına bakan herkese rağmen kıvırtarak koridorun sonuna doğru yürümeye başladı.
***
Düşünüyorum. Tanrım ben ne yaptım?
Her neyse.  Bu bir savaş ve ben kazanmak zorundayım. Ne pahasına olursa olsun.
Tamam plan şu, bizim portlak memeliden önce bu çocuğu elde etmeliyim. Süre yok, etme etmek için şart koşmadık. Yani yapmam gereken sadece bu çocukla bir süreliğine birlikte olmak. Bir gün yeterli olacaktır herhalde. Bu sayılır değil mi?
Yere sert adımlarla basarak, sinir ve hayal kırıklığının verdiği üzgünlükle ilerlemeye başladım. Tanrım. Tanrım. Ben ne yaptım? Nasıl hiçbir şey yapmadan kendimi böyle bir rezilliğin içine soktum?
Basketbol takım arkadaşlarıyla duran Will’in kaslı olduğunu yeni fark ettiğim kolunu dürttüm ve hızlı ve seri bir şekilde konuştum. “Seninle acil konuşmamız lazım.”
Gülüyordu fakat durdu. Eh, insanların bana genelde verdikleri tepki budur zaten. “Neden?”
“Acil dedim ya.”
Arkadaşlarına veda ederek beni kendi dolabının önüne çekti ve soran maviş gözlerle bana baktı.

Başımdan aşağı dökülmeye başlayan kaynar sularla birlikte, bunun benim için bir ilk olduğunu biliyorum.

"Neden kızarmaya başladın?" Kaşlarını çattı.
Soruyu pat diye yapıştırdım. “Benimle çıkar mısın?”
Hiç tepki vermedi. Öylece durdu. Sonra sağa baktı, sola baktı ve tekrar bana döndü. “Bana mı diyorsun?”
Gergince homurdanarak başımı salladım."Tabi ki de sana diyorum karşı komşuya değil ya."

Gözleri büyüdü. Ağzı açıldı. Tanrım olamaz! Yoksa beni ciddiye mi alıyor?

“Ama gerçekten değil. Sadece bir günlüğüne. Şey, yanlışlıkla senin üzerine bir iddiaya girmiş olabilirim. Ve kazanmam şart. Bu çok önemli.”
Gözlerinden hayal kırıklığının geçişi beni şaşırttı. “Ah, doğru ya, senden bahsediyoruz. Tabi ki sahte ya da iddialı bir şey olmak zorunda.” Sesinde ki iğrenme, diğer insanlarınkine göre daha çok acıttı.
“Ah, herkesi ve her şeyi ciddiye alamayacak kadar meşgul olduğum için üzgünüm William.”
“Fakat bu yanlış Alex. İnsanlar üstüne istediğin gibi iddiaya giremezsin. İstediklerini almak için herkesi kullanamazsın.”
“İnsanlar beni kullanmışlardı ama.”
“Ya da şöyle söyleyeyim, istediklerini almak için beni kullanamazsın. Ve beni bunu yapmaya zorlayabilecek hiçbir güce sahip değilsin Alex. İlk defa yenilginin tadını çıkar.”
Arkasını döndü ve uzaklaştı.
Mort oldum.
Bizim çok bilmişten önce onu elde edemezsem, ne olurdu ki zaten? Çok önemli ve ya büyük bir şey olamazdı. En fazla yolundan çekilmem gerekecekti ve en büyük planlarımın önünü kesebilecekti. Sonra her zamanki gibi bir şeyleri yıkmakta üstüne yoktu ve yenilgiye uğramaya başladığım zamanla dolaşacak ve diğer öğrencilere ulaşacaktı. Hayır. Bunun olmasına izin veremem. İnsanlar benim umurumda olamazlar, ben çok şey atlattım ve bunu da atlatırım. Çünkü bunların hepsi bir çeşit oyun, zamanı geçirmemi sağlayan kurmacalar ve açıkçası aptal çocuğun tekinin kendine saygısı var diye kaybetme riskini göze alamam. Özellikle de Miranda’ya karşı. Koridorun ucuna doğru yürüyen William’a yetiştim ve kolunu tutup zorla kendime çevirirken hiç düşünmeden konuştum.
“Her şeyi yaparım.” Homurdanmamı kesemedim. Resmen ona muhtaç durumdaydım ve bunu durdurmak için kısa yoldan hem Miranda’yı hem de William’ı gırtlaklayabilirdim.
Duraksadı ve yüzüne onu daha çekici yapan gülümsemesini yerleştirerek gülümsedi. “Sen, Alex, her şeyi yaparsın ha?”
“Hı hı. Şimdi konuşmayı kes de bana ne istediğini söyle.”
Bana döndü kaşlarını çattı ve dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra tekrar konuştu. “Bunu düşüneceğim. Bana borçlu olacaksın." Gözlerindeki zaferle gülümsedi. Alaycı gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. "Evet sevgilim, ne zaman buluşmak istersin?”

---Oy vermeyi unutmayıın .3

Witching GameHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin