12.bölüm - Çok Değerli Aile Yadigarı

69 11 5
                                    

Selam size değerli okurlar! 1K olmamızın şerefine yemedim içmedim size yeni bir bölüm yazdım! Umarım beğenirsiniz. Aramıza yeni katılanlara hoşgendiniz demekle beraber umarım oylarınızla destek olursunuz da demek istiyorum. İlerilerde cidden ilginç bölümler var. Size önerim dikkatle okuyun, çünkü satırlar arasında çok fazla ipucu saklı. Şimdilik mavi fermuarımı satırıma çekiyorum ve sizi yeni bölümü okumaya davet ediyorum! Yakın bir zamanda Jack ve Miranda'yı da paylaşacağım. Bölümü de değerli arkadaşım @nsnz_01 'e ithaf ediyorum. :)

Şarkı Alex'e çok uyuyor, bence dinnleyin.

İyi okumalar ;)

Evden çıkarken kapıyı çekme ihtiyacı duymadım, nasılsa büyü onun güvenle kapanmasını sağlayacak ve benden başka içeri kimseyi almayacaktı. Zaten yeni bir geç kalma durumundaydım ve okula kadar otobüs beklemem gerekiyordu. Ama buna vaktim olduğunu sanmadığımdan, hızlı adımlarla yürümeye başladım. Bir süre sonra koşmaya başladım ve şansıma, caddeye çıktığımda otobüsü yakaladım.
Okula vardığımda yine on beş dakika geç kalmıştım ve ders bu sefer "Bayan büyük deha", namı diğer Einstein 2'nin vereceği matematik dersi bu yüzden ilk derse girmemenin hepimiz için en iyisi olacağını düşünerek girdim okula. Ne var ki, geç giren bir tek ben değilmişim.
"Hey Alex!"
Aynen yürümeye devam ettim. Belki sürtükleri ciddiye almadığımı düşünüp benimle konuşmaktan vazgeçerdi.
"Sana diyorum!"
Aman sen deme. Cidden birbirimizle muhatap olmazsak hayat daha güzel olmaz mı?
Kolumdan tutup hızla beni geri döndürerek ona bakmamı sağladı. Yine benden uzundu, çünkü her zamanki gibi topuklu giyiyordu.
"Alex beni duymuyor musun sen?"
Miranda. Çık hayatımdan. "Ah keşke duymasaydım, ama biliyorsun, her istediğimiz olmuyor."
Alımlı bir şekilde güldü. "Senin olmuyor mu? Tüh, benim oluyor."
Gözlerimi kısıp gülümsedim. "Bende götümü kiralığa çıkarsaydım bende her istediğimi elde ederdim."
Gözlerini kısarken anında yüzü asıldı. "Benimle düzgün konuş Alex yoksa-"
Sözünü kesip ona bir adım yaklaştım. "Yoksa ne? Beni de mi yatağa atarsın? Bir ben kalmıştım zaten."
Beni süzdü. Anında zihnine girdim ve düşüncelerini okudum. Aslında fena olmazdı, Alex güzel kız. Bir saniye, ben doğru mu duydum? Miranda biseksüel falan mı? Gözlerimi dikip ona bakarken "Ne var?" diye cırladı.
Mırıldandım. "Siz normal insanlar çok garipsiniz."
Gülümsedi. "Yani anormal olduğunu kabul ediyorsun."
Gözlerimi devirdim. "Ne var Miranda?"
"Anlaşmayla ilgili konuşmak istiyordum. Ne yaptın?"
Gözlerimi ona diktim. "Tabi ki hiçbir şey Miranda. Sırf sen istedin diye kararlarımda değişiklik yapacak değilim. Kural koymak için geç kaldın."
"O zaman benim onunla biraz özel vakit geçirmem senin için sorun olmayacaktır. Nasılsa sen kendi çapında bir şeyler yaptın ve... Başarısız oldun. Şimdi deneme sırası bende. Haha. Ben deneme mi dedim? Pardon. Kazanma demek istemiştim."
Dişlerimi sıkıp gülümsedim. "Yolumdan çekil Miranda. Dediğim gibi, onu elde ettim. Bunu illa yatakta yapmam gerekmez."
"Gerekir Alex! Sana dediğim gibi sana güvenmiyorum."
Ona bir adım daha yaklaştım. "İnan bana, anlaşma sonucunu kabul et, ya da ilk yoluma çıktığında sana bunun bedelini ödeteyim."
Bir dizini kırdı. "Karşına çıkmak için can atmıyorum Alex. Ama dediğim gibi. Bana inandır. Yoksa bende istediğimi yaparım senin gibi. Ve en son hatırladığım kadarıyla benim her yaptığımı engelleyemiyorsun." Sürtük gülüşünü gösterirken, Jack'le olan kısa ve öz ilişkisini hatırlattığını biliyordum. Lanet. Arkadaşlar gerçekten insanı kötü etkiliyor. Jack'in beni kötü etkilediğinden değil sadece hassaslık anlamında söylüyorum.
Tekrar dişlerimi sıktım. "Seni ikna etmeme gerek yok Miranda. Dediğimi yaptım, ya yolumdan çekil, ya da ben seni çekmesini bilirim." Dudaklarımı yaladım.
Dudakları ne kadar kırmızı...
Yüzümü buruşturdum. Gülümsedi. "İyi günler Alex."
Önümde çekilip giderken hararetle düşünüyordum. Cidden, Miranda, beni çekici mi buluyor? Miranda, beni? Tanrı beni nasıl yarattıysa ancak bir sürtük benden hoşlanabiliyor. Bu çok garip değil mi?
O önümden geçip giderken gözlerimi kapadım ve arkamı dönüp okula girdim. Jack etrafta yoktu, bende tüm gün birilerine sataşıp durdum. Çıkışta mesaj attı.
Tüm gün ortalarda yoktun kardeşim neredesin?
Anında cevapladım. Eve gidiyorum dostum. Sıkıcı bir gündü. Sataşıp durdum. ;)
Akşam gelirsin. Annem cevizli kek yapmış.
Ah favorim. Orada olacağım.
Eve yürümeye başlarken, bizim zihin sarayı kurucusunu biraz olsun gözetlemekten bir zarar gelmez diye düşündüm. Ama evin ön tarafından gidip onu da durumdan haberdar etmeyecektim tabiî ki. Büyük evlerinin arka sokağına saptığımda bir şey dikkatimi çekti.
Siktir.
Siktir.
Bin kere siktir.
Mavi kapılı oda?
***
Bana öyle bakmayın tamam mı? Yine buradayım. Tamam oradan biraz aptal görünüyor olabilirim fakat değilim, gerçekten, ben sadece merakını gidermek isteyen küçük bir kızım tamam mı? Mavi kapılı odayı bulmuşken peşini bırakacak değildim ya!
Her neyse, direk detaylara geçelim. Ben bu kapıyı bizim basketçinin arka bahçesinde görünce Jack'e iki saat geç geleceğimi haber verdim ve yine eve gidip siyah dar atletimi, deri taytımı ve siyah topuklularımı giyip siyah kalem çektikten sonra siyah beremi de takıp akşama doğru yola koyulmak üzere tıkındım.  Hava kararınca geçen sefer ki gibi bahçeye gizlice girip kapıyı buldum.
Şimdiyse hiçbir zorlanma olmadan kapıyı açıyorum. Neden içinde büyü malzemeleri olan bir kapıyı kilitlemezler ki? Tamam, hırsızların bir takım otu çalacak hali yok, fakat bunlar insanların soru sormasına neden olabilir.
    İçeri girdiğimde her şey aynıydı. Büyü malzemelerinin olduğu raflar, hafif loş ortam, nereden geldiği belirsiz ufak ışıkla, lambayı yaktım ve birden gözüme çarpan kasaya yavaş ama heyecanlı adımlarla ilerledim. Bundan aldığım haz başka bir şeyde yok. Gerçekten.
    Kasaya tam dokunacakken, hani şu Michelangelo'nun tablosundaki gibi, tok bir ses arkamdan konuştu.
"O narin elinizi lütfen aile yadigarımızdan uzak tutun küçük hanım."
Direk arkama dönüp aynı zihnimdeki gibi belimi sertçe kasaya çarptım ve bu sefer gerçekten acıttı. Ayk.
Bana bakan kestane rengi saçlı ellili yaşlarındaki kadına bakarken gülümsedim. "Nasılsınız?"
Gerçekten mi Alex, kadına şuan bunu mu soruyorsun? Kendime içimden gözlerimi devirdim.
Kaşları kalktı. "Şuan gerçekten nasıl bir nedenden dolayı burada olduğunuzu merak etmekteyim. Açıkçası biraz şüphelenmiş biraz da rahatsız olmuş durumdayım. Siz nasılsınız küçük hanım?"
"Bende işte, iyiyim nasıl olayım? Bir arkadaşımın mavi bir kapısı olduğunu öğrendim, ve ben maviyi gerçekten çok severim. Bu yüzden bir bakayım dedim." Tekrar gülümsedim.
Kadın da güldü. "Küçük yadigar hırsızları bu günlerde bunları mı uyduruyor?" Gülümsemesi kesildi. Bana yaklaştığını fark bile edemeden kolumu morartacak kadar sıkı tuttuktan sonra beni sürüklemeye başladı. "Ben bir büyü yapıp aklını başından almadan önce buradan defolsan iyi olur küçük hanım." diye hırladı ve beni mavi kapının dışına itti. Anında yere düştüm ve o bana doğru gelirken bir şeyler söylemek üzere ağzımı açtım fakat tekrar kolumu tutup beni karanlıkta çimlerin üzerinde sürüklemeye başladı. Tanrım yaşlı bir kadın için çok güçlü!
"Kolumu çürüteceksin kadın bırak beni!"
Kolumu bırakıp diğer eliyle boğazımdan beni kaldırdı ve yüzüme fısıldadı. "Seni bir daha burada görmeyeceğim yoksa o aile yadigarımızı kullanmak zorunda kalırım küçük hanım!" Boynumun hafiften morardığını hissederken beni öksürüklerimle birlikte tekrar yere itti. Ben direk yere yapışırken bize doğru gelen William'ın sesini duydum.
"Hala ne yapıyorsun?"
Gelip başımda eğilirken ben hala öksürüyordum. Will omzuma dokundu. Elimde olmadan hırladım. "Yardımına ihtiyacım yok Will!"
"Bu küçük fahişe kasamıza yaklaştı Will!" Kadının sitem dolu sesi beni deli etti.
Sesimin kısık olmasına aldırmadan konuştum. "Abart da tepeme çık be kadın! Çalmak için geldiğimi nereden biliyorsun ki? Siz yaşlılar hep böylesiniz zaten! Her lanet detayı biliyorsunuz!"
Yüzüme yediğim tokatla çimlere yapıştım ve şaşkınlığımın arasında dudağımın patladığını fark ettim. Sonra sırt üstü yere yapıştırıldım ve nefesim kesildi.
William'ın itiraz dolu sesini duyarken gözlerim kararmaya başlamıştı. "Hala kes şunu! O benim arkadaşım, küçük bir fahişe değil, nefesini kesiyorsun!"
"Bana yaşlı dedi William! Daha da kötüsünü hak ediyor bu küçük sürtük."
Daha fazla duyamadım çünkü o sırada kendimden geçmiştim.

Witching GameHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin