26.bölüm - Neler Oldu?

18 2 2
                                    

Finalden önceki son bölüm olduğunu duyurmak istiyorum. Yakında yeni hikayemin tanıtımını yazacağım, umarım seversiniz onu da ^_^

-yazarınız

En son Will'e yaslandığımı hatırlıyorum. Nerede mi kalmıştık? Nerede mi kalmıştık!? En son ailemin külleri uçuşuyordu, orada kalmıştık...

Demek William'a her şeyi anlatan, daha doğrusu olayların dağılmasını sağlayan manyak oydu. Peki, Tiana bu sefer neden geldi? Hala beni ilginç cadı emelleri için mi kullanmaya çalışıyor? Peki ilk başta ne için bulmuştu beni? Gücü neden istiyordu? İşte milyon dolarlık soru bu. İçimden bir ses, bunu kısa zamanda öğreneceğimi fısıldarken, Will'in kollarına arasına girip sarıldım ona. Bunun, geleceği görebilen cadı hislerimden geldiğini görmezden gelmeye çalıştım.

∆∆∆

Jack'e baktım. Will kadar beklemiyor başımda. Tiana'dan ne denli ödümün patladığını biliyor. Sanırım bu nedenle bana güveniyor. Ama okulda dolaşan bir Tiana'nın ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değil ikisi de.

Dolabımın önünde dururken, bir an altın sarısı saçları gördüm. Her zamanki gibi beni görür görmez, benimle konuşmak üzere buraya gelmeye başladı. Dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Seni ne kadar özledim bir bilsen Alexandra! Birlikte geçirdiğimiz onca zaman ne kadar özledim!"

Bir anda dolabımı sertçe çarpmamla sustu. "Ne istiyorsun?"

Jack de direk ona bakıyordu. Büyük mavi gözlerini açan Tiana, hiç tepki vermeden bana bakmaya devam etti. "Değişmişsin Alex. Belki de büyümüşsün olmalı." Koluma dokundu. Reddedilmeyi ne kadar sevmediğini bildiğimden, tüylerimin diken diken olmasına karşılık, yine de elini itmedim.

"Yine de yeni seni tanımak çok hoş olacak."

"Onu tanımayacaksın Tia. Eskiden olanlar tekrarlanmayacak."

Gülümseyerek döndü Jack'e. Bir elini de onun koluna koydu. "Biliyorum. Bu sefer hata yapmayacağım."

∆∆∆

Sadece bir an Jack arkasına bakmıştı ve ben ne zaman Tiana'nın yanıma geldiğini görememiştim bile. Bir an gelen büyünün nereden geldiğini anlamak için etrafa bakınmıştım ve birden arkamda Tiana'yı görmüştüm. Mor bir bulut beni içine çekerken, bana yine, eskisi gibi sevgi dolu gülümsemesiyle baktığını gördüm.

Ve şimdi burada, tahta çınar bir sandalyeye bağlı, dört duvar arasına sıkışmış bir depoda, sarmaşıkla bağlı, Tiana'ya bakıyorum. Benim sevgili eski dostum.

"İşte her şey böyle başladı Alex. Salem'in büyük cadı yangınında kaybettiklerim, benim değerli cadı soyum adına nefret ettiğim insanlıktan intikam alma kararımla başladı. Ve sen mükemmel adaylardan biriydin benim için. Benim yandaşım olmak için muhteşemdin. Küçüklükten beri bana sadakatle arkadaş oldun. Hayır demeyi unuttun bir ara." Sevimli bir şekilde güldü yine. "Her şey hazırdı. Bir grup insan bulmuştuk bile. Ben ve beni takip eden değerli intikamcılarımla birlikte, Salem'in intikamını alacaktık ama sen gidince, bana karşı gelinmesi gerektiğini düşünmeye başlayanlar oldu. Bir süre dağıldım diyebilirim. Yapacak bir şey kalmamıştı, açtım ve çalışıp, zengin mahallelerinde masum çocuğu oynamaya başladım. Biraz da büyü kullandım tabi ki." Karşıma çekip oturduğu sandalyede, kendi kendine gözlerini devirdi.

"Ama biri evlatlık aldı, büyük mavi gözler ve sapsarı saçlarıyla, sevimli bir kız çocuğu, sokakta bırakılmazdı! Sonra seni anlatmaya başladım değerli dostum. Seni bulabilmek için, dedikodular yaydım, sırf sana ulaşmak için." Sonra yerinden kalktı, bir doğal taş kolye alarak boynumdan geçirdi. "Sonraları, komşumuz William ile tanıştım. Seni az buz duymuşlardı, bende detayları anlattım. Ama merak etme, ona hiç dokunmadım." Gülümsedi tekrar. Demin oturduğu sandalyeyi önüme çevirerek önüne büyü olduğunu bildiğim bir dizinin yazılı olduğu bir kağıt bıraktı. "Şimdi yapmam gereken tek şey, senden sadakat yemini alıp, intikamım için olan planımı işlere koymakta."

Gülümsedi suratıma.

Tüm gerginliğime rağmen, tok bir sesle konuşmaya çalıştım. "Hayır."

"Efendim?" Başını yana eğdi.

"Hayır. Yemin falan yok. Dediğin gibi ben büyüdüm Tia. Aynı zamanda da güçlendim."

Gülümsedi ve kıkırtısını saklamak istercesine başını eğdi. Sonra sarı saçlarını sallarcasına, başını iki yana salladı. "Kimse yanan çınara dayanıklı değildir hayatım."

Hiç ses çıkarmadan, dans eder gibi yürüyerek gri rutubetin hakim olduğu depodan uzaklaştı.

Bir saat sonra yeniden geldi ve yeniden sordu, yine hayır dedim. Sonra gözleri kırmızılaştı, ellerini kaldırdı ve kızıl ışıklar ellerini sararken, deponun kapısında Will belirdi. Endişeli gözleri ve sekiz saat içerisinde beni bulmuş olmanın rahatlığıyla baktı gözlerime.

Ama ateşin sıcak hissi etrafımı sararken, cadı kanımı kaynatan büyüyle, ölüm kokusunun etrafımı sarmasıyla çığlık attım. Sonrasını hatırlamıyorum.

∆∆∆

Yarım yamalak gözlerimi açtığımda ateş her yerdeydi. Sıcaklık etimi kavururken bir an yanıma uzanan sarı saçlara baktım. Tiana boş boş tavana bakarken, göğsüne saplanmış çınar parçasını gördüm. Ama daha fazla uyanık kalamadan bunaltan sıcaklığın beni uyutmasına izin verdim.

Uyandığımda bambaşka bir yerde olduğum hafif lavanta kokusundan kendini belli ediyordu. Gözlerimi açmak için üstümde duran ağırlığı itmek istedim. Ama itemedim, yorgunluğa dokunmak imkansız. Sonra kendi kendime saçmaladığımın farkına vararak gözlerimi kırpmaya çalıştım. Sonra göz yakan o hafif ışığın içeri girmesini izin verince yüzümü daha da buruşturdum.

"Alex? Alex?"

Cevap vermek için fazla yorgun bir şekilde, sesin geldiği yöne döndüm. Yatağın başında oturan Will'e baktım.

"Neler oldu?" dedim kendimi zorlayarak.

Onun da yorgun ve uykusuz gözlerini görünce bir an yanıma gelmesini istedim ama sonra merakım ağır bastı. Anlatmaya başladı hafifçe. "Seni kaçırdıktan sonra, onun ve senin bıraktığınız cadı tadını takip ettik Jack ile. Ailemi de çağırdım, yandaşları biz gelir gelmez dağıldılar zaten, kimse orada durmak istemiyordu. Ama savaşmaya çalışan bir grup da vardı. Jack Tiana'nın yerini hissedebileceğini söyledi, onunla seni bulduk. Ama Jack kapıdaki görünmez yandaşı durdurmaya çalışırken bana gidip seni bulmamı söyledi. Tiana'nın göründüğünden güçlü olduğundan bahsetti. Ama zordu Alex, onu yenmek için bütün gücümü, bildiğim en güçlü büyüleri kullanmam gerekti.

Önce seni kurtarmak için onu büyüyle durdurmaya çalıştım. Ama savuşturdu. Seni yakan yangını hızlandırmaya çalıştı. Sen yemin etmeyeceksen, ölmen daha iyiymiş. Yanımda aile yadigarımız olan büyü kitabı vardı, yüzyıllarca ailemizin sakladığı, el emeği dizeler. Ona söyledim, seni bırakırsa ona vereceğimi söyledim. Kabul etti. O kitabı alır almaz, sana koştum ve ateşi durdurdum. Sonra o tam kaçacakken, bana döndü ve ikimize de sahip olmak varken neden bir kitapla yetineceğine dair bir şeyler söyledi. Bir kolunun altında kitap bana doğru gelirken seni çözüp uzaklaştırdığım sandalyeyi kırdım ve sıkıca tuttum elimde. O gelene kadar arkamı dönmedim ve o elini kaldırdığı an, büyüsünü yayılırken hissedip çınarı ona sapladım. Ağzından kan gelerek yığıldıktan sonra onu çınar-sandalye kalıntılarının arasına taşıdım ve sonra seni alıp, depodan çıktım ve seni arabaya bıraktım. O sırada Jack de bizi bulmuştu ve ailemi aradım. Babamlar da zor oldu ama bizi buldular ve buraya geldik. Son dört saattir uyuyorsun ama seni iyileştirdik."

Hafifçe gülümsedi. Ona sarılmak için elimi kaldırdım ve yükünü üstüme bırakmadan sıkıca sardı beni. "Geçti güzelim, hepsi bitti. Bir an seni kaybetmekten çok korktum ama bak işte, seni kurtardım. Artık korkmana gerek yok."

Gözümden bir damla yaş süzüldü. Ama evet, geçti artık. Yıllarca korkusundan histeri krizleri geçirdiğim kız, büyücü, yüzyıllardır yaşayan cadı artık ölü. Artık bitti. Öldü. Hepsi bitti...

Witching GameHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin