10.bölüm - O muhteşemimsi suratına...

93 12 8
                                    

Selaam sınırı geçemedik ama ben yine de yeni bölüm yüklemek istedim. Sanırım neredeyse kimse yeni bölüm istemiyor fakat daha önce dediğim gibi ben yazmaya devam ediyorum bu yüzden okuyanlar için de yayımlamaya devam edeceğim. Bir tanecik yıldızın hayalini kuran amatör yazarınız sizi seviyor. :))

Multimedia Alex.

İyi okumalar ;))

Miranda önümden geçerek salına salına giderken derin nefesler alıp verdim. Bu söylediğini ona ödetmek çok kolaydı fakat en yakın arkadaşıma verilmiş “artık insanları incitmeme” sözüm vardı bu yüzden o narin çenesiyle burnunu birbirine karıştıracak bir büyü yapmadan önce üç kere düşündüm.
Akşam eve giderken Jack’le yürüdük ve ona dün olanları anlatacağıma söz verirken aynı zamanda sadece hala açıklamak için yeterince sakin olamadığımı da söyledim.
Eve gittikten iki saat sonra kapım çaldı. Açtığımda lacivert düz kısa kollu tişörtü ve dünkü pantolonuyla William bana bakıyordu. Kaşı kalkınca kendimi biraz değişik hissettim. Yinede gözlerimi devirerek kapıyı geri ittim ama kapıyı tutup açarak içeri girdi ve sonra kapadı. Sonra direk önümde durdu ve geçmeme izin vermedi.
Onu havayla geri ittim ve zor bela karşı koyduğunu fark edince pis bir şekilde sırıttım.
Tanrım, büyüyü seviyorum. Tam ona dahasını yapacakken konuştu. “Bunun sonu evin yıkılmasına kadar gider, Alex. Bunu isteyeceğini pek sanmıyorum.” Sersemce güldü.
Ona doğru bir adım attım. “Peşimi bırakacaksan, evimi yıkmayı tercih ederim.”
Bana doğru bir adım attı. “Sonra nerede kalacaksın?”
“Benim iyi arkadaşlarım var.”
Burun kemerini sıktı. “Arkadaşım demek istedin herhalde?”
“Kaç tane oldukları seni ilgilendirmez tamam mı? Biri var işte!” Homurdandım.
“Her neyse. Konuşmamız lazım.”
Önünden geçip kanepenin üstünden atlayarak kendimi tam ortasına attım. “Nope.”
“Alex güzel bir şey yaşadık, neden sanki çirkinmiş gibi davranmaya çalışıyorsun? Yoksa öpüşmekten zevk almıyor musun?”
Dudaklarımı büzüp kaşlarımı kaldırıp dikelerek arkamı dönüp ona baktım. Tamam! Kabul ediyorum, güzeldi. Sanırım bunu itiraf ederken kızarıyorum, ama kendime karşı da inkar etmeye gerek yok değil mi? Peki, özellikle de onunla olması beni şoka uğratmış olsa da, ayrıca içimdeki bir kısım kaltakça tekrar onun üstüne atlamak istese de, bunu ona söylemem gerekmiyor değil mi? “Sen dudağını bulunmaz hint dudağı sandın herhalde?”
Yüzünü buruşturdu. “Tanrım. Her şeyi inkar ediyorsun.” O adım adım gelirken, ben de kısım kısım onu süzdüm. Bir basketçiye göre, tam formunda gibiydi. “Anlamıyorum. O gün canını mı yaktım? Yıkılmış gibi görünüyordun.”
“Bunun hakkında konuşmayacağım Will.” Yanıma kadar yürüdü bende gözlerimi ona dikip konuşmaya devam ettim. “Yaptığın tüm diğer şeyler gibi, aptalca başka bir hareketindi. Konuşmaya bile değmez.” İfadesizce ona baktım. Fakat derinlerde, çok derinlerde bir yanım ona tekrar bunu ne zaman yapacağını sormak istiyordu. Merak ettiğimden değil. Onu umursadığımdan hiç değil. Hele zevk aldığımdan, hiç hiç değil. Belki biraz zevk almış olabilirim, ama muhtemelen ilk olduğu içindi. Ayrıca sadece sorasım var işte. Yoksa ne diye onun beni öpmesi benim umurumda olsun ki, değil mi? Bir kere oldu bitti. Hele bir daha yaklaşsın bir tane çakacağım o… o… o muhteşemimsi suratına! Dikkat çekerim, muhteşem değil, muhteşemimsi!
Kanepeye oturdu. Birlikte oturmuş ara sıra televizyona bakarken ara sıra da birbirimize bakıyorduk. Gittikçe daha çok koltuğa sinerken konuştu. “İstersen seni paketleyeyim yastık falan yapayım, gittikçe küçülüyorsun da.”
Daha çok yayılırken poker ifademi takındım. “Ne alakası var? Bu kanal biraz ürkünç filmler veriyor o kadar.” Sesim konuşmamın sonuna doğru kısılmıştı.
“Gelinlerin savaşı mı?” Kaşları çatıldı.
“Evet! Özellikle bu film! Kim bembeyaz giyinmek ister ki zaten?”
“Kim senin kadar ruhsuz olmak ister ki zaten?” diye homurdandı.
Hemen çıkıştım. “Ne o? Gelinler sana çekici mi geliyor?”
Bu sefer ciddi ifadesinden hiçbir şey kaybetmeden oturduğu yerden kalkarken, “Sen hiçbir şey olmamış gibi davran, Alex, ben anılarıma yenilerini katmaya gidiyorum. Bunun da yaptığım saçma sapan bir iş olduğunu söyleyemezsin değil mi?” dedi ve uzun boyuyla sırt kaslarını sergilerken kapıdan sertçe çıktı.
Bir anda kafamın içinde bir cam kırılma sesi gibi bir ses duydum. Birkaç dakika sonra göğsümde usulca belirmeye başlayan sızıdan bu sesin aslında kalbimden geldiğini anladım. Kalbim mi kırılmıştı? Hayır. Hayır. Yoo. Ne alaka. Onun başka kızlarla yeni anılar oluşturması ihtimalini de göz önünde bulundurunca mı birden içime hüzün çömüştü böyle? Ne alakası var gerçekten? Onun başka kızlarla ne halt yiyeceği neden benim umurumda olsun ki? Homurdandım.
       Jack’e “Bizim eve gelsene.” diye mesaj attım. Neden bizim dediğimi bilmiyorum. Sonuçta tek başıma yaşıyorum değil mi? Elimde değil. Sanki bazen onların ruhlarının etrafımda dolaştığını hissedebiliyorum ve cadı oldukları için bunu yapıp yapamayacaklarını bilemediğim için düşünmeden edemiyorum. Yine ürpertici bir etrafımda dolanırken Jack’ten “Ok.” Cevabı geldi ve mutfağa doğru biraz abur cubur hazırlamak için yol aldım.

Witching GameHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin