(Multimedia, Ash'in odası karanlıkkenki hali.)
(Ayrıca 17.bölüm nerede demeyin, paylaştığım açıklamayı da bölüm gibi saydım, sayıyı karıştırmayayım diye yayımladıklarımın sayısına göre yazacağım hep)
Yarı umursamaz, yarı içki kokulu bir halde kalkarken, yine ilk dersi kaçırdığımdan emindim. Lanet saat. Ya fazla çalar, ya da yetersiz kalır. Ya uyuyacakken sabah psikolojimi alıp götürür ya da kaldırması gerekirken bir ninni misali var mı yok mu anlaşılmaz. Hayır her güne göre alarmla mı uğraşacağım ben? Daha önemli işlerim var…
Sürünerek kendimi yataktan attıktan sonra duşa girdim. Belki de bugün okula yarım gün gitmem bana pek bir şey kaybettirmezdi. Saçlarım mis kokarken, mor kareli gömleğimle siyah pantolonumu üstüme geçirdim. Ufak birkaç kelimelik büyü ile saçlarımı kuruttum, hayatı kolaylaştıran her dizeyi ezberlemiştim zaten. Deri ceketimi giydim ve en son içine bir şeyler atılmış çantamı omzuma asarak alt kata indim. Botlarımı giydim ve mahur ruh halimi geride bırakamayarak okula yürümeye başladım.
Ben daha okulun kapısına geldiğimde Jack gözlerini devirerek rahatsız bir ifadeyle hızla bana yürümeye başladı. O yanıma gelir gelmez homurdandım.
“Ben bir şey yapmadım!”
“Zaten seninle ilgili bir şey değil bu Alex, delirdim ben, kendi kendime okula gelmeyen arkadaşımın haber bile vermemesine kızıyorum. Bunun sorumlusu tabi ki sen değilsin(!)”
“Biliyorsun dün akşam Ash’le takıldık ve açıkçası sabah kalkmak istemedim sadece. Ayrıca dün akşam bana bir içki ısmarladı, yeni bir şeyler denemek bünyemi sarsmış olmalı.” Esnedim. Kaşlarını çatmış bir şekilde önümde durdu.
“Neden sana bir şeyler ısmarlamasına izin verdin ki? Büyücü kanın olması bir kız olduğun gerçeğini değiştirmiyor Alex. Ash iyi çocuk ama yinede bilmiyorum. Başıma iş açma.”
Gülümsedim. “Benim sempatik dostum bana ağabeylik de yaparmış.” Uzanıp hızlıca yanaklarını sıktıktan sonra önünden çekildim. Ama o başka bir yere bakıyordu. Turuncu saçlı bir kız bakışlarını kaçırdı. Bunu hep yaparlar. Ama kız sonra tekrar Jack’e baktı. Sonra yine önüne döndü. Bana değil Jack’e baktı. Jack’se hiçbir şey olmamış gibi bana döndü ve “Dersimiz ne?” diye sordu alnını kırıştırarak.
O gün Will hakkında konuşurken bir işim var diyerek gitmişti, bu kız için miydi acaba? Çünkü belli ki birbirlerinden hoşlanıyorlar. Ayrıca kız kızıl saçlı, çok ironik, bende ona böyle birini bulmasını söylemiştim önceden. Tesadüfler her yerde.
“Bilmem. Bekle programı dün çantama atmış olmalıyım.”
“Vaay, sorumluluk sahibi mi oluyoruz artık?”
Omzuma asılı çantamı kendime çevirip fermuarını açarken güldüm. “Sorma, boş vakitlerimde sorumluluk sahibi olurum ben, bu yüzden ödevlerimin yüzde doksanını vermeyi unutuyorum.” Alnımı kırıştırdım. Program kağıdı içi çöplüğe dönmüş çantamın içinde garip bir şekilde katlanmış duruyordu. Onu çektim sonra ufak bot defterim çantamdan fırladı. O yere düşmeden Will uzun parmaklarıyla defteri kavrayarak bana uzattı. Duraksadım önce, ama sonra defterimi alıp çantama atarken teşekküre benzer bir şeyler mırıldandım. Jack yürümeye devam ederken bende yetişmek için iki hızlı adım attım.
“Yarın antrenman var Jack, gelmen gerek.”
“Gelirim, neden maç günleri açıklandı mı?”
Will yüksek omuzları ile yanımda boyunu gösterirken çantamı rahat bıraktım ve bende dik durdum.
“Koç yarın çalışma öncesi asacağını söyledi. Ayrıca yarın takım içi ufak bir maç yapacakmışız. Yedeklerle oyuncular belli olacak anlayacağın.”
“Formaları giyecek miyiz peki? Dolabımda bir yerlerde çünkü. Bulmam gerek.” Jack saçlarını karıştırdı. İkisinin ortasında yürürken bir ona bir ona bakıyordum ve şuan ikisi de benimle ilgilenmiyordu. Ama ben neden ilgilenmelerini istiyordum?
Jack zaten tek dostumdu, paylaşmam söz konusu bile değil, ayrıca Will artık Miranda’nınkilerden biri olacak herhalde, bu her ne kadar beni derinlerde bir yerlerde hayal kırıklığına uğratsa da, Miranda’nın finolarından olan biri ne kadar zeki olabilir ki? Belki de yine erken davranmışımdır, belki de düşündüğüm kadar becerikli ve zeki değildir. Ama sonra birine çarptım.
“Alex?” dedi Jack.
Meğersem bunlar durmuşlar bende Will’e çarpmışım. Teşekkürler William’ın kendini beğenmiş kol kasları, başıma ağrı soktunuz.
Kaşlarımı çatarak homurdandım, bu kadar dalgın olmamalıydım. Sinirimi ondan çıkarmak üzere Will’e baktım. “Gitsene artık sen, rahat bırak benim arkadaşımı!”
Gözlerini devirdi. “Çocuk gibi davranma Alex.”
“Sana ne ki bundan!”
“Hem çocukça hem dalgın olduğunda hiç çekilmiyorsun çünkü.” Gülümsedi ve arkasını dönüp tüm heybetiyle yürümeye başladı.
Kaşlarım hala çatık bir şekilde Jack’e döndüğümde, neden böyle yapıyorsun bakışı atıyordu bana. Ona cevap vermek üzere ağzımı açtım ama biri adımı seslendi.
“Alex!”
Ash, elinde sigarasıyla okul bahçesinde olmasına rağmen, umursamaz bir ruh haliyle yanıma gelip çarpık gülümsemesini takındı. “Nasılsın, yani seni eve bıraktıktan sonra aradım ama açmadın.”
“Telefonum kapalı olmalı herhalde.”
“Benim derse gitmem lazım.” Dedi Jack, ama bakışları dikkatli ol ve kendini toparla der gibi bakıyordu resmen. Kafasının içine mırıldandım. Özür dilerim, son birkaç gündür kendimde değil gibiyim.
Arkasını dönüp ilerlerken cevapladı. Görebiliyorum Alex.
Masum bakışlarını atan Ashton’a döndüm ve “Evet ne istiyorsun?” dedim.
Sarı kaşları çatıldı, “Sadece seni merak ettim. Bundan hoşlanmıyor musun?”
Gözlerimi ovuşturdum, “Üzgünüm biraz dalgınım sadece, ben iyiyim, sadece hala uykum var. Muhteşem Alex’in daha çok dinlenmesi gerek.” Dedim ve gülümsedim.
Dudaklarının kenarları zaferle yukarı doğru kıvrılırken, piercing’i parıldadı. O metal nasıl bir tat bırakıyordu acaba? Ağzınıza uçlu kalemin arkasını sokmak gibi bir tadı olmalıydı herhalde…
“Öyle olmalı. İzin ver seni sınıfına bırakayım.” Yolu gösterdi. Gülümsedim ve yürümeye başladım.
“Sen ne yaptın beni bıraktıktan sonra?”
“Öylece eve yürüdüm. Ağabeyim evde değildi, bir şeyler daha içtim, sonra yattım, işte buradayım.”
İstemeden alnımı kırıştırdım. “Senin ağabeyin mi var?”
“Evet, o da sarışın hatta.” Gülümsedi.
“Bana ne ki onun saç renginden.” Ona baktım.
Bir an durdu. “Haklısın, sadece bana benziyor onu belirtmek için söylemiştim.”
“Ah, her neyse.” Duraksadım. Ne diyebilirdim ki? “Çıkışta ne yapacaksın?”
Gülümsedi. Anında kafasının içine girdim. Sevgili Alex benden hoşlanmaya mı başladın yoksa? “Boşum. Eve gitmeyi düşünüyordum ama istersen seninim.” Daha çok gülümsedi. Beyaz dişleri dikkatimi çekti. Ah lütfen, bir şeyler yapmak istediğini söyle.
“Birlikte bir şeyler yapalım mı?” dedim ona kendime güvendiğimi gösteren bir gülümsemeyle. Kafasından çıkmıştım artık, kendi çapındaki sevincini ona bırakmak için. Belki de benden hoşlanan insanlara karşı daha saygılı ya da nasıl diyeyim, seviyeli olmak fena fikir değildi. Sonuçta benim kafama girecek adamı parçalarına ayırıp evinin tavanına asardım. Neyse ki ben bir cadıyım, zihnimi koruyabiliyorum. Ama öyle görünüyor ki, karşımdaki sarışın seksi şey bana bir şey sormuş olacak; bir cevap beklercesine bana bakıyor.
“Bir şey mi dedin?”
“Evet. Ne yapmak istersin diye sordum.”
Küçük bir beyin fırtınası sonrası, tekrar ona baktım ve dudağımı ısırarak gülümsedim.
∆∆∆
Jack beni öldürecekti. Jack kesinlikle beni öldürecekti. Ama ne yapabilirim ki? Benim de istek ve ihtiyaçlarım var. Jack kendine bir kız bulmuş, ya onun peşinde ya da basket takımında. Will’e gelirsek o da Miranda ile saçma olduğuna emin olduğum şeyler hakkında konuşuyor olmalı. Başka kimse yok. Ne bulaşacak, ne de eğlenceli bir şeyler yapacak kimse yok. Ah doğru, Bay Morgan ve Mitchel var, ki göründüğü üzere onların da modası geçti. Yani demek istediğim yeni bir şeylerin vakti gelmiş. Ne var bunda?
Ders bitiminde dolabımın önünde buluştuğum Ash, sessizliğimi bozdu. “Önce bize gidelim, hatta orada halledelim istersen? İkimiz için de daha güvenli olacağını düşünüyorum.”
Başımı salladım. Sonra yutkunduğumu belli etmek istemediğimden gözlerinin içine, olabildiğince derinlere baktım. Beni zayıf sanmamalıydı, her ne kadar bunu ilk defa yapacak olsam da, güçlü durmalıydım. Dikkatini çekmemeliydi acemiliğim. Sıkıntıyla dudağımı ısırdım. “Mantıklı. Benim ilk denemem olacak zaten.”
Bana gülümsedi. “Benimle olması hoş. Büyüleyici Alex’in beni yanında istemesi neredeyse gözlerimi yaşartacak doğrusu.”
Gülümsedim. “Değerini bil yakışıklı.”
Biz okuldan çıkarken Will yine dikkatimi çekti. Orada kendi kendine çimlerin üstünde bir şey arıyormuşcasına bakınıyordu. Belki de gerçekten bir şeyler arıyordu. Ama bulduğu tek şey, Miranda’nın pudra tonlarındaki topukluları oldu. Biz okul binasından çıktık, o sırada merdivenlere dikkat ettim, düşmemek için. Sonra tekrar onlara baktım. Aptal kız yine kim bilir neler peşindeydi o kısacık eteğiyle! Bu mu Miranda? Birini elde etmek için eteklerine ihtiyacın mı var? Ben kendini beğenmiş bir kabadayı gibi dolanırken bile birilerini kendime hayra bırakabiliyorum! Her neyse, konumuz bu değil.
Bir şey dikkatini mi çekti? Nereye bakıyor?
Ashton’ın düşünceleri dikkatimi çeker çekmez sanki sonraki adımımı gözler gibi önüme baktım, böylelikle başını kaldırıp etrafı süzdükten sonra neyin dikkatimi çekmiş olabileceğini bulamadı, sonra kendi kendine omuzlarını silkti.
“Ne oldu?” dedim. İnsanları sıkıştırmak mı, en sevdiğim…
“Nasıl…ne oldu?”
“Neden omuzlarını silktin?” Bunları söylediğim süre zarfında, gerçekten anlamadığım bir şey gördüğüm için meraklı olduğumu hayal ettim. Buna inandım, böylelikle o da inandı.
“Haah o mu?” Bana yalan mı söyleyeceksin Ash? Düşüncelerini saklayacak mısın yoksa? “Demin saki bir yere bakıyormuşsun gibi geldi de. Ondan merak ettim fakat bilemiyorum Alex. Senin ilgini bir dakikadan fazla çekebilecek bir şey olabilir mi?” Kaşlarını kırıştırıp gülümsedi. Bende gülümsedim, ama bu sefer içtendi. Çünkü dürüst davranması hoşuma gitmişti.
Sonra başka bir şey tekrar dikkatimi çekti. Will biz onların önlerinden geçerken bana bakıyordu. Başıyla selam verdi. Göz kıptım. Sonra kaltak da bize katılmak üzere dönüp baktı ve bana cilveli bir gülümseme atıp göz kırptı. Ona kısa sahte bir gülüş attıktan sonra önlerinden geçerek ilerledik. Biz okuldan çıkarken Ash bir sigara yaktı. Sorun değildi, nasılsa dudaklarına yakışıyordu. Bende Jack’e bir süre Ash ile takılacağıma dair bir mesaj attım. Haber vermeden böyle bir şey yaparsam, o da haber vermeden aynısını kendisi yapar. Bana ders vermek için beni kendi hareketlerimle eğitmeye çalışan böylesine çılgın bir dostum işte…
Ash’in ve abisinin kaldığı ve henüz nasıl bir yer çıkacağını bilmediğim eve giden sokakta yürürken, oldukça heyecanlı olmama rağmen, bunu belli etmemek için elimden geleni yapıyordum.
“İlk seferin olduğu için ertesi gün sana biraz yorucu gelebilir.” dedi Ash gülümseyerek. “Ama söz veriyorum çok hoşuna gidecek.”
Gülümseyip dudağımı ısırdım. “Heyecanla bekliyorum.”
Eve birkaç metre kala hala düşünüyordum. Olabildiğince aptalca bir şey yapıyorum evet, acemi olduğum ve hiç yapmadığım bir şey evet, bunu okuldanda olsa bir yabancıyla yapacak olmak da bambaşka bir şey evet. Farkındayım. Ya ciddi oranda aptalın tekiyim ya da ciddi oranda aptalca şeyler yapmaktan zevk alan biriyim ki şuan bu yoldayım. Ama ne yapabilirsiniz ki, bazı kızlar iyi olamıyorlar, yaramazlık kanlarında var, aynı benimki gibi. Buna güveniyorum ya zaten. Bir sorun çıkarsa kendimi kurtarabileceğimi biliyorum. Kurtarırım herhalde. Her şeyin bir ilki vardır ve bunu da tecrübe etmeliyim sanırım. Belki de bu, Jack’ten başka bir arkadaşım olmasını sağlar? Hah, kimi kandırıyorum, kimseye o kadar güvenemem ben.
Ash bir adım öne atıp, küçük olmayan, aksine iki kardeşe büyük bile gelebilecek olan evin kapısına anahtarını yerleştirdi. İçeri daha girmeden, evin karanlık bir ortam olduğunu anladım. Bir kere nedense perdeler çekiliydi; koyu renkli, eski şeyler olan az eşyalar vardı evde ve belli ki o halı bu salonu örtecek kadar büyük değildi, koridorlar bile açık kahve parkelerini gösteriyorlardı, kışın ayaklarım üşürdü benim, düşündüğüm ilk şey bu oldu. Biz içeri girdikten sonra bile Ashton ışıkları açma ihtiyacı duymadı, bizim evimiz burası tarzı ufak tefek birkaç açıklamadan sonra bana odasını göstermeyi teklif etti. İstersem onu salonda da bekleyebilirmişim.
Hiç tereddüt etmeden “Hayır odana gelmek istiyorum.” dedim ona bakarak.
Gülümsedi. “Peki.” Odam bu tarafta.” Girişten bile kendini gösteren koridorun başındaki oda onundu, arkasındaki oda da abisinin. Diğer yerlerle ilgili bir açıklama yapmadı. Ben sormadığım için mi, yoksa söylemek istemediği için mi pek kestiremedim doğrusu.
Diğer yerlere nazaran daha bir karanlıkta kalmış odasına girdiğimizde iki kişilik, kapanmamış yatağını görünce yanaklarımın kızardığını hissettim, ama neyse ki karanlıktaydık, bu rahatlamama yardım etti. Etrafa dikkat etmedim, direk yöneldiği komodinine baktım, bana arkasını dönüşünü izledim ve çekmeceyi açıp içinden haşırdayan ufak bir poşet çıkarışını dinledim. Bana döndü sonra yavaşça. Kare poşeti havaya atıp avucunun içine doğru yakaladı. Sonra aramızda on, on beş santim kalana kadar muzip ve kendine güvenen bir gülümsemeyle bana yaklaştı. Direk gözlerine baktım. Heyecanlanmam hiçbir şeye yardım etmeyecekti. Artık pes etmeyeceğim bir noktada ve yeni bir şeyler denemek adlı uçurumun kenarındaydım. Yine de olabildiğince kendime güvenmeye çalıştım.
“Ağabeyim bu gece yok. Yarın da erken geleceğini sanmam. Bu yüzden rahat olabilirsin.”
Başımı salladım. Başını eğip onay beklercesine bana baktı. “Hazır mısın?”
Avucunun içine sakladığı ufak poşeti parmaklarının arasından alıp, sakinmişim gibi açtım. “Hem de nasıl.” Dudağımı ısırmak ve gülümsemek arasında kalmıştım.
“Bu bizim sırrımız olacak.” Dedi bana bakarken.
Yine başımı salladım. Sonra tek kaşımı kaldırdım. “Eee, ne zaman başlıyoruz?”Merhaba değerli okurlar, yorumlarınızı bekliyorum, fikirlerinizi merak ediyorum çünkü kendimi geliştirebilmek için buna ihtiyacım var. Biliyorum çok fazla yazamıyorum bu yıl, ama deniyorum, inanın bana deniyorum, yoğunluktan birazdan kurtulup nefes almaya çalışıyorum, resim yapmaya sonra da tekrar geri dönüp kalabalık hayatıma aynen devam edebilmek istiyorum, ama olmuyor işte, bu yıl herhangi bir şey benden çok zaman götürüyor ve değerli okurlar, bilirsiniz ki sınava hazırlanan bir öğrencinin elinde olmayan tek şey zamandır. Bu nedenle yine de okuyorsanız, en çok da oy verme zahmetine giriyorsanız çok teşekkür ederim. Hem siz oy verdikçe cadı ailemiz genişleyebilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Witching Game
Teen FictionBu bir "Cadı Hikayesi", Alex talihsiz bir kaç olay sonrası ailesini kaybetmiş ve en yakın arkadaşından başka kimsesi olmayan, vurdumduymaz ve fevri bir cadı. Hayat ona güzel, tabi kimse sırrını öğrenmediği sürece. Ama biri sırrını öğreniyor. Ne diye...