Selamlar! Sonunda kapak yapan biri çıktı ona teşekkür ediyorum buradan ve bana William'ın hayalimdeki halini bulan kişiye adıyorum bu bölümü; @ilkim_1218 Ellerine sağlık canım :)
Sonraki bölümü 15 oydan sonra yayımlayacağım. Bu yüzden biraz uzun sürecektir yayımlamam, bunun için üzgünüm, bunun dışında bölüm hazır ve nazır sizi beklemekte. ;)
İyi okumalarr ;))
Hayatta bir sürü yeni başlangıçlarınız olur.
Arkadaşınız ihanet eder ama fena eder, canınızı çok yakar ve ağlayamayacak kadar sersemlersiniz bir süre. Bu çok değerli kişiye kalbiniz kırılır, bunun anısına bir daha kimseye güvenemezsiniz. Zaten sizin için orada olanlar dışında, arkadaşlık kavramını derinlemesine sorgulamaya başlarsınız. Bir cevap bulamadığınız an, arkadaşlardan vazgeçersiniz.
Birinden hoşlanırsınız ama fena hoşlanırsınız. Onu derinlerde hissederken, onun sizi hissetmeye bile çalışmadığını fark edersiniz. O sizin için güneştir, siz onun için ay bile olamazsınız. Sonra kulak tırmalayıcı bir yükseklikte kırılma sesi gelir göğsünüzden. Sonra doktor gelir ve “Kalbinizi kurtaramadık.” der.
Ailenizi kaybedersiniz ve bir anda geçmiş, bir dakika içinde gözünüzün önünden akar, sonra bir daha asla etrafınızda olmaz. Akış o gidiş, hatırlamak bile istemezsiniz artık ailenizi. Çünkü her hatırladığınızda o anılar gelir ve sizi boğmaya çalışırlar. Gözyaşlarınız içinize akar, ta ki siz nefessiz kalana kadar.
Hayatta bir sürü yeni başlangıçlarınız olur. İlk öpücük de bunlardan biridir normalde. İlk defa kendinize bir kapı açarsınız, cinsel anlamda yeni bir şey tadarsınız. Bu nedenle bunun ilk kiminle olduğu bu kadar önemlidir.Ben hiçbir şeyden geri kalmayan, sınır tanımayan, ailesinin ölümünü acı bir film izler gibi izlemiş Alex, bir tek bunu kendime saklamıştım işte. Bu yüzden canım bu kadar yandı.
En çok canımı yakan, bu kadar hoşuma gitmiş olması. Doğru söylüyorum. Bir daha olsa, bir daha isterdim, çünkü bu hiç tanımadığım çocuk, o an ki bakışları ve bana sarılışının bende uyandırdığı tüm duygularla birlikte ben, yeni bir başlangıcı yaşadım. İçimde uyanan tüm duygularla birlikte bunun onunla olmuş olması, onu hiç unutmamamı sağlayacak bir gerçek belki, fakat içimden bir his onu yine de unutmayacağımı söylüyor. Belki bunun için olmasaydı da, onu unutmazmışım gibi geliyor.
Ama burada bırakamam bunu. Aptal bir kız gibi, beni öpmesine izin verdiğim gibi, hataları tekrar yapamam. Ben Alex’im. Namı diğer serseri Alex, kötü Alex, vurdumduymaz, kimseyi umursamaz.. Açıkçası böylesi hep daha iyi olmuştur. Ama ya bir gün bunlara William’ın yanındaki Alex, eklenirse? O zaman sıradan bir kızdan bir farkım kalır mı? Kendimi koruyamamış, birine yardım duymuş olmaz mıyım? Birinin korumasına girmiş, eninde sonunda yaşıtlarının aciz sürüsüne katılmış Alex olmaz mıyım? Sonra diğerleri de beni bir yem gibi görmeye başlamazlar mı?Birinin bunu yapmasına izin verdiğime inanamıyorum. Gerçekten inanamıyorum. İddiaya girmemiş olması gerçekten büyük bir nezaket, fakat yine de beni öpmüş olması? Hayır, bu yelkenlerimi indirmem gereken bir şey değil. Bu üstesinden gelip, beni kırabilecek her hangi başka olaydan uzak durmam gereken bir şey. Beni etkilemesine elimde olmadan izin verdiğim biriyle iyi hissederken, aynı zamanda dünyaya karşı zayıflamaz mıyım?
Zayıflarım.
Duygusal ilişkiler insanları zayıflatır. Birilerine verdiğiniz değer zayıflıktır. Bunu en iyi ben bilirim çünkü ailemi bu yüzden kaybettim ben. Ve bir daha asla bu kadar zayıf olmayacağıma söz verdim.O günden kalan hatıralarımın aklıma dolmasıyla beraber, kafamı dağıtmak için oturduğum yerden kalktım.
Ertesi gün okulda çok dikkatliydim. Onu görmemek ve ya yakınlarından geçmemek için her şeyi ayarlamıştım. Önce sabah okul memurundan onun ders programını bana vermesi için onu büyü altına sokmuştum. Sonra ders aralarında geçeceği koridorları hesaplamıştım. Tahmini yürüyüş dakikasını hesaplayarak adım atıyordum ve kesinlikle üçüncü dersin bitimine kadar yakalanmadım.
Ama o sırada hızla dolabımdan bir şey alırken geri döndüğünü ve yanıma geldiğini fark etmemişim. Omzuma dokundu ve ben ona döner dönmez mavi gözleriyle karşılaştım.
“Benden kaçıyor musun?” Sonra gözüm o pembiş dudaklarına takıldı. Hani şu dün benimkilerin üstünde olanlara. Sonra içimden kendime bir tokat attım.
Kim? Ben mi? Püf. Hadi oradan. Sadece bugün onu pek görmeyesim geldi o kadar. “Ben insanlardan kaçmam, insanlar benden kaçar ve bende oturur zevkle izlerim çünkü ben bir cadıyım ve benden kaçmalılar.”
“Emin misin? Çünkü bütün sabahtır seni etrafta hissedebiliyorum ama bir türlü karşılaşmadık. Bu da biraz garip geldi.” Dudaklarında muzip bir gülümseme vardı. Bende istemediğim bir etki yaratırken gözlerimi ona diktim.
“Garip değildi. İnan bana. Olur böyle şeyler. Bazen etrafında benim gibi muhteşem bir insan dolaşıyormuş gibi gelir ama aslında dolaşmıyordur kendi önemli işleri vardır mesela. Rahatsız edilmek istemiyordur. Ama hayır, tabi ki rahatsız edilecek, hiç edilmeden olur mu? Çünkü hayat böyle sana istemediğin her şeyi veriyor. Sonra yoruluyorsun. Eve giderken biraz olsun mutlu olmak adına abur cubur almak için markete giriyorsun ve hale bak! Lise öğretmenin bir takım büyü yüzünden senden korkuyor ve seni görünce bir rafı deviriyor. Yalnız suratını tişörte bastırmak istiyorsun çünkü bir insanın suratı korkunca bu kadar esneyebilir mi diye düşündürüyor seni. Sonra öyle bakakalıyorsun ve gülmemen gerekirken gülüyorsun. Her zaman ki gibi. Böylelikle tüm yaşlı teyzeler orospu olduğuna kesin kanı getirip senden sonsuza dek nefret etmeye başlıyorlar. Aman çok umurumdalar. Cadılar bayramında şeker yemek için onların kokuşmuş evlerine gidip modası geçmiş kaselerini görmek zorunda değilim. Kendi şekerimi kendim alırım ben. Sonra gider üstüne de bir bira atarım. Miller olur sanırım. Daha hafif ve bir cadı olmama rağmen çabuk etkileniyorum, hah, bu da Tanrı'nın beni çok sevdiğinin(!) başka bir kanıtı! Her neyse, hayat böyle daha güzel. Otobüste koltuk altı kokan insanlar olmadan ve gamzeli basketbol takım oyuncuları olmadan çok daha güzel. Hani boş vakitlerinde gelip seni de öpmüyorlarken. Bir de şu duygusal açıklamaları yok mu! Özellikle de etrafta korkutacak insan varken hayat daha güzel demiş miydim? Bir keresinde üstlerine smaç çakıp korkuttuğum bir grup kız vardı görmeliydin çığlık çığlığa kaçıştılar. Neyse görmesen de olur. Görmen gerekmiyor da zaten. Sen kimsin ki benim smacımı görecekmişsin bir kere? Üstelik voleybolu da her ne kadar harika beceremesem de çok seviyorum ben ve sonuç olarak William, benim voleybol oynamama engel olamazsın.”
Bir nefes verdim. Az önce ne anlatmıştım ben? Yüzümü buruştururken ona bakmadan edemedim. Kaşları kalkmış gülümsemesi çarpık bir şekilde mavi gözlerini üstüme dikmişti.
Dilime sahip olamadım. “Neye bakıyorsun sen? Komik bir şey mi var?” Sonra homurdandım. "Aç da götüne gül sen."
Güldü ve önüme düşen saçımı arkaya itti. Yanağıma değen kısmı hafifçe elektriklendi. Bana bir adım daha yaklaştı. “Komik olan sensin. Demin bir sürü bir şey zırvaladın ve eminim neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrin yoktu. Fakat anlamadığım şey, Alex, neden bu kadar çabuk seni köşeye sıkıştırdım? Neden benden kaçıyorsun? Bir öpücük seni bu kadar etkileyebiliyor mu?”
Eh, bunun altında kalamazdım. Bir adım geri atıp ellerimle ağzımı kapadım ve olabildiğince şaşkın ve korkmuş görünmeye çalıştım. “Aman Tanrım William! Egon biraz daha şişerse patlayacak!” Ona eğilip fısıldadım. “Yalnız kimseye beni köşeye sıkıştırdığını falan söyleme, gülerler sonra sana, üzülürsün.”
Arkamı dönüp yürümeye başladım ve tabi ki beni takip etti dingil.
“Bak Alex. Sana daha önce dediğim gibi, sana zarar vermek gibi bir niyetim yok. Fakat dün eve dönerken çok… garip görünüyordun. Daha önce kızların bana vermediği türde bir tepki verdin ve bu yüzden seninle konuşmak istedim. Çıkışta boş musun?”
Ona dönüp, madem canımı yakmak istemiyordun o halde neden beni öptün, demek geldi. Fakat canımı yakan onun beni öpmesi değil benim ona karşılık vermiş olmamdı. Bu yüzden onun yerine başka bir şey söyledim. “Hayır değilim.”
“Peki yarın?”
“Doluyum.”
“Sonraki hafta herhangi bir gün?”
“İşim var Will.” Bilerek gözleirne bakmıyordum ki, beni gerçeği söylemeye zorlamasınlar. Aslında şuan daha çok defolup eve gidip yorganın altına girmek ve kimsenin beni bulamayacağından emin olmak istiyordum. O yakınımda oldukça yanaklarıma ateş basıyordu. Beni bu kadar etkilediği için de ona bir tane yapıştırmak istiyordum.
Kolumdan tutup sınıfıma yakın bir yerde beni kendine çevirdi. O sırada Miranda kulağıma eğilirken Will’e-her nedense-beni rahatsız eden bir gülümseme attı. “İyi iş, Alex. Artık yolunda olmayacağım. Aynı anlaştığımız gibi. Ancak unuttuğumuz bir şey var ve bu gerçekleşmediği sürece bunu saymayacağım. Yemek arası bittikten sonra derse girmeden önce beni bul.” Sonra kıvırtarak aramızdan geçti.
Tanrım Miranda’dan bahsediyorduk, tabiki bir günle yakamı bırakmayacaktı.
Will yüzüme bakıyordu. Ona cevap vereceğimi falan mı düşünüyor yoksa? “Boş ver onu şimdi. Neden kolumu tutuyorsun?”
Kolumu geri çektim. “Benden kaçıyorsun Alex.”
“Hayır kaçmıyorum.”
“Yalan söylüyorsun.”
“Hayır söylemiyorum.”
“Söylediğim her şeyi inkar edecek misin?”
“Kesinlikle.”
“Benden nefret ediyorsun.”
“Hayır etmiyorum.” Duraksadım. “Nefrete yakın bir şeyler hissediyorum işte. Yalan değil.”
Bir adım yaklaştı. Artık gülümsemiyordu. “Senin hakkında kafamı öyle karıştırıyorsun ki, dün kendimi tutamayıp seni öptüm Alex. Yine olsa yine yaparım.” Gözlerini gözlerime dikmişti.
Zorla nefes verdim. “Hayır ben senin kafanı karıştırmıyorum. Sadece benimle oynuyorsun. Ve beni öptün çünkü… çünkü eminim kendince aptal bir sebebin vardır.” Bakışlarımı kaçırdım. Sonra bir anda hırçınlaştım. "Ve bir daha beni öp sonra o çok değerli dudaklarını morartayım!"
“Sen buna inanmaya devam et.” dedi ve önümden geçerken durup arkasına baktı. "Aslında sen morartacaksan pek kötü olmaz, değil mi Alex? Sonuçta nasıl yaptığına da bağlı." dedi, gülümsedi ve gitti. Ellerimle yüzümü kapattım ve sonra hemen eski formuma dönüp sınıfıma girdim. Neden artık ona cevap verirken heyecanlanıp suskunlaşıyorum? Bir öpücük mü beni deviriyor? Kendi kendime gözlerimi kıstım. Hiç sanmıyorum!
Yemek arasından sonra hanımefendi(!) dolabımın önünde bekliyordu. Pofurdadım. “Evet söyle bana, neymiş bu kadar önemli, anlaşmamızı saymayacağın madde?”
“Onunla yattın mı?” Ah Tanrım, yüzündeki yavşak gülümsemesini silebilmek için saçını başını yolmaya hazırdım.
“Ben sen değilim Miranda, önce onu tanımak istedim. Hani bilirsin, adını falan bilmek lazım.” Meleksi gülüşümü attım kısaca.
Ciddiye almadan devam etti. “Ama yatacaksın yani, değil mi? Çünkü aksi takdirde onunla bir anlaşma yapıp beni kandırmadığını nereden bilebilirim Alex? Senden bahsediyoruz burada.” Son cümlesi fazla imalı olsa da bende onu ciddiye almadım.
Bariz gerçeklere göz devirdim. “Tabi ki öyle bir şey yapmıyorum.”
“Kanıtlamanın tek yolu bu. Fotoğraf istiyorum. Ufak bir video da olur fark etmez aslında. Üzgünüm. Ben olsaydım ve sen benden böyle bir şey isteseydin sana bunu kanıtlardım.”
“Ona ne şüphe.”
“Biliyor musun Alex? Bazen neden bakire bir kızmışsın gibi davranıyorsun hiç anlamıyorum.” Dudaklarını büzerek önümden geçmeden önce kulağıma eğildi. “Belki de öylesindir ha, ne dersin?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Witching Game
Fiksi RemajaBu bir "Cadı Hikayesi", Alex talihsiz bir kaç olay sonrası ailesini kaybetmiş ve en yakın arkadaşından başka kimsesi olmayan, vurdumduymaz ve fevri bir cadı. Hayat ona güzel, tabi kimse sırrını öğrenmediği sürece. Ama biri sırrını öğreniyor. Ne diye...