5.bölüm - "Benden nefret etme."

113 11 1
                                    

5.Bölüm - "Benden nefret etme."

Arkadaşlar kısa bir bölüm yükledim bu sefer fakat yarın da yükleyeceğim. Geçtiğimiz hafta hikayenin ilerisini de biraz yazdığım için yayımlama sürem daha kısa kısa olacak. İyi okumalar ;))

Jack beni üçüncü koridorun dönümünde bekliyordu. “Ne oldu neden bu kadar geç geldin Alex? Bir şeyi de zamanında yapsan n'olur?”
Hiç aralık vermeden dördüncü koridora doğru yürümeye devam ettim. “Aptal siktiğimin çocuğu benim hakkımda her şeyi biliyor Jack. Ne yapacağımı bilmiyorum.” Sesimin titremesine engel olamamıştım.
“William’dan mı bahsediyorsun? Nasıl biliyormuş? Ne kadarını biliyor?”
“Ailemin yandığını ve on üç yaşındayken bir ara herkes tarafından konuşulan Alex olduğumu ve küçükken ne kadar yetenekli olduğumu biliyor.” Duraksadım. “Jack ben bu çocuğun kafasındaydım. Ve içerisi kusursuzdu. Benden daha güçlü olduğunu sezebiliyorum ve hayatımda ilk defa korkmaya başladım.”
“Aptal bir liseliden mi? Hadi ama Alex. Bu yıl neler atlattık hatırlasana. Sen o zamandan beri tek başına yaşıyorsun ve hala eskisi kadar büyük büyüler yapabileceğine eminim. Korkmak kelimesinin sözlüğünde olduğunu bile bilmiyordum ben.”
“Ama şimdiye kadar kimse gelip bana sen o Alexandra’sın dememişti. Kimse kim olduğumu bilememişti. Bir daha o zaman ki gibi tehlikede olamam biliyorum bunu iki katı kadar rahatlıkla aşabilirim artık; fakat Jack bir tek siz kaldınız ve sizi de gücüm yüzünden kaybetmek istemiyorum. Bir daha kendimi aptal pembe bir sihirli değnek gibi hissetmeye hazır değilim. Ben biliyorum insanlar için iyi değilim fakat şimdiye kadar iyi olmanın da bir faydasını görmedim.” Dördüncü koridorun sonuna gelirken Jack bana bakmadan, daha doğrusu gözlerini müdürün odasından ayırmadan konuştu. “Bu aşılamayacak bir şey değil Alex. En azından senin için değil. Will hala neyle uğraştığının farkında değil.”
“Sağol dostum.” diye mırıldandım ve müdürün kapısını aşmak üzere görünmez olup kameraların önüne geçtik. Odanın içine girdik ve toplantı odasından içeriyi dinlemeye başladık.
Bay Morgan ısrar ediyordu. “Size söylüyorum bir yanlışlık olmalı, Mitchel o gün benim dersimdeydi.”
Müdürün bıkkın sesi geldi. “Ama ben bir türlü anlayamıyorum. Bir önceki sefer bu öğrenciyi o gün hiç görmediğinizi söylemiştiniz. Bu nasıl olur?”
Birden biri kolumdan çekerek beni kendine döndürdü. Bende büyüyü bırakıp görünmezliğimi kaybettim. Beni kendine döndüren William’a ölümcül bir bakış atarken, sakin bir şekilde konuştu.
“Konuşabilir miyiz?”
“Hayır.”
“Lütfen.”
“Alex.” dedi Jack. Ona baktım ve ima ettiği şeyi anlayarak kafamı iki yana salladım ve zihnine konuştum. Hayır yardıma ihtiyacım yok. Bunu kendim halledebilirim. William’ı önünden hışımla geçerek müdür odasının dışına çıktım.
“Ne istiyorsun William? Daha fazla bilgi? İmzalı fotoğraf? Adımı nereden duyduğunu bile bilmiyorum.” Gerçekten, o gün orada olan çok az kişi vardı, belirli kişiler izlemişti ailemin yanışını. Ben saklandıktan sonra beni ararlarken, ben devam etmiştim küle dönüşmelerini izlemeye. Ama bunun hakkında çok fazla konuşulmamıştı, sadece bir takım tanıdıklar, onlar bile olayını aslını hiç öğrenemediler. Ben küçükken herkesin konuştuğu şey sadece benim fazla yetenekli bir büyücü oluşumdu.
"Seninle konuşmak. Sana zarar vermek gibi bir niyetim yok.” Bakışlarından hiçbir şey anlaşılmıyordu. Sanki umurunda bile değilmiş, sadece bir yükü üstünden atıyormuş gibi bir ifadesi vardı.
Gülüp gözlerimi devirdim. “Veremezsin zaten.”
Duraksadı ve devam etti. “Seninle bir oyuna başladım çünkü senin adını bundan iki yıl önce bir arkadaşımdan duymuştum Alex. Sonra taşındılar, anlattıklarının bir anlamı kalmadı. Ama Santa Cruz'a taşındıktan sonra aklıma burada da önemli büyücüler olabileceğini hatırladım ve gerçekten senin bahsettiği kız olabileceğini fark ettiğimde şansımı denemek istedim. İnan bana, senden daha önemli işlerim var.”
İki omuzundan ittim ve bütün hırçınlığımla tısladım. “Denedin. Şimdi ne istiyorsun Will? Başka bir oyun mu? Güzel anılar mı? Sonsuza kadar en iyi arkadaşlar olmak mı?”
Durdu. Yere baktı. Bayağı düşünceli bir ifadeden sonra konuştu. “Bilmiyorum. Buraya geldiğimden beri hiç arkadaş sıkıntısı çekmedim, bir cadı kanı olmama rağmen. ama etrafımda aileme açılacak sorunlar da istemiyorum. Sadece benden nefret etme, başıma iş açma. Senin başkalarına yaptığın kadar kötüsünü bende sana yapabilirim ve dediğim gibi Alex, amacım seni incitmek değil. Bundan kimseye bahsetmeyeceğim. Tanıdığım diğer cadıların bir fikri yok.”

Dediklerini bir süre geç anladım çünkü gözlerindeki renk ara sıra parlarken onu dinlemek zor oldu.

     Açıkçası, eğer bir sevgilim olmasını isteseydim, onun benim ligimin dışında olduğunu düşünürdüm. Ama o bunu bilmediği sürece sorun yok. Ama gözlerindeki her neyse, ona güvenmek istedim.
Ama alayla karışık güldüm. “Senden nefret etmem için, önce sana değer vermem gerekiyor, William. Ve durduk yere başına iş açacak da değilim. Ne halin varsa gör.”
Gözlerinden kısa bir an bir hissin geçtiğini gördüm. Ben ne olduğunu anlayana kadar geçti gitti. “Fark etmez. Ben sadece kimseye söylemeyeceğim.” dedi ve kıstığım gözlerimden kaçınarak önümden geçerek koridorun ardında kayboldu.
Şaşırdım doğrusu. Benden nefret etme? Başıma iş açma? Kimseye bahsetmeyeceğim? İnsanlar neden onlara değer verdiğimi falan zannediyorlar? Tamam belki bu William, aklımın bir köşesinde gereğinden fazla yer kaplıyor olabilir, belki de onunla oyun oynamaktan büyük zevk almışta olabilirim, fakat her şeye rağmen neden şimdi oyunu bıraktığım için kendimi eksik hissediyorum? Aptal kaba cadı kanının tekine neden bu kadar değer veriyorum? Doğru yanıt şu; vermiyorum. Evet, onun ne yaptığı umurumda bile değil. Çünkü aynı onun da olduğu gibi(!) benimde ondan daha önemli işlerim var!
Jack birden müdürün odasından çıkarak “Sınıfa git Alex. Mitchel okuldan atılmadı. Fakat daha dersin bitmesine beş dakika var ve Bay Morgan sınıfı kontrol edeceğini söyledi.”
Gözlerimi devirdim ve parmağımı şıklatarak tenefüs zilinin çalmasın sağladım. “Emin misin?”
Jack gözlerini devirdi bende gülümseyerek tüm masumiyetimi de alıp sınıfıma doğru gittim. Jack’le yemekhanede buluştuğumuzda etrafa göz gezdirdim ve William önümden geçerken gözlerimi ondan ayırmadım. Baktığımı fark etmesine rağmen kafasını milim oynatmadı ve boş bir masaya oturdu.
Jack’e eğilerek “Bir şey fark ettim.” dedim.
Başını kaldırıp bana baktı. Gözlerini kıstı. Yine ne var Alex, bakış atmaya başladı.
“Kötü bir şey yok. sadece, hiç fark ettin mi, biz William’ın nereli ya da neden burada olduğunu bilmiyoruz. Sadece adımı daha önce duyduğunu biliyoruz. Baksana masada tek başına oturuyor. Hiç arkadaşı yok mu bunun?”
O sırada basket takımı gelip masasını doldurdu ve ben gözlerimi pörtlememeleri için birkaç kez kapatıp açmak zorunda kaldım. “Bu çocuk basketçilerle mi takılıyor?”
“Bilmiyor muydun? Ne yani onunla bir zihin sarayı oyununa giriştin ve onun takımda olduğunu bilmiyor muydun? Takımda, Alex, bizim okulun en büyük olayı. Çocuk geldiği gün takıma girmiş.”
“Bu yüzden mi sana kardeşim dedi?” Dehşetle yüzüne baktım.
Başını salladı. Kafasına bir tane patlattım. “Sen ona kardeşim demeyeceksin Jack. Sen benim kardeşimsin. Beni duydun mu?”
Kafasını çevirip bana baktı ve gülümsedi. “Arkadaşım beni kıskanıyor. Vay canına, senin birilerini kıskanabileceğini hiç düşünmezdim.”
“Düşünme zaten. Ben kimseyi kıskanmam.” Gözlerimi kısıp, bana bulaşma, bakışı attım.
O gün akşam saatlerinde kafamın içindeki sarayın önünde kararsızlıkla dikilirken de aynısını yapıyordum. "Bana bulaşma." bakışı atıyordum.

Oy vermeyi unutmayın !! Hikayemin desteğinize ihtiyacı var !! ***

Witching GameHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin