Yarın büyük gün! Galiba

338 16 2
                                    

Yazmayacaktım, çünkü gerçekten kötü olduklarını düşünüyorum ama en azından başında da dediğim gibi; rahatlamış oluyorum, paylaşmış oluyorum. Okuyan sayısı yazmadığım halde artınca ve çevremdekilerin -gerçek düşüncelerimi yoksa beni mutlu etmek için mi söylüyorlar bilmiyorum- yazmaya devam etmemi istemeleri falan... Teşekkür ederim hepinize. İyi ki varsınız falan.  Neyse yazıyorum yine işte. Bela geri döndü nihahaha.  Hadi başlayalım.

►►►

Sabah otobüs durağına gittiğimde benim gibi otobüs bekleyen birsürü zavallı insancıklar gördüm . Ben de diplerine girmemeye çalışarak gittim bekledim durakta-zaten durakta bank yok sadece tepedeki boi yazan tabeladan anlayabiliyorsunuz otobüs durağı olduğunu, he tabii bir de otobüsler durak olmayan bir yerde prensip olarak yolcu indirip bindirmezler.- Sonra 94 geldi ama ultra zengin ablanız kartındaki miktarı tam bilmediğinden otobüse binmedi ve s2nin gelmesini beklemeye devam etti. G2 geldi ama o da çok dolu olduğundan binmedim, ayrıca arkası dönük olmasına rağmen kafasından tanıdığım Onur vardı içinde.(üzgün surat) "S2 gelsin de yetişeyim bari." diye düşünürken s2 gelmedi tabii hemen filmde değiliz sonuçta gerçek hayat burası. Bana birkaç asır gibi gelen birkaç dakikadan sonra geldi ama bu sefer de çok dolu olduğu için binemedim. "Yet her ulam!" deyip isyan ederek minibüse binme kararı aldım bu sefer. Neyseki çabuk ve boş geldi. Yani yine ayakta durdum ama olsun sıkış tepiş değildi en azından normaldeki gibi. "1 öğrenci alır mısınız?" (?) derken sabahtan beri hiç konuşmadığımı, bu yüzden de sesinin kendine gelmeyip saçma sapan ve kalın olduğunu fark ettim ama iş işten geçmişti tabii ki. Sesimin o halini duymak zorunda kalan minibüstekilere buradan saygılar.

Okula geldiğimde tören yapılacağını ya da sıra olunacağını sanıyordum ama boş bir bahçeyle karşılaştım. Üstelik kapıda kontrol için yamyam gibi dikilen hocacıklarımız da yoktu. Ben merdivenleri çıkarken bir iki kat aşağıdan gelen kimya hocasını gördüğümde geç kalmadığımı anladım.( telefonundan saate bakmaya üşenip geç kalıp kalmadığını anlamak için ipucu aradı.) 2 ders kimyaydı ve ciddili aşırı sıkıcıydı ben de başımın, belimin, karnımın, ayaklarımın kısacası her hücremin ağrıdığını hissederek dinleyemezdim tabii ki. Dinlemedim. Dinliyormuş gibi bile yapmadım, yarı yattım yarı, hocaya dersinin-de-senin-de-Allah-belanızı-versin-ikiniz-de-umrumda-değilsiniz bakışı attım. 3. ders matematikti ve hocanın sayısız tehditlerle bugüne ertelediği ödevi yapmamıştım- dün akşam yapmaya çalıştım fakat sadece çalıştım yani, yapamadım hiçbirini söverek bıraktım ve kitabımı okudum- Çoğu kişi yapmamış zaten. Ceren ve Sena da hocadan izin almışlar, perşembeye ertelettirmişler. En azından perşembe günü 5. ders de öğle arasında birinden geçirebilecek zamanım olur. Yaşasın Sena ve Ceren'in hocayı ikna kabiliyeti!! Bu arada "40'larda alsam yeter" dediğim matematik sınavından 32, "60'larda alırım büyük ihtimal." dediğim biyoloji sınavından da 51 almışım. Aman ne kadar süferli! Almanca dersinde hocanın Ceyda'yla konuşuyoruz sanması -sıra arkadaşım, sınıf hocamız köpek herif verinaysımdan ayırdı, Ceydayı da Beyza'sından, Melek ve Semanur'undan- ki orada 10 dakika olduğunu duyunca kafamı duvara vuracakken hoca gördü vee ters ters baktı. 2. ders de gelir gelmez, benim yerimde olmayışımdan da olabilir, tahtaya kaldırdı. "Almanca "Almanca benim geleceğim için çok önemlidir" yaz." dedi. Ders vermeye çalışmadı yanlış anlamayın, kitaptaki parçada onunla ilgili bir şeyler olduğu için onu yazmama istedi. Tabii ben de tahtaya çıkan küçük öğrenci halimle bildiklerimi de unuttum, mal mal dikildim falam, yazdım sonuçta ama RE-ZİL-OL-DUM.

Bilgisayar dersinde hocanın yanımda olduğunu farketmeyip "Hassiktiiir."dememden, tenefüsteyken Ahsen'le aramızda bize, özellikle Ahsen'e dik dik baktığı için dalga geçtiğimiz "piremsi"nin yanında elimizle çak yaparken benim yanlışlıkla Ahsen'e tokat atmamdan, Ahsen'in elini yüzüne benim de elimi ağzıma götürerek anırmak suretiyle gülmemizden, benim Onur'un sınıfının önünden sırıtarak ve hoplayarak gitmemden ve Onur'un arkadaşının bunu görmesinden bahsetmiyorum bile. -kesin ona söylemiştir ULT-RA-RE-ZİL-OL-DUM.-

İlayda çıkışta s2ye bineceğini söyledi yanii ben yalnız gittim. Yalnız. Bir başıma. Tek. Sadece ben. Otobüs gelmeden biraz önce Ahsen ve Ezgi karşıdan seslendiler. Tabii ben merdivende Ahsen'in Edanur'a sarılışını gördüğümden ve benim orada sap gibi bırakılışımdan dolayı kırgındım. Bir de üstüne Ahsen konuşurken bana Eda dedi, tuzu biberi oldu. Trip attığımı, özür dilerse veya şirinlik yapsa hemen normal halime döneceğimi düşünüyor ama hiç de öyle değil. Kızmıyorum. Üzülüyorum. Özlem'i istiyorum. Bizim okula istiyorum. Hemen istiyorum. Neyse. Otobüs geldi ikili ter koltuk vardı, gittim oturdum hemen. Bir sonraki durakta bizim okuldan 4 kız bindi. Biri yanıma oturdu, diğerleri de yeni boşalan karşıdaki üçlü koltuğa oturdular. Yanıma oturan kızla çantalarımız tıpatıp aynı. Cips yiyor. Canım çekiyor. Kulaklığı taktım müzik açarken telefonuma bakıyor. Yapma söyle şeyler terbiyasız. Büyük otobüs durağına gelince, aktarma yaptı. Ön otobüse geçtiğimdee diğerlerinden bana yer kalmadı, arka kapının orada dikildim. Onurların normalde bindikleri durakta otobüs durmadı, baktım durakta zaten Onur falan yok. Geldikleri yolda da yoklar. İçime depresif ruh tam girecekkkeeeen bir sonraki durakta otobüs durduğunda gördüm onları. Bindiler. Bir ara çok garip bir şekilde göz göze geldik ben kafamı çevirdim falan. Arkaya, yanıma, doğru ilerliyorlardı, ben hiç bakmadım, kalbim yine ramazan davulcusu, dışım umursamaz piremses halimle müzik dinledim. Arkadaşı benim ineceğim yerden bir önceki durakta iniyor. O inince Onur da benim yanıma geldi. Yani ikimiz de kapının gerisindeyiz ama aramızda, ortada, demir var. Nahlet demir. Ay aşığım galiba kenan beey.

Bu arada birkaç saniye bile daha fazla görsem mutlu oluyorum da bi dal ben. Adeta bir yeşilçam klasik filmi yani.  Teknoloji ilerledi diyorlar ama bir türlü karşıdaki kişinin duygularını öğrenme makinesi yapamıyorlar ulam. İnsanoğlunun en büyük ihtiyaçlarından biri bence bu da. Gerçi ben "Sen çekil kenara ben hallederim." diyerek kendi işimi kendim halledeceğim. Tee ne zamandır "Gideceğim, konuşacağım , artık yeter bu kadar uzaktan uzaktan sevmek, kendi kendine gelin güvey olup kendi kendine triplere girmek." desem de şu ana kadar hiç konuşmadım. Yılbaşında ve 15 tatilinin başındaki saçma mesajlarımı saymazsak tabii ki. Düşündüm, düşündüm ve muhteşem ötesi bir konuşma hazırladım. Sabah aynı otobüse binersek sabah, sabah karşılaşmassak da öğle arası veya en olmadı çıkışta konuşurum. Evet, ilk önce yanına gidip "Konuşabilir miyiz?" demem gerekiyor sanırım. Olumsuz cevap vermez buna da. O kadar da değil. Sonra daa "Iı şey... Onur ben senden hoşlanıyorum.Yani belki senin umrunda değildir ama öyleyse bile ben senin düşünceni öğrenip, daha fazla hayal aleminde yaşamak istemiyorum."(Burada, sonunda, köpeksi, masum, hafif üzgün bir şekilde bakarım falam.) Ne kadar da muhteşem değil mi?(!) Yine rezil olacağım ama umrumda değil en azından artık gerçek her neyse onu öğrenmek istiyorum. Bu sefer.

Hayat YolumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin