Kinetixli müşrik

270 12 2
                                    

Ho ho hoo. 

Başlamadan şunu belirtmek istiyorum arkadaşlar. Sizin gerizekalı yazarınız (!?) ''Ya ben çok geç kaldım galiba'' yerine ''Ya ben çok kaldım galiba'' diye mesaj göndermiş ve bunu da cumartesi gecesi fark etmiş. Sonra tekrardan mesaj atamamış tabi yanlış oldu falan diye.

Neyse o da böyle bir mal, bu şekilde kabul etmek lazım. Her neyse. Pazar gününü hatırlamıyorum. Demek ki bir şey olmamış. Pazartesi günü de sadece bir şeyi hatırlıyorum: Ben otobüse binip okula gittim, okula birkaç metre kala İstiklal Marşı okunmaya başlandı, ben de hazırola geçtim. Bitince sırama gittim, duyuru falan yaptı sanırım. Onur geldiğinde bizim sıraya çok bakmış verinays üle didi. 2. ders dindi. Arzu'yu -sınıfta iki tane Arzu var,bu ergül olan diğeri de verinays zaten- Onur'un sınıfına girerken gördüm. Tenefüste Ahsen'le kantine inecektik. Sınıftan çıktığımızda verinays ve prokaryot -verinaysın arkadaşı, Elif olan- prokaryotun telefonundan birinin fotoğrafını gösterdiler. Ben kim olduğunu düşünürken Ahsen ''Burukan mı?'' dedi. Demesiyle zaten prokaryot ve verinaysda bir gülmeler bir kahkalar. Dedim noluyo. O fotoğraftakini herkes Burukan sanıyormuş -bizim okulun 9'lardaki cool takılmaya çalışanlarından- amaaaa aslında Yılmaz Morgül'müş. YILMAZ MORGÜL. Fotoğraftaki güneş gözlüklü olduğu için Burukan bile tanıyamamış ve ''Ben ne ara böyle bir fotoğraf çekildim lan?'' diye sormuş puahahahah. Ben öyle Ahsen'e kekman filam derken Onurlar merdivenden çıktılar. Orada da bakıp durdu. Ulam sizce de çok saçma değil mi? Sonuçta ben onun yerinde olsam benim ona misilleme yaptığımı düşünür ve bi daha ona hiç bakmazdım ama o öncekilerden daha çok baktı. Neyin kafası? Valla ya benim kafam çok alengirli çalışıyor veya filmlerdeki ve dizilerdeki olaylar yüzünden yandı ya da o Mars'tan geldi. Neys. Salı günü sabahı yine muhteşem geleneğimi yerine getirdim. Gittim durakta otobüs bekledim. G2 geldiğinde içinde -adı lazım- Onur vardı. Otobüs durduğunda döndü baktı. Göz göze geldik veeeeeeeee önüne döndü. Büyük ihtimal ''Bu aptal da binecek mi acaba otobüse?'' düşüncesiyle bakmıştır bu tarafa. Ben tabi çok dolu olduğu için binmedim. Otobüs gittiğinde yine yine yine gelmedi hemen s2. Tee iki saat sonra geldi. Okula gittiğimde sıralar dağılıyordu. -işte hani sınıflar 2'li sıralar halinde kapıdaki azgın yaratıklar tarafından kıyafet kontrölü şeysinden geçer falam- Kırk yılda bir şanslı olan aplanız bahçenin ortasına geldiğinde sevdiceğine sıra gelmişti, asırlar gibi geçen birkaç saniye malak malak birbirlerine gözlerini dikip baktıktan sonra aplanız kafasını çevirdi ve kendi sınıfının sırasına gitti. Öğle arasında Ahsen'le yemek alıp bahçede yine birkaç tur attıktan sonra spor salonuna gittik. Bizim sınıftan Selin de voleybol takımdaydı. Karşılarında ise hocalar vardı. Lan bizim matematikçi Burhan oradaki ilk defa top gören masum köylü 3 beden hocasından da takımlardaki diğer öğrencilerden de kat kat daha güzel oynadı. Biz de bi ''Helaaaal'' diye bağırmalar, bi alkışlar falam... Zaten sesten kimse bizi duymadı. İlk yarı bittiğinde ben sıkıldım ve zorla da olsa Ahsen'i dışarı çıkartıp bahçeden ilerisindeki ilk defa boş olan banklara götürdüm. Oturunca Onurlar çaprazımızda voleybol oynadıkları için orada da baya kesiştik falam. -lan inşallah ben öyle sanmıyorumdur. Ama baktığını gördüm yaa :(((- Sonradan öğrendik, biz spor salonundan çıktıktan sonra 11'ler ve 12'ler birbirlerine girmiş. Arada bir tane bedencinin ensesine tokat gelmiş, Burhan hoca ''Dağılın lan!'' diye kükreyince herkes dağılmış...

Çarşamba günü malum 23 Nisan olduğundan okullar tatildi. Biz de cumartesi olacak amcamın torununun sünneti için alışverişe çıktık. Babamla artık konuşuyoruz. Efe'yle de artık konuşuyoruz. Bir şeyler mi oldu bana nedir? Hayırlısı. Ben kıyafeti evden ayarlayabileceğimi, ayakkabı istediğimi söyledim. Anneme ilk girdiğimiz dükkandan etek üstüne petrol yeşili gibi çok güzel bir renkten bluz gibi bir şey aldık. Abim ve babam gömlek ve ayakkabı şeysi. Çarşıdaki her ayakkabı mağazasına girdik diyebilirim. Ulam hiç güzel yok! Hepsi aynı! Bir tane çok güzel beğenmiştim. 110 liraydı, parasını kabul ettiler. Numarası kalmamış! Bir tane daha çok beğenmiştim ama 169 liraydı. Dedim şimdi belli olmaz bunlara -geçen sene 155 liralık beğenmiştim pahalı deyip arkasını dönmüştü- laf falan ederler diye söylemedim bile. Şuan bile içimde kaldı o canım ayakkabı. Neyse tabi hiçbir şey bulamayınca ben sinirden ve üzüntüden ağlayacak kıvama geldim. Converseleri de normalde severim zaten. Ayaklarım palet gibi olmasa 36 numara falan olsa ayağıma da çok güzel yakışır ama bulamayınca başımdan savar gibi bir tane siyah bilekli converse alıp çıktım bir dükkandan. Ayaklarımdan nefret ettiğimi söylemiş miydim? 38 ya da 39 numara, tam bilmiyorum. İnce uzun adeta bir bebek mezarı. Eğer küçük olsaydı o ilk başta beğendiğim ayakkabıyı alabilecektim. Neyse bizimkiler acıktı ama ben yine bir ilki yapıp ''Benim canım istemiyor.'' dedim. Onlar köfteciye girerken ben de annemden 10 lira alıp oraları gezmeye başladım. Önüme gelene saydırıyorum sinirden falan. Tabii içimden, yoksa linç ederlerdi beni orada. Atarlı atarlı yürüyorum Polat Alemdar  edasıyla. Neyse ki bir ara kitapçı çıktı karşıma. Daldım hemen. Ayy ne güzel kitaplar vardı orada öyle. Annem arayana kadar orada sevdiceklerimleydim. Tabii cebimde 10 lira olduğu için sormadım bile fiyatlarını, bir şey almadan çıktım. Hiç ekşın yaşar mıyım? Mazallah ölürüm sonra falan! Kaybolmadan yine geldiğim yoldan gittim annemlerin yanına. Bel ağrısı, karın ağrısı SİZ ÖLÜN. O günün tek iyi yanı olan, çok tatlı bir gömlek almam. Annem pantolon diye de tutturdu ama bizimkiler çok dar pantolona izin vermezler. Ben de bol paça sevmem ve ispanyol paçanın altına da ayakkabılar saçma durduğundan ondan da bıktım. ''Onların laflarını dinleyeceğime hiç almam daha iyi.'' felsefesiyle almadım. 

Perşembe günüüüü. İlk iki dersten sonra canım sıkıldı, okula para götürmeyi unuttuğumu da hesaba katarak karnım ağrıyor bahanesiyle izin alıp eve gittim. Evde azıcık (!) kahvaltı yapıp -40 manda gücünde yedi- cuma gününe olan projemi yaptım. Almanca proje olduğu için, Almanca'yı da bu sene ilk defa gördüğümüz için konu da zor değildi. Ben de zorlanmadan yaptım haliyle. Ve bugün otobüsü kaçırdım ve içinde o vardı. Oo yine şanslılıktan ölüyorum! Minibüsle gittim ben de. Minibüsten inip okula doğru yürürken karşıya geçesim geldi bir anda. Sağımı solumu kontrol ederken -kamu spotu- Arzu'yu gördüm. Ben size diyorum ben çok iyi kalpliyim diye. Konuşarak okula gittik. Pardon kapısına kadar gittik. Hanımımız geç kalınca -kapı sıranın karşısında olduğu için- herkesin onu görmesini istemiyormuş da falan da fistan da. Ulam rezil olmaktan korkan insanlara neden bu kadar sinirleniyorum bilmiyorum ama deşesim geliyor valla. Biz de kapının dışında bekledik mecburen. Sıralar dağılmaya başladığında gittik. Merdivenleri yine bir  türlü kapanmak bilmeyen lanet olası çenelerimizle konuşarak çıktık tıbii. Ve DADADAMM!! Verinaysın telefonu servisten gelmiş!! Kaç aydır yoktu, bir ara yanlış kişiye göndermişler, kaybolmuş verinaysa yenisini vermişler... Biz merdivende verinaysla abudik gubudik (?) hareketler yaparken Onur gördü. Böyle de şanslı bir insanımdır. İlk ders tam bir addam olan Oğuzhan hocanın dersiydi. Dil Anlatım. İlk dönem 91 aldığım ilk sınavdan bu dönem 61 almışım -_- Ama sınıfın hepsinin notları dil anlatımda geçen döneme göre düştüğü için neys diyebiliyorum. O ders boş geçti. Tabi sonlarına doğru Petek duyuru için geldi -küs olduğum- 2. ders konferans salonuna inecekmişiz. Kutlu doğum haftası programı için. Ayy geçen bölümlerden birinden bildiğiniz üzere Onur oradaki tiyatroda müşrik!! Programda şiir şeysileri ve 40 hadisten sonra tiyatro başladı. Anlatıyorum:

Yakup -kısa olan-: köle

Ömer: Zengin müşrik

Onur: Ömer için çalışan müşrik yandaş

Cihan: Müslüman boy

Adını bilmediğim çocuk: Badigart -ne güzel de yazdım onu öyle fdgfdsd- edasıyla Cihan'ı döven, deşen müşrik.

Ayy Onur konuşma rekorunu burada kırmıştır kesin. Bir yerde ''Operasyonda 2 adamım öldü.'' dedi. Dedim Rıza baba?? Bir yerde Cihan şehadeti karıştırdı. Tüm salon anırmak suretiyle güldü, Onur Yakup'a doğru dönüp sırıttı. Bir yerde verinays üstlerinde bornoz gibi duran beyaz kefenimsi şeyin altında nike, kinetix ayakkabıları gösterip ''Nike ayakkabılı müşrik'' deyip kahkaha attı. Bir yerde adını bilmediğim çocuk rol gereği Cihan'ı ciddili tekmeledi, yine tüm salon güldü falaaan filaan. Tabi salak ben 2 kere izledim hihihhi. Yani başka sınıflara da yaparken Ahsen, Edanur ve ben salona girip boş yer bulup oturduk. Ve sanırım Onur gördü ama neys. Bir yanım ''İyice bulaştın la çocuğa. Bir bırak peşini. Yapıştın kaldın. Çocuk sana saydırıyordur peşini bırakmıyorsun diye.'' derken diğer yanım da ''Sen sus aq. Zaten konuşamadım da. Şimdi öyle biri ki. Hareketlerinin sebebi istemediğinden de olabilir veya nezaketten, ya da utangaçlıktan da olabilir. Gerçi erkeklerin naziklikten birine bakacağını pek düşünmüyorum ama belli olmaz. Zaten bu çocuk çok tatlı. Çok da iyi birine benziyor. Seviyor bu ya seviyor valla.'' diyor. Napıcam la ben? 

Hayat YolumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin