Evet yeter artık. Hayal kur, hayal kur, hayal kur... Yeter. Ben, yoruldum. Her şeyi zamana bırakmaktan, adım atmaktan -hatta bildiğin koştum be- yoruldum artık. Pazartesi günü okula gittiğimde bizimkilere mesaj şeysini anlatıp ''Artık kardeş olduk :D'' filam dedim. Onlar tam tersini düşünseler de ben ''Ulan sizin düşündüğünüz gibi olsa ben sindin hişliniyirim dediğimde ben de cınım derdi, utangaçlık tamam da ben o kadar cesaret şeysi etmişim daha ne utangaçlığı? Yok ya.'' dedim. Kantinden çıkarken o geldi yine her zamanki yanımdan geçip gitti. Ya insan bir tepki verir değil mi? Bahçedeyken baktı falam. Ne yapmaya çalıştığını ciddi anlamda AN-LA-MI-YO-RUM. Salı günü 7. dersimizde konferans vardı. Güvenli internet kullanımıyla ilgili. Saçma sapan, sanki biz bilmiyormuşuz gibi, şeyler anlattılar. İlk başta bir koltuğa 2 öğrencinin oturduğunu gören Necmettin hoca kırcaksınız kalkın dediğinde Ahsen ''Sizi taşıyorsa herkesi taşır.'' dedi. Tabi şakşakçı ben hemen alkışladım. Sonra Ahsen ve sonra da tüm salon alkışlamaya başladı. Tabi bizim dışımızdakiler gösterim başladığı için alkışladığımızı sandılar o ayrı. Ahsen'in söylediğini sadece ben duymuştum çümkü. Sonundaki bir canlandırmada bir amcanın küçük bir kıza ''Elindeki oyuncak tavşan ne güzelmiş sana gerçek tavşan göstereyim mi?'' deyip elini tutarak götürmesini yazmadan edemeceğim. Zira herkes orada anırmak suretiyle güldü. Bittiğinde yani biz ayaklandığımızda Ahsen bizim tarafımıza doğru baktığını söyledi ama öylesinedir büyük ihtimalle. Çarşamba günü de ilk iki ders olan edebiyatta uyuduktan sonra -sonraki 2 ders ingilizceydi ve ingilizce hocası bi görev midir, yarışma mıdır nedi işte orada olduğu için okulda yoktu. Kısacası ders boştu- izin alıp dışarı çıktık. Onların da dersi ingilizceymiş ve boşmuş haliyle. Onlar da dışarı çıktılar. Arzu'nun isteğiyle -başta kabul etmesek de- tabu oynadık 1. ders. 2. ders de filede voleybol keyff. Keyff ama ne keyff. Onur tek başına arkamızdaki bankta oturuyordu. Bir ara onun olduğu tarafa topumuz kaçtı. Ahsen ''Topu atar mısııııın?'' diye bağırdı. Evet böğürmedi, bağırdı. O da aldı topu ayakla vurdu bizim tarafa doğru -hava yapmak mı istedi naptı?- top da yukarısındaki direğe çarpıp ona doğru geri döndü. O da dahil herkes güldü tabii. Evet ben de. Ahsen ''Helaal.'' diye bağırdı. O da gülerek kaçan yerden bu sefer eliyle atıp yine gitti yerine oturdu. Bizimkiler alkışlamaya başladı. İçimden baya bir sinir olarak ''Kesin sesinizi!'' demekle yetindim. İlk defa dediğim anda alkışı kestiler. Hayret! Atamadığım kısımlarda Arzu'nun kızmasıyla tartışıp çıktım oyundan. Kenarda oturan Selenay'ın yanına oturdum. Onur da telefon elinde, bazen konuşuyor falan. Bir kere de güldü. Sinemler gülerek yanına geldi. -Sinem ve bana dik dik baktığını düşündüğüm kız. Bu arada Sinem bir aralar Onur'la konuştuğunu gördüğümde burnu çok güzel olduğu için onu da güzel bulup Onur'u kıskanıp ayağıma kürek bağlayıp ağzına uçan tekme atmak istediğim kız- Yine kıskandım tabii. Sinir oldum. Ağacın o tarafa kaçan topu almasını istemişler. Hayır duymadım o kadar mesafeden onları duymam için Harry Potter'daki dinleme kulağından almam lazım. Heh, şey işte topu ağaçların oradan alıp onlara attığında anradım. Ya sanki kimse kalmadı da gelip bundan istiyorlar! Bu da, safım sen niye hemen istediklerini kabul ediyorsun? Otobüste şeker verenlere de kanıyor musun sen?
Hayır canım umursamıyorum. Umursuyorum ama umursamamam gerekiyor. Umursamamalıyım. Yani yok. Olmayacak bir şeyin peşinden bu kadar uzun süre... Ya ben kaç aydır hoşlandığımı bile saymadım. Yılbaşında ilk mesajı atmıştım. Ki o zamandan bile 5 ay olmuş. Mesajdan öncesi de var. İlk otobüs şeysi. Madem böyle olacaktı niye karşıma çıktın? İstemiyorum. Tamam mutlu olmadım mı? Oldum tabii ki bazen en mutlusu oldum hem de bu sürede. Ama neden başlamadan bitmek zorunda? Sadece hayaller ya. Biz hiçbir şey yaşamadık ki. Ulan biliyorum 15 yaşındayım kim bilir kaç kişi çıkacak karşıma ama 15'inde mutlu olamayan 155'inde de mutlu olamazmış. Yaşlanmış hissediyorum. Dışım değil. İçim. Çürüdü gibi. Her hayal mi kırılır? Her hayal mi ne güzel başlayıp boğularak yok olur? Beni düşünmüyor. Düşünmeyecek. Oysa ben bunları yazarken, temizlik yaparken, yemek hazırlarken bile onu düşünüyorum. Derslerde bile. Tarih sınavında aynı sınıfta olduğumuzda elim ne kadar da titremişti. Adeta bir parkinson hastası olmuştum. O? O hiçbir şey hissetmedi orada. Sınavını yaptı. Bense orada o kafayla her şeyi unuttum. Ben geçen bölümde hiçbir şeyi takmıyordum değil mi? Değil işte.
Okyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık sevdada boğulur - Cemal Süreyya
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat Yolum
Tâm linhBu benim hayatım, benim bakış açım, benim düşüncelerim. Ergenlik de olsa, hayat yolum. Öğrenmek ister misiniz? Tren kalkıyooorr...