4 -RÜŞVET-

3.4K 277 55
                                    

Arabanın içinde oturmuş Turan'ın ilk iş gününü kendince değerlendirmeye tabii tutuyordu Asaf. Kaç gün daha arkadaşı burada nöbet tutacaktı bilmiyordu ama adamın sabrı zorlanmadan ufak bir neticenin kıyısından köşesinden tutunsalar iyi ederlerdi. Görev icabı olmasa biliyordu ki Turan'ı orada sabahtan akşama kadar bekletmesi mümkün olmazdı. Bir kere adam terörist avlamaya programlanmıştı. Düşünceli halvetin getirisi olarak ceviziçi rengindeki gözlerini kısmış kahvenin kapısına odaklanmıştı. Hayatında hiç kahvede vakit geçiren bir kadına rastlamamış olmasını şöyle bir kenarda tutsun hayatında hiç böyle bir birey tanıdığını da sanmıyordu. Çok insan tanımıştı Asaf. İşi gereği birçok şehir görmüş, birçok kültürle karşılaşmış, birçok insanla muhattab olmuştu. Ama bu kızdaki umursamazlıkla ilk defa tanışıyordu. Kıza karşı; karşısında bir erkek varmışçasına muamelede bulunmasında bir sakınca olmazdı çünkü kız kendini savunmasını çok iyi biliyordu. Kendini savunmasını ve kendini ezdirmemesini.

"Aynı yaramaz erkek çocuğu gibi." diye söylendikten sonra kapıdaki bakışlarını çekti ve kontağı çalıştırarak oradan ayrıldı. Simit arabasının ardındaki arkadaşının yanından geçerken dikkat uyandırmamak adına ne bir selam vermişti ne de bir korna sesi çıkarmıştı. Ama biliyordu arkadaşının ne derece keyifli olduğunu. Yandan bir gülüş belirdi Asaf'ın dudaklarında ve yola verdiği dikkati ile sonunda kendi evlerinin önüne park ettiği arabasından inip altı katlı apartmanlarının üçüncü katındaki dairelerine varmıştı. Sabaha kadar bilgisayarın başında göz patlattığından gözleri acıyordu adamın. Kısa bir duşun ardından yatıp iki saat gözlerini dinlendirse fena olmazdı. Oturdğu yerde yorulması ise kendisini nankör gibi hissetmesine sebep oluyordu. Günler boyunca dağda kalıp kısıtlı yemek ve sularıyla, postalların içinde su toplayan ayaklarıyla, bir dakikalık uykuya hasret kalan göz kapaklarıyla atlattığı günlere rağmen oturudğu yerden yoruluyor olmasına sinirlendi Asaf. Turan'ın da tam olarak yediremediği nokta burasıydı aslında. Onlar dağ, taş, tepe arşınlamaya alışkındı; böyle oturup dedektifçilik oynamaya değil.

Düşüncelerini beyninden kovmadan banyoya girdi ve üzerindeki siyah tişörtünü tek hamlede çıkarıp yara izleriyle bezeli sırtını açığa çıkardı. Birden fazla kez kurşuna hedef olsa da gövdesi, hepsinin çevik manevralarla ölümcül bir yara olmalarına engel olmuştu. Kendisine en büyük hasarı veren ise tam olarak sol tarafındaki bel kemiğinin hemen üzerine isabet eden kurşundu. Unutamıyordu Asaf bir ay boyunca yatakta yattığı o zulüm dolu günleri. Asaf'ın korkusu yaralanmak falan değildi. Sinirlerini bozan nokta tam olarak yaralandıktan sonraki yatış süreciydi. Sevmiyordu adam yatmayı. Yatmak için bu davaya ömrünü adamamıştı ya. Kalkacaktı ve aslan gibi yüreği, dağ gibi bedeniyle vatanına uzanan kirli elleri kesmek üzere ettiği ahdini yerine getirecekti. Başka türlüsü genç adamın ceddine olan vefa borcunu ödemeye yetmezdi. Ataları kendilerine bu toprakları miras olarak bıraktıysa kendileri de sahip çıkmalı; bu topraklarda huzuru ve mutluluğu zehir görenlere bu toprakları dar etmeliydi.

Aldığı kısa duşun ardından kendini salondaki çekyatlardan birine bıraktı Asaf. İçeride bir yatak odası vardı ama bir haftadır ne Asaf ne de Turan oradaki geniş yatakta yatmıştı. Adamlara rahat tam olarak batıyordu. Ensesinin altından geçirdiği koluyla birlikte gözlerini ve beynini kapattı. Tek bir fikir dolaşamıyordu şimdi beyninde. Ve tam beş dakika içinde uykuya daldı genç adam. Karanlığın iç gıdıklayan huzmesine salıverirken bedenini, bütün hislerinin farkındaydı. Rüyadayken bile rüyada olduğunu fark edip dilediği an uyanabilme potansiyeline sahipti. Yetenek miydi bu yoksa her insan evladında olan sıradan bir beceri mi bilmiyordu. Ama iyi bir şeydi.

****

Közün üzerinden aldığı bakır cezvenin içindeki kahveyi hemen önünde duran tepsinin üzerindeki bardaklara pay etti ve yanına da ikişer tane çifte kavrulmuş lokumu braktıktan sonra tepsiyle beraber çıktı tezgahın arkasından. Normalde kahveyi fazlasıyla sevmesine rağmen son üç aydır kusuntu isteği uyandırıyordu kendisinde. Üç aydır çalıştığı kafeye gelen müşteriler çoğunlukla türk kahvesi isteyip fal baktırıyordu ve bu sebepten ötürü kafeleri fal kafeye dönüşmüş ve türk kahvesiyle etrafına nam salmıştı. Haliyle en çok da kahve içmişti burada. Ve artık sadece kahve kusuyordu Şarna. Farklı tatlara geçiş yapılamaz mıydı ? Mesela ayran... Mesela limonata... Mesela şerbet... Yazın sıcağında hiç çekilmezdi zaten buranın bu buhranlı ve mistik havası.

ŞARNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin