Kulağının etrafında uğuldayan kelimelerin ne anlama geldiğini çözebilecek kadar zeki kızdı Şarna. Kabullenmek istemeyişinden birkaç saniye anlamlandırmaya çalışır gibi etrafına bakındı. Önce konuşan adama. Ardından Asaf'a, tekrar adama ve tekrar Asaf'a. Bu bakışların ardından etraflı bir açıklama yapmalarını istiyordu.
"Açık konuşun." Sesini titretmedi ya da gözlerini doldurmadı. Dirayetli bir olgunlukla karşısına konulacak gerçekleri bekledi.
"Rafet Gürsoy. İki bin beş senesinde bir polis kurşununa kurban gitti yalanıyla hayattan çekilip örgüte hizmet etmeye başladı."
Ense kökünden başlayıp en tepesine çıkan sarsıcı uyuşmanın etkisine kapılmadan bilincine düşen bilgileri değerlendirdi genç kız. Karşısındaki bu adamlara güvenmesi için hiçbir sebebi yoktu. Gözünü dahi kırpmadan adama bakarken başını olumsuzca iki yana salladı.
"Bu da başka bir oyununuz mu ?" Kimseye söz hakkı vermeden hışımla Asaf'a döndü. "Yetmedi mi beni kullandığın ? Doymadın mı daha ?" Her kelimesiyle sesinin volümü daha da yükseliyordu. Kafasını iki yana sallama sırası Asaf'a geçince Şarna ona acırcasına bir bakış atıp,
"Yazık." dedi. "Yazık ki bu kadar yalana bulanmışsınız. Kutlu meslek dediğiniz bu mu ? Yalan dolan !" Yerinden huzursuzca kıpırdanıp diklenen Turan'ı Asaf sakin ol bakışıyla yerine sindirip Şarna'ya döndü tekrar. Beklediği tepkiler Şarna'dan gelirken bu bilginin onu ne denli sarsacağını merak ediyordu. "Şimdi neyin peşindesin, hı söylesene ?" Muhatap olarak Asaf'ı almıştı ama sorusu odanın içindeki herkeseydi. İnkar eden zihninine inat içinden bir şey biraz önce öğrendiklerinin gerçek olduğunu söylüyordu. Hayatını adadığı davanın bir fiyaskodan ibaret olduğunu söyleyen bu üç adama ne tepki verse azdı. İçini soğutmuyordu hiçbir isyanı.
"Operasyon bitti. Rafet ve diğerleri sorgudan sonra cezaevine gönderilecek." Olağan bir şeyden bahseder gibi Rafet'in cezaevine gidişini anlatıyorlardı kendisine. Bu adam tam olarak neyden bahsediyordu ?
"Hah!" Küçümser bir ses karıştı gergin odaya Şarna'dan. "Kimmiş bu Rafet bir de ben göreyim o halde."
Amcasının terörist olduğundan ve yol arkadaşlarıyla beraber, henüz kendisini ortadan kaldırmak istediklerini öğrendiği geniş çaplı bir hengamenin gecesinde yakalandığından bahseden bu adamlara neden güvenecekti ? Asaf'a neden güvenecekti ? Geçtikleri bir ay boyunca kendisine kuru sıkıp durmamış mıydı ? Bir öküz oturmuştu Şarna'nın göğüs kafesine. Nefes alışları zorlansa da bunu bildirmedi mızmız çocuk gibi.
"Göreceksin." dedikten sonra ayaklanan orta yaşlı adamdan çatılı bakışlarını peşinden ayaklanan kara adama dikti. Kendisine adam akıllı bir açıklama yapmalarını bekliyorken yerinden kımıldamayan Asaf'ı görünce detaylı açıklamanın Asaf'tan geleceğini anladı.
"Neden yapıyorsun bunu ?" Sesindeki sitemi bastıramamıştı Şarna. Asaf tam olarak genç kızın kendisine güvendiğinden bu sorusuyla emin oldu. İçinde bir nokta sızladı ama görevin önemini yabana atacak değildi. "Neden bana yalan söylüyorsunuz ?"
"Yalan söylemiyorum."
"Nasıl inanayım ben sana ?" Ayaklandı oturduğu yerden. "Bunca şeyin üstüne neden inanayım? Hem de böyle bir saçmalığa."
Kendisinin peşi sıra ayaklanan Asaf'tan beklediği bir cevap yoktu. Düpedüz kendisiyle oynuyordu çünkü!
"Gel benimle."
Kapıyı açıp onu takip etmesi için beklediğini görünce göğsünün üstüne yersiz bir telaş kondu. Kriz yönetiminin hep iyi olduğundan bahsederdi yıllarca. Peki ya bu neyin nesiydi ? Yutkundu ve Asaf'a meydan okuyan bir bakış atıp açtığı kapıya yöneldi. Yalanını da doğrusunu da birazdan öğrenecekti nasılsa. Nasılsa ölmüş adamı mezarından çıkarıp sorgu odasına getirmiş halleri yoktu ya ! Asaf'ın bir adım gerisinden kendi kendine bu durumun koca bir yalandan ibaret olduğunu tekrarlarken iki kat aşağıdaki bir odanın kapısında duran adamın hemen yanında durdu o da. Kendisine bir iki kelime edeceğini tahmin ediyordu fakat müsaade etmeden, "Görelim bakalım hortlak amcamı." Sertçe açtığı kapıdan aynı hışımla içeri girip iki adım atmıştı ki kapının kulbunu indirmek için uzanan eli hareketsizce orada asılı kaldı. Kapının bir adım önünde donup kalan bedeni Asaf'ın odaya girmesine engel olsa da hemen ardına gelen adam boy farkından ötürü içeriyi görebiliyordu. Filmli camın ardında, sorgu masasında oturan adam Rafet Gürsoy'du. Şarna'nın on senedir yasını tuttuğu adam. Tanımıştı çünkü saçlarının ağarmasından başka hiçbir değişiklik yoktu adamda. Kendisini göremeyen adamı incelediği her saniye boğazındaki yumru büyüdü büyüdü ve bütün bedenini ele geçiren bir ur gibi yayıldı. Yumru kafasındaydı, beynindeydi, gözlerindeydi, göğsündeydi, bacaklarındaydı. Her yerindeydi. Biri tarafından zaman dondurulmuş kadar tepkisizdi. Gözlerini bile kırpmıyordu. Asaf'ın omzuna koyduğu elini bile hissetmemişti. Karşısındaki izole odada tek başına oturan bıyıklı adama odaklanmıştı sadece. Amcasına. Öldü sandığı amcasına. Bir rüya olabilir miydi ? Aklı erdiğinden itibaren ölü kabul ettikleri adamın kanlı canlı karşılarında olması belki de sadece bir rüyaydı. Olsa olsa kabus olurdu. Boşluğa düşen elini hissettiği an transtan çıkmışcasına hemen ardındaki kendisi kadar sessiz adama çevirdi bomboş bakışlarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞARNA
Fiction générale"Kaçılacak biri miyim? Tahammül edilemeyecek hatta? Hani tahammül görecelidir demiştin ya, ben o söylediğine de inanmıştım. O da yalanmış. Tahammül göreceli falan değilmiş. Bir insan tahammülsüzse herkese göre tahammülsüzmüş. Anneme göre de sana gör...