Yüz otuz beş derecelik açıyla yüzüne vuran güneşe rağmen gözlerini bir an olsun karşısındaki adamdan ayırmayı düşünmemişti. Gün ortasında gece kasveti yaşıyor oluşu soluklarını hızlandırmak yerine gittikçe yavaşlatıyordu. Ciğerlerine bir nefes çekse, rüzgarın birkaç metre ötesindeki adamın kokusunu kendisine taşımasından korkuyordu. Şu durumda aklını bulandıracak hiçbir müdahaleye izin vermezdi. Zihni onu ta ilk karşılaştıkları güne taşıdı ve çok kısa bir zaman diliminde bugüne kadar yaşadıkları her şeyi ince ince elemeye başladı fakat karşısındaki adamın kendisine bir açıklama yapmadan hiçbir ayrıntıya ulaşamayacağının da farkındaydı. Bir şeyler son birkaç gündür de şüphelendiği üzere sandığı gibi gitmiyordu fakat bu usulsüzlüğün tam olarak hangi noktaya parmak bastığını bir türlü bulamıyordu. Sorduğu sorusunun ardından öfke, şaşkınlık ve sabırsızlığın harmanlandığı ifadeyle adama bakarken güneş yüz otuz beş dereceden yüz otuz altı dereceye henüz yeni varıyor gibiydi. Ne ardındaki adama ne de karşısındaki adamın ardındaki yaşlı kadına odaklanabiliyordu. Burada kendisine hesap vermesini öncelikli olarak istediği kişi Asaf'tı.
Zihni mevcut duruma uydurabileceği yüzlerce komplo teorisini sıralayabilecek kadar çevik olurdu, normal şartlarda. Fakat şu an içinde bulunduğu duruma dair hiçbir bağışıklığı olmaması deyim yerindeyse elini kolunu bağlıyordu. Adamın dün sabah bahsettiği oyunun bir parçasıydı muhakkak. Kendisi vezirdi, peki ya nenesi
"Ne yapıyorsun burada?"
Çatık kaşları hayretle havalanıp altındaki kara gözleri inanamıyormuşcasına yuvarlanırken medeniyetle bu işin çözülemeyeceğinin farkındaydı.
"Sen benim aklımla dalga mı geçiyorsun?" Kapının kenarında dayanmış ortada dönen muhabbeti anlamlandırmaya çalışan nenesine bir an bakıp Asaf'a döndü tekrar. "Ne istiyorsunuz bizden? Nenemle ne işiniz var?"
Asaf'ın hala bir cevap vermeyişine katlanarak yoğunlaşan öfkesinin köpeği olmamak için zor tutuyordu kendisini. Israrla kendisine cevap vermesi için yüzüne bakıyordu fakat adam şimdi de kendisine bakmıyordu. Hırsla arkasındakine döndü bu defa. Tam onunla ilgili çıkarımını dile getireceği sıra adamın olumsuz anlamda kafasını dikkatli bakmasa anlamayacağı bir şekilde sallaması ile karmaşaya dönen ortamın iyice arap saçına döndüğünü anladı. Tekrar Asaf'a bakınca hala ardındaki adama baktığını gördü. Sözsüz bir iletişim mi kurmuşlardı aralarında ? Burada birbirleriyle değil de kendisiyle iletişim kurmaları gerekmez miydi?
"Gel benimle." Kendisinin çileden çıkmış sesine rağmen adamın sesi hala çok rahattı. Şarna'yı en çok çileden çıkaran şeylerden biri de buydu işte. Bu rahatlığı! Arkasını dönüp bahçe kapısına doğru adımlayan adamın arkasından sinirle bağırdı Şarna. Sabrı tükenmişti daha.
"Hiçbir yere gelmiyorum! Bana cevap ver!"
Kendisinin bağırarak söylediklerinin ardından adamın adımlarını yavaşlatıp kendisine dönmesini seyretti. Sinirle yahut çaresizlikle gözlerini yumup veya oflayıp puflamasını bekledi ama bunların hiçbirini yapmayıp kendisine doğru birkaç seri adım atıp kendisiyle birlikte götürmek için koluna uzandı.
"Bırak!" diye hırsla kendini geri çeken kızın çabasını boşa çıkararak ikinci bir defa daha uzanıp kızın çıplak kolunu kavradı. "Dokunma bana!"
"Gerçekleri öğrenmek istemiyor musun? Anlatacağım işte." İtirazlarını dinlemeyerek kendisini bahçe kapısına kadar getiren adamın ardından gelen net emirle duraklaması yarım saniye kadar sürdü.
"Asaf sakın!"
Dönüp ardından gelen sesin sahibi olan nenesinin yeni komşusuna bakınca Asaf'ın aksine hayli tedirgin oluşuna şahit oldu. Asaf neye sakın? Fakat Asaf arkadaşına hiçbir cevap vermeden kendisiyle birlikte çıkışa doğru yürüyordu. Sakince. Bu sakinlik onu ürkütmeli miydi ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞARNA
Genel Kurgu"Kaçılacak biri miyim? Tahammül edilemeyecek hatta? Hani tahammül görecelidir demiştin ya, ben o söylediğine de inanmıştım. O da yalanmış. Tahammül göreceli falan değilmiş. Bir insan tahammülsüzse herkese göre tahammülsüzmüş. Anneme göre de sana gör...