Başındaki ağrı tahammül edemeyeceği bir boyuta ulaşınca mecburiyetten araladı gözlerini. Şakaklarından başlayıp beyninin arkasına doğru yol alan şiddetli ağrı kendisinde kafasını kesip koparma isteği uyandırıyordu. Bir ağrı kesici almadan mümkün değil terk etmeyecekti kendisini belli ki. Hatta sert bir kahve yapıp içse hiç de fena olmazdı ki son yıllarda hiç bu kadar içip kendini kaybettiğini hatırlamıyordu. Hatta ve hatta içtikten sonraki anlarını hatırlamayacak kadar içmişliği de hiç olmazdı.Ne olmuştu da böylesine dağıtmıştı ? Teoman haklıydı, ağzıyla içeceğine söz vermesine rağmen sözünü tutamamıştı. Sahi Teo neredeydi ? Gece kendisini eve bırakıp kendi evine dönecek kadar ayıktı demek. Sırtüstü yattığı koltuktan doğrulup etrafı inceledi birkaç defa sanki kendi evine ilk defa geliyormuş gibi. Teoman'ın kendisini yatağına neden yatırmadığına bir anlam veremezken demek ki onun da sandığı kadar ayık olmadığını düşündü. Ama Teoman hiç kendini kaybedecek kadar içmezdi, bunu da biliyordu fakat yine de bir istisna olabileceğini düşündü.
Beynindeki zonklamayla birlikte inleyerek oturduğu yerden kalktı ve banyoya gidip buz gibi suyla elini yüzünü yıkadı. Eğilirken belinde baş gösteren sızıyla tişörtünün eteklerini göğsüne kadar kaldırıp sarılı yarasına göz attı. Yarasını bu kadar sızlatacak ne yapmış olabilirdi dün, hiçbir şey hatırlamıyordu ve bu daha da canını sıkıyordu. Ağzından bıraktığı homurtuyla tişörtünün eteğini indirip mutfağa geçti. Tezgahın kenarındaki sepetten bir ağrı kesici aldı ve aç karnını umursamadan yarım bardak suyla yuttuktan sonra kendisine bir bardak kahve yapıp zaman kaybetmeden onu da içti. Ortalama on beş dakika kadar sonra baş ağrısı hafiflemeye başlamıştı fakat dün geceye dair hala hiçbir şey hatırlamıyordu. Kot ceketinin cebinde olduğunu tahmin ettiği telefonunu birkaç dakikalık ceket arama serüveninden sonra telefonun ekranındaki iki cevapsız aramaya baktı. Biri Teoman'dan diğeri ise Doğu'dandı. Önce hızla Teoman'ı aradı. Birkaç çalıştan sonra cevapladı Teoman telefonu.
"Alo, günaydın Teo." Bütün yaşam enerjisi çekilmişçesine bitkindi ses tonu.
"Günaydın." diye gönülsüzce cevap verince Teoman Şarna hemen anladı onun bu tavrının nedenini.
"Bak özür dilerim." Dünkü verdiği sözü hatırlayınca yüzünü buruşturdu istemsizce. "Çok mu dağıttım dün gece ?"
"Çok yanında az kalır Şarna. Rezildin."
"Kötü bir şey mi yaptım ?" Teoman'ın vereceği cevaptan korkmuyordu çünkü genel olarak kimseyi umursamazdı. Sadece arkadaşını rezil ettiği için üzülürdü biraz, o kadar.
"Masadan masaya zıplayıp ben polisim diye bağırdın, kötü bir şey değildi."
"Ne?" diye gayriihtiyari bir tepki nidası dökülünce ağzından insanlara neden polis olduğunu söylediğini düşündü. Bilinçaltında neler vardı ?
"Tabi hatırlamazsın hiçbirini." Sitemli konuşan arkadaşının abarttığını düşünüyordu çünkü dün geceye dair tek bir anı bile yoktu zihninde.
"Normalde o kadar dağıtmam biliyorsun."
"Hıı tabi normalde satranç da istemezdin ama."
"Ne satrancı?"
"Ne bileyim dün tutturdun satranç getirin de vezir kimmiş göstereyim diye." Teoman'ın söylediği her bir kelimeyle ağzı bir karış daha açılıyordu. Bilinçaltına bu kadar işlemiş olamazdı. Bu kadar ciddiye alıp içerlediğine inanamıyordu. Asaf'ın kendisine yaptıklarını bu kadar ciddiye alabileceğini düşünmemişti hiç.
"Aman kafam iyiymiş işte." diye lafı çevirirken durumun kafasının iyi olmasıyla sınırlı kalmadığının farkındaydı. "Bu arada eve kadar getirdiğin için teşekkür ederim. İyi ki varsın Teo."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞARNA
Fiksi Umum"Kaçılacak biri miyim? Tahammül edilemeyecek hatta? Hani tahammül görecelidir demiştin ya, ben o söylediğine de inanmıştım. O da yalanmış. Tahammül göreceli falan değilmiş. Bir insan tahammülsüzse herkese göre tahammülsüzmüş. Anneme göre de sana gör...