Dışarıdaki karmaşanın on katı kadarı zihninde boy gösteriyordu. Düşünmek istemiyordu, konuşmak istemiyordu, bilmek istemiyordu. Son birkaç haftadır içine kıstırıldığı zincirin bir halkası kopmuştu, ucu kaçmıştı artık. Devamında ne olacaktı bilmiyordu. Şu an tek bildiği ciğerlerine temiz havayı doldurabilmekti Şarna'nın. Gözleri kaplıydı. Burnu yüzünü dayadığı göğüsten ötürü nefeslerini kısıtlı alıyordu ki yüzünü kaldırsa o nefesler zehir olurdu, biliyordu. Kollarını doladığı belden destek almasa bile kendi beline dolanan kollar tarafından yönlendiriliyordu. Yüzünün altında hızlı hızlı inip kalkan göğüs kafesinden Asaf'ın nasıl acele ettiğini anlayabiliyordu. Öğreneceksin demişti, bugün her şeyi öğreneceksin.
Birkaç dakikadır yürümelerine rağmen hala nerede olduklarını bilmiyordu Şarna. Bu süreçte şortunun arka cebindeki telefonu birkaç kere çalmıştı ama cevaplayacak durumda olmadığından uzanıp açamamıştı. Nihayet Asaf adamlarını durdurduğunda kafasını kaldırabilmişti yaslandığı yerden. Bir apartmanın önünde durmuşlardı ve Asaf bir yandan art arda zile basarken bir yandan etrafı kolaçan ediyordu. Kalabalıktan hayli uzak olmalarına rağmen kargaşa seslerini duyabiliyordu. Bu durum ilk patlak verdiği andan beri tüylerini diken diken etmişti. Kafasını kaldırıp Asaf'ın yüz ifadesini okumak istemişti ama atkıyla iyice sardığı yüzünden pek de bir şey görülmediğinden anlamsız bakışlarla indirdi kafasını geri.
"Neler oluyor?" diye sorduğu sıra açılan apartman kapısından cevap gelmeden belinden yönlendirilerek içeri sokulmuştu. Sağda kalan asansörü pas geçip bir kat yukarı çıktıklarında açık olan daire kapısını tıklatmadan botlarını çözüp içeri giren Asaf'ı takip ederek kendisi de aynısını yaptı. Bir açıklama gelecekti. Demek bu açıklama bu evin içinde olacaktı. İçeri girer girmez atlısını indirip gizlediği yüzünü ayyuka çıkaran adamın kendisinin ardından kalan kapıyı kapatıp, "Banyo şurada. Elini yüzünü yıka, iyi gelir." demesiyle açıklamanın elini yüzünü yıkadıktan sonra geleceğini düşünerek gösterilen banyoya girip bol suyla gözlerini ve boğazını temizledi. Hala yanıyordu ama dayanılmayacak gibi değildi. Banyodan çıktıktan sonra gelen sesleri takip edip salon olduğunu gördüğü odaya girdi. Geniş salonda bej rengi ferah bir koltuk takımı, bir televizyon ünitesi ve televizyon bir de altı kişilik bir yemek takımından başka hiçbir şey yoktu. Açık televizyonun karşısındaki koltukta oturan Asaf'ı buldu gözleri direk.
"Neler olduğunu artık anl..." Lafını tamamlamadan kenardaki koltukta oturan adamı görünce bir an durakladı. "Bir dakika sen!" Esmer adamı tanıyordu. Yakın bir zamandan. Gözlerini kısıp hafızasını zorladı. Bu süreçte bakışlarını kara adamdan bir saniye olsun ayırmadı. "Simitçi!" diye aydınlanma yaşadığı an içinin rahatladığı an olamamıştı maalesef. "Görev miydi yani ? Simitçi değil misin sen ?" Sesindeki hayret tonuna da bulaşmış, bir tık yükseltmişti seviyesini. Hiddetle Asaf'a döndü. "Artık neler olduğunu anlatacak mısın? Yeter bu kadar çünkü!"
Son dakika haberi olarak geçen biraz önce içerisinde bulunduğu karmaşayı yayınlayan haber bülteninden bakışlarını çekip kendisine yöneltti Asaf.
"Otur." diyerek karşısındaki koltuğu işaret ettikten sonra sehpanın üzerindeki kumandaya uzanıp televizyonun sesini bir iki basamak kıstı.
"Turan." dedi yanındaki arkadaşını göstererek. "Gizli görevde olduğumuzu söyledim sana, bu şaşırarak itiraz edeceğin bir şey değil. Biraz önce içinde bulunduğun kargaşada bir dakika daha bulunsaydın.." dedi ve elinden bırakmadığı kumandayla az önce kıstığı sesi tekrar yükseltti. "Bu patlayan silahın hedefinde sözde sen olacaktın."
"Ne demek sözde?" Kaşları çatıldı, anlamamıştı.
"Senin bir polis kurşunuyla vurularak öldürüldüğün tüm kamuoyuna ilan edilecekti. Ama aslında vurulmayacaktın. Kaçırılacaktın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞARNA
General Fiction"Kaçılacak biri miyim? Tahammül edilemeyecek hatta? Hani tahammül görecelidir demiştin ya, ben o söylediğine de inanmıştım. O da yalanmış. Tahammül göreceli falan değilmiş. Bir insan tahammülsüzse herkese göre tahammülsüzmüş. Anneme göre de sana gör...