bölüm 2

1.1K 54 3
                                    

Sinsi sinsi gülerek yanıma geldi, kaideler gereği selamlarımızı verdik, canoş hala yerde idi. Dayanamayıp, kalkmasını söyledim. Bir bana, bir mara sultana bakarken ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Kalksa ayrı, kalkmasa ayrı bir dertti onun için. Ancak benim sözümün üstüne mara sultanın sözünün değeri olmamalıydı. Öfkemi saklama gereği duymadan “ kellen gövdene ağır geliyor galiba Cüneyt ağa” dedim. Söylediğim söze hayret duydum doğrusu, kimsenin ölümüne ferman veremezdim ki… canoşum ürkek ve mahcup bakışlarla yavaş yavaş doğruldu. Ah be canoş, iki sultanın arasında eziliyordu, ama ben ezdirtmem seni merak etme
“ affedin sultanım” dedi sadece masum bir şekilde, mara sultan ise öfkeden ellei ile oynuyordu. Sözümün geçmesine tahammülü yoktu anlaşılan.
“ izninizle sultanım” diyerek yanından geçip gidiyordum ki arkadaki canoşu unutmuştum, zira ben gidince canoş bir sürü laf yiyecekti.
“ Cüneyt ağa beni takip et” dedim tok bir sesle. Bazen kendime bile şaşırıyorum, bu ben değilim desem de böyle davranmaya sürükleniyordum. Sarayda hep bir rekabet vardı, ne kadar dışına çıkmak istesem de benim de korumam gereken bir ailem vardı.
Canoş mara sultana selamını verip arkamdan beni takibe başladı. Sarayın bahçesine çıktığımızda canoş tekrar ayaklarıma kapanıp af dilemeye başladı. Ben ise kendimi tutamayıp güldüm. Canoş kafasını kaldırıp bana bakıyordu, yanımdaki yardımcılarım ise tebessüm edip onlarda içten içe gülüyorlardı.
“-ayağa kalk canoş, kaç kere dedim sana ama beni sinirlendiriyorsun, o değil de sesimin tonunu fark ettiniz mi mara sultan derken boğazdan çıkardım harfleri, kalın çıktı değil mi ?”
Canoş ayağa kalkmış oda gülüyordu, işte şimdi moralim yerine geldi. “ -evet sultanım, sesiniz kalın ve kararlı çıktı vallah billah” 
“ sizi böyle güldüren nedir sultanım?”
“ Bayezıd” dememle boynuna atlamıştım. o da bana kısa bir sarılıp geri çekildi. Tebessüm ederek gözlerini hafif kıstı, bende gözlerimi devirerek “ -tamam biliyorum, sultanlar böyle şeyler yapmaz”
Bayezıd üzüldüğümü anlamış olmalı ki burnuma hafif dokunup “ evet sultanlar böyle şeyler yapmaz, ama sen arada yap olur mu, bana moral oluyor”
“ tamam olur, yaparım”  dedim. Böyle yakışıklı bir ağabeye sahip olduğum için çok şanslığım gerçekten. Birde Mustafa abim var. Biz bayezıdla aynı anneden aynı babadan idik. Ancak Mustafanın annesi Gülşah hatundur. Kendisi karamanoğlu beyliğinden olan İbrahim beyin kızıdır. Hoş gerçi öz annemden ayırmam. Mustafa abimi de çok severim. Ama o biraz fazla ciddidir. Yanında çok rahat davranamam.  Şimdilik üç kardeşiz anlayacağınız. Bir tanesi de yolda. Babamın eşlerinden çiçek hatun üç aylık hamile. O da soylu bir ailedendir. Türkmen beyinin kızı. Bizde çeşit çok doğrusu. Mesela bir düşüneyim kim vardı??? haaa Helena hatun; o da Mora despotu Demetrusun kızı, sonra Alexias hatun var Bizans prenseslerinden, benden güzel olmasın hepsi birbirinden güzeldir. Oooooo dediğinizi duyar gibiyim ama demeyin yani hanedan-ı al-i osmaninin devamı için eşler çok önemlidir. Unutmamalıyız ki dünyanın yarısını kadınlar oluşturuyorsa, yarısınıda kadınlar yetiştiriyor. O bu değil de çiçek hatunun bebesi erkek mi kız mı? Kız olmasını isterdim doğrusu, bana sarayda yoldaşlık ederdi. Beraber kaçardık saraydan, maceraaaa
Ben böyle iç dünyamla konuşurken beyazıdla bahçede biraz ilerlemişiz. O arada yanımıza abim şehzade Mustafa geldi. abime selamımı verip tebessümlerin en muhteşemini armağan ettim. O da bana tebessüm ederek karşılık verdi. “ cihan güzeli gevherhan sultan nasılsın”
Yanaklarım kızarma lütfen “iyiyim şehzadem,  görüyorum ki sizde çok mutlusunuz: sebebini bilmek isterim doğrusu”
Fazla mutlu görünüyordu ki ben buna alışık değildim, genelde somurturdu, “ sefere gidiyoruz sultanım, bundan daha iyi bir mutluluk sebebi olabilir mi?, ne dersin bayezıd  uzun hasanı yenebilecek miyiz?
“ fatih sultan mehmedin savaş kaybettiği nerde görülmüş elbette kazanacağız”
Gelelim şu sefer işine, babam odasındayken biraz bahsetmişti. Akkoyunlu hükümdarı şu son yıllarda fazla toprak almış, fazla genişlemişti. Bizim topraklara da saldırınca babamın sabrı taştı anlaşılan. İyi bir dersi hak ediyor gerçektende. Kazanmamızı ümid ederek biraz daha bahçede şehzadelerimle dolaştım. Sürekli seferden bahsediyorlardı. Bir ara uzun hasanın en büyük oğlu uğurlu mehmed beyin adı geçti. Kendisinin adını harem kızlarından duymuştum. Fazla yakışıklıymış, Allah sahibine bağışlasın ne diyelim. biraz daha durduktan sonra izin isteyip odama çekildim. Savaşı Allahın izniyle kazanacaktık, tek dileğim babama ve kardeşlerime bir şey olmamasıydı.
Odamda saray cariyeleriyle konuşuyorduk. İlim ve sanattan bahsediyorduk ki son dersime çalışmadığım aklıma gelince gözlerim büyüdü. Kızlarda durumu mu fark etmiş olmalılar ki onlarda korktu. Hepsi ayağa kalkıp önüme dizildiler. Hep bir ağızdan
-sultanım yanlış bir şey söylediysek affedin
Ben kızların dediklerini duymuyor, farsça dersini düşünüyordum. Bir türlü sökememiştim şu zıkkımı, hele farsça hocası yok mu, gözleriyle beni delip geçiyordu, yine öğrenemediğimi görünce beni sinir edecekti. Ufffff sinirlerime ve telaşlanmama engel olamadım ve aniden ayağa fırladım. Benim bu hareketimle kızlar, ayaklarıma kapanıp, “cezalandırın bizi sultanın lütfen” demeye başladılar. Ne diyorlar bunlar Allah’ın aşkına, kızlara katılmayan  bir tek cevriye idi, kıs kıs gülüyordu, kızlar ise af diliyordu, ben ne olduğunu anlamaya çalışırken, cevriye ayağa kalkıp tam yanıma geldi ve göz kırpmayı ihmal etmeden “sultanım bu terbiyesizleri kazığa mı oturttursak yoksa At meydanında sallandırsak mı ? “ bende cevriyeye  göz kırpıp tabi ne kadar becerebildim bilemem, göz kırpıyım derken burnum kulaklarım kaşım oynamıştı. Cevriye bu duruma gülünce bende kendimi tutamadım güldüm. Kızlar susup Kafalarını yerden kaldırdı. Cevriye ciddileşip öksürünce bende ciddileştim ve bir daha göz kırpmamaya kendime söz verdim.
-en iyisi bunları aslanlara parçalatalım. Hem aslanların da karnı doymuş olur.”
“sultanın affedin bizi, lütfen kararırınızı gözden geçirin”
hafif tebessüm ediyor, bir yandan da içten içe üzülüyordum. Böyle bir şey yapacağıma nasıl inanırlardı. Ama bu oyunu biraz daha devam ettirecektim, bende az değilim ha
“ bre hadsizler kararımı ne hakla sorgularsınız”
Birden hepsi ağlaşmaya başladılar, korkudan bir kaçı pabucumu sıkıyorduki bu daha çok komiğime gitti.  cehriye sultan dayanamadı kahkaha atmaya başladı. Benimde yüreğim daha fazla dayanamadı ve yanlarına diz çöktüm hepsinin ellerini avucumda topladım. Tabi becerebildiğim kadar “ kızlar biliyor musunuz bazen böyle yaptığınız zaman sizi kendi ellerimle parçalamak istiyorum, kendimi canavar gibi hissettim. Ne zaman birinizi aslanlara attırdım yada kılına zarar verdim, sizler benim dostlarımsınız. hem ben cani değilim. Kimseyi öldürmem ya da öldürtmem.
“affedin sultanım, böyle hissetmenizi istemezdik” dedi Dilruba
Kızların ellerini bırakıp ayağa kalktım, ciddi bir ses  tonu yakalamaya çalışarak” derhal kalkın” dememle hepsi hışımla ayağa kalktlılar, mahcup gözlerle bana bakıyorlardı. Cevriyenin yüzünde ise buruk bir sevinç vardı.
“sizi bir şartla affederim. “
“söyleyin sultanım, ne deseniz, ne isterseniz kabulümüzdür” demişti kader hatun
Kaşlarımı hafif aşağı indirdim, gözlerimi hafif şirin bir şekilde kıstım, çocuksu bir eda ile“ beraber farsça çalışalım mı?”

Bir Osmanlı KlasiğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin