Turahanın sözlerini idrak etmeye çalışırken ağzımın şaşkınlıktan “o” şeklini alışını engelleyemedim. Şaşkın bir şekilde Turahana bakarken, daha fala böyle duramayacağımıza karar verip anında ellerimi Turahan’ın sıcak ellerinden çektim. Birkaç adım gerilerken “-Turahan sen neler diyorsun, ne kaçması” dedim. Turahan ise birkaç adım bana yaklaşıp “-gevherhan sana olan hislerimi engellemeye çalıştım. Ancak olmadı. Seni delicesine sevmeme ne Osmanlı sultanı olman, ne de evli olman engelleyemedi.”
Turahanın nefes almadan biraz keder biraz heyecanla söylediği bu sözler üzerine korku, şaşkınlık ve daha bir çok saçma his vücudumu titretirken sadece Turahana boş boş bakıp onu dinliyordum. Beni şaşkınlığa çeviren bir başka şey ise bana adımla seslenmesiydi. Sultan olduğumu öğrendiğinden beri bir kez olsun adımı söylememişti. Biraz bekledikten sonra elleriyle yüzünü sıvazlayıp derin bir nefes alıp devam etti. Ben ise sanki yere çivilenmiş bir vaziyetteydim.
“-artık o zorba adamla daha fazla evli kalmanı istemiyorum. Ne ölüm umurumda ne de başka bir şey. Sadece seninle olmak istiyorum. İzin ver kaçalım, gidelim buralardan”
Bu sözlerin şokunu atlatmam ve artık bir şeyler söylemem gerekti. Yoksa Turahanın durmaya hiç niyeti yok gibiydi. Peki, ben ne düşünüyordum. Gerçekten. Turahanla bu sarayı, ailemi ve uğursuzu bırakabilir miydim? evlenmeden önce olsa belki bu teklifi düşünürdüm. Ancak yinede bunu babama ve valideme yapamazdım. Onları çiğneyip geçemezdim.
“-lütfen dur artık.”
Turahana durmasını söylemiştim ancak o ismimi söyleyip daha çok bana yaklaşmaya başladı. bir anda elimi kaldırıp durmasını işaret ettim. Onu kıracak sözler söyleyemezdim. Ona bağıramaz yada kötü sözler sarf edemezdim. Evet bir suçu vardı. suçu beni sevmesiydi. Peki gerçekten sevmek bir şuç muydu? Bir sultan kızı olunca evet bu bir suçtu. Ben evli ve en önemlisi de bir cihan sultanının kızıydım. Burada bile Turahanla olmam bir suçtu. Bu duyulursa kellesi gidecek tek kişi Turahandı. Benim ise bir cezam olurdu. Ancak bunu canımla ödemezdim. Turahanın ise benim yüzünden ölmesini hiç mi hiç istemezdim. Resmi olmaya çalışarak “-turahan bey siz neler söylediğinizin farkında değilsiniz. Ben evli bir Osmanlı sultanıyım. Sizinle kaçamam ve üzgününüm hislerinize karşılık veremem. Hem sizinle gelsem bile Padişah öylece gitmemize izin verir mi? Ayrıca bunu Osmanlı hanedanına zinhar yapamam ve yapmam. Lütfen bu düşüncelerinizden bir an önce vazgeçin.”
Turahanın sözlerim karşısında omuzları hafif düşmüş ve üzülmüştü. Birazda kızgın. Bir anda arkasını döndü. Uçurumun dibinde durup derin nefesler alıp vermeye başladı. ben ise artık sadece korkuyordum. Burada onunla tek başımaydım. Bana hiçbir şey yapmayacağına emin olsamda öfkenin ve kırılmışlığın şiddetinden epey ürkmüştüm. Turahan bir anda arkasını dönüp, gözlerini bana dikti ve ansızın bağırmaya başladı.
“-o şerefsizin sana zorbalık yapmasına izin veremem. Ya benimle gelirsin yada uğursuzun kellesini alırım.”
Artık kesinlikle dehşete düşmüş bir haldeydim. Biran uğursuza bir şey olması ihtimali kalbimi sızlatırken, koşup kaçma isteği de beynimi kemirmeye başladı. kaşlarımı çatarak ve tabiî ki de cesaretli görünmeye çalışarak “-onun kılına bile zarar verirsen bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödersin.” Dedim. Bende tıpkı turahan gibi bağırmıştım. Aslında başka bir şey söylemeyi planlıyordum ancak aniden çok sevgili kocamı koruma moduna geçmiştim. Biranda kendime şaşırmıştım. Ancak buna sadece ben değil belli ki Turahan da şaşırmıştı. Derin bir nefes verip sakince konuşmaya başladım. Zira burada tek hatalı turahan değil onun böyle hissetmesine sebep olan bende hatalıydım.
“-bak, ben özür dilerim. Senin böyle hissetmen, benim suçum. Seninle buraya gelmemeli ve aramızdaki çizgiyi korumalıydım. Ancak işlerin bu noktaya geleceğini hesap edemedim.” Tekrar derin bir nefes alıp devam ettim. “- bu konuşma sadece ikimiz arasında unutulmaya mahkum birer kelimeler olarak kalacak. Bundan sonra karşılaşmasak iyi olur”
Turahan sözlerimi hissiz bir şekilde dinlemiş ve cümlelerimle kaşları çatılmıştı. Ben ise arkamı dönüp yürümeye başladım. Zira onunla daha fazla burada duramaz ya da beni saraya geri götürmesini isteyemezdim. İki adım atmaya kalmadan yine o sözleri işittim.
“-sen aşıksın”
Bu sözler kulağıma rüzgar gibi çarparken, bu sefer şaşırmadım. Cevriye söylediğinde aşırı hisli tepkiler versem de şu an şokta yada şaşırmış değildim. Sadece kabulleniyordum. Evet bu doğru bir tanım. Ne kadar uğursuz kocama sinirlensem de, onun odundan yapılma olduğunu düşünsem de yine de ona olan hislerimi engelleyememiştim. Ondan hoşlanıyordum. Beklide delicesine seviyordum. Turahanın sözlerine hiç itiraz etmeden, arkam dönük bir şekilde “-evet, doğru tahmin.” Diyerek yürümeyi sürdürdüm. Turahan ise uçurumun orda beni izlediğini biliyordum. Ancak ne bir hareketlenme sesi ne de başka bir şey vardı. sadece hafif bir rüzgar, kuşların cıvıldaması ve şelalenin gittikçe uzaklaşan sesi.
Az mı gittim uz mu gittim bilmem ama bir hayli yorulmuştum. Nere de bile olduğumu bilmiyordum. Şu an biri tarafından kaçırılabilir ya da bir hayvan tarafından saldırıya uğrayabilirdim. Ancak bu düşüncelerden ziyade aklımda uğursuz vardı. bana yaptığı affedilir değildi. Peki benim yaptığım. Turahanla buraya gelmem bana uygun muydu? Hepsi uğursuzun suçu. Beni kışkırtmasaydı böyle bir şey yapmazdım. Turahanın böyle hissettiğini bilseydim de onunla buraya gelmezdim. Tüm bu düşünceler çığlık atma hissimi arttırırken bir anda bir el tarafından belimden sarılmış bir vaziyette hava kaldırıldım. Çığlıklar eşliğinde birisi beni omzuna alırken bu koku ve ses bana tanıdık gelmişti.
“-sana yapacaklarımı bir bilsen gevherhan, kendini uçurumdan aşağıya atardın. Ama senin sıran sonra önce o şerefsizi geberteyim sonra seni öldürmekten beter edeceğim”
Sevgili kocamın omzunda olduğumu anladığımda içime bir ferahlık ve sevinç gelmişti. Uğursuz ise hiç durmadan tehditler ve küfürler savuruyordu. Sonunda kocamın sevgili siyah atı vaveylanın yanına geldiğimizde beni sertçe yere indirdi. Uğursuzun gözleri patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Yüzü ise fazlasıyla gergindi. Daha fazla böyle bakarsa yemin ederim şuracıkta parçalara ayrılabilirdim.
“-nerde o şerefsiz”
Bağırma ve tıslama arasında söylediği bu söz üzerine hafif zıplamış ve korkmuştum. Ancak cevap vermekten çok uzaktım. Çünkü şu an sadece uğursuzun yakışıklı çehresine bakıp kalbimi dinliyordum. Son sürat atan kalbimle birlikte karnımda kelebekler uçuşuyordu. Ancak uğursuz daha fazla kalbimi dinleme izin vermemiş beni bir güzel sarsmıştı.
“-sana diyorum. Nerde o ırz düşmanı. bana bak gevherhan sakın o şerefsizi savunmaya kalkma yoksa önce seni öldürürüm”
Gerçekten yapar mıydı? Beni öldürür müydü? Kalbim saçmalama yapmaz öyle bir şey derken aklım öldün sen gevherhan diyordu. Ben sustukça uğursuz daha çok sinirlendiğinden cevap vermeye karar vermiş ve boğazımı temizleyerek “-bilmiyorum” dedim.
Uğursuz bu sözüme histerik bir şekilde gülerken burnuma ölüm kokusu gelmeye başlamıştı bile. Zira bir elini kılıcından hiç çekmiyor her an karnımı deşecekmiş gibi duruyordu. Gülmesinin ardından iki kolumu sıkıca tutarak “sen beni kendin gibi salak mı sandın. O piçin yerini adın gibi biliyorsun güzelim… Ya güzellikle söylersin yada zorla. Her zamanki gibi seçim senin”
O bana güzelim mi demişti. Evet demişti. Sahi beni güzel buluyor muydu acaba….. sırıtışıma engel olamamış ve gülümsemiştim. Tıpkı aptal aşıklara dönmüştüm. Ne kadar acınası. O kadar tehdide ve şıllık bir kızı öpmesine rağmen ben salak gibi kalbimde deprem hissi yaratan tek lafına mutlu olmuştum. Uğursuz ise susmam ve sırıtmam karşısında daha fazla sinirlenip “demek zorla olsun istiyorsun” demesiyle tekrar beni omzuna aldı. Ben ise turahanın yerini gerçekten bilmiyordum. Bir uçurumun kenarındaydı işte. Orada da bu kadar zaman durmamıştır heralde. Hem ben nerden girip nerden çıkıp buraya nasıl geldiğimi bile bilmiyordum. Bu düşüncelerimden sıyrılmama sebep olan ise bir şaplaktı. Evet, doğru duydunuz kocaman okkalı bir şaplak. Hem de tam popoma. Ne kadar utanç verici…
“- ne yapıyorsun. Bırak beni”
Biraz şaşkın biraz utançla söylediğim bu sözler uğursuza hiç etki etmemiş. Tekrar ardı ardına şaplak atmaya başlamıştı. Ben ise acıdan debelenmeye başladım. Ben debelendikçe yeni bir şaplak yiyordum. En sonunda beni yere bırakıp “-şimdi yerini biliyor musun yoksa devam edeyim mi” dedi.
Popomu hafif ovuştururken Uğursuzun söylediği bu sözler gülmeme sebebiyet vermişti. Çünkü bu adam beni kesinlikle öldürmezdi, öldüremezdi. Zorla derken bile karnıma bir hançer saplar yada ne bileyim boğazıma hançer dayar birkaç çizik atar diye düşünmüştüm. Oysa o şaka gibi popoma vurmaya başlamıştı. Gülmem ve yine susmam karşısında “-haa devam et diyorsun yani” diyen karizmatik kocama “tamam tamam dur artık” dedim. Uğursuz bana pür dikkat bakarken derin bir nefes aldım, ancak geri vermeyi unutmuştum. Çünkü artık biliyordum ki uğursuzu gerçekten seviyordum. Artık inkar etmeyecek yada duygularımdan kaçmayacaktım. Tabiî ki ona hala kızgındım. O şıllıkla olan ilişkisini ikisine ödetecek ve sonra uğursuzu tamamen benim yapacaktım. Şu an tamda kötü kahkahası atma zamanıydı ama karşımda cevap bekleyen bir çift kızgın gözler vardı. ve emindim ki uğursuzda benim Turahanla gitmemin bedelini ödetecekti.
“-bak gerçekten bilmiyorum. Beni muhteşem manzarası olan bir uçuruma götürdü. Altında şelalesi vardı. gerçekten neresi olduğunu bilmiyorum”
Uğursuzun kasları gerilip gözleri koyulaşırken ben bir adım geriye gittim. Uğursuz ise anında kolumdan yakalayıp “demek manzara muhteşem di ha” dedi. panik bir halde “-yani sıradan bir manzaraydı. O kadar da güzel sayılmaz” dedim. Durumu toplamaya çalışarak. Uğursuz ise kaskatı bir şekilde “ne bok yemeğe onunla gittin lan. Ne dedi sana, ne yaptınız. Sen niye şimdi yalnızsın. Bir şey mi yaptı yoksa sana”
Soluksuz söylenen bu sözler hafif beni gıdıklarken hafifte boğazım düğümlenmişti. Uğursuz hem meraklı hem öfkeli hemde endişeli görünüyordu. Ancak turahanla buraya gelme sebebimin tam karşımda duruyor olması bir anda sinirlenmeme sebebiyet vermiş ve bende kaşlarımı çatarak “-senin yüzünden” derken kocamı göğsünden itekledim. Ancak o bir milim bile oynamadı. Meraklı bakışlar eşliğinde kollarını bağlarken “-anlat “ demesi bir anda sempatik gelirken yumuşamaya başlamıştım. Hemen kendimi toparlayıp “-sen o Dilruba denen şıllıkla öpüşüyorsun, ben turahanla buraya gelmişim çok mu?” dedim. Cevriyenin yanlış görmesini, uğursuzun inkar etmesini yada herhangi bir açıklama yapmasını o kadar çok arzu ediyordum ki. Ancak nafile idi. Ne cevriye yanlış görmüştü, ne de uğursuz inkar etmişti.
“-bunun için mi o piç kurusuyla buraya geldin” dedi. sinirliydi, hatta haddinden fazla sinirli. Ben ise onun bu sözleri karşısında daha çok kırgın idim.
“-inkar etmiyorsun yani”
“-hayır etmiyorum”
Bir an uğursuzun üst dudağı kıvrılır gibi oldu. Bir yandan öfkeden kudururken, bir yandan da eğleniyor gibiydi. Dengesiz tavrı karşısında şaşırırken bir anda sinirlenmiş ve arkamı dönerek hızlıca yürümeye başlamıştım. Mağdem o şıllıkla olmak istiyor, o zaman peşimden buralara niye geliyordu. Anlamsız ve saçma idi.
“-nereye gittiğini sanıyorsun”
“-cehennemin dibine”
Düşündükçe daha çok sinirleniyor, sinirlendikçe kızarıyor, kendimi kaybetme derecesine geliyordum. Bir de arkamdan nereye diye sorması yok mu? Beni çıldırtmaya niyetliydi anlaşılan.
“-yanlış yöne gidiyorsun güzelim. Cehennem zaten tam burada”
Bu sözler karşısında daha fazla adım atamamış ve hızlıca arkamı dönerek uğursuza koşmuştum. Ne yaptığımı bilmezken bir anda sevgili kocamın dudaklarına yapıştım. İlk defa onu ben öpüyordum. İlk defa birini ben öpüyordum. Anlaşılan o benim her zaman ilkim olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Osmanlı Klasiği
Historical FictionCihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed'in tek kızı gevherhan sultan, sarayın disiplinli yaşamından sıkılmış bir genç kız iki erkek; birisi fatih sultan Mehmedin fedaisi yakışıklı, kadın ruhundan anlayan Turahan bey; diğer yanda Fatih sultan Mehmede sa...