Günler…saatler…dakikalar…saniyeler
Mehmedin gitmesine artık saniyeler vardı. Muazzam bir ordu harekete geçmişti bile. Şimdi tüm heybetiyle zırhlar içinde bir eli kılıcında bir eli atında yakışıklı kocam bana bakıyordu. Ağlıyor muydum? Hayır.. Ağlamamalıydım. Ben ki cihan sultanının kızı, Akkoyunlu tahtının tek varisi mehmedin karısı; güçlü olmak zorundaydım. Aşkımı savaşa yıkılmış bir halde değil dimdik durarak tebessümle göndermeliydim.
Bir süre uğurumu izledikten sonra kocaman tebessüm ettim. Artık gitme vaktiydi. Bizden başka kimse kalmamıştı. Bayezıd ordunun başında önden gitmişti. Padişah, validem, saray hanedanı tek tek zaferle dönmelerini söyleyip uğurlamışlardı. Bense sadece yüzünü tekrar ve tekrar ezberlemekten büyük haz duyduğum kocama tebessümle, aşkla, gururla bakıyordum. Mehmed artık gitmeliydi. Vücudunu tamamen bana dönderip kollarını açtı. Hiç beklemeden sevdiğim adamın kollarına koştum. Şimdiden bile özlemiştim onu. Sarıldık. Kokusunu olabildiğince uzun içime çektim. Dudaklarını olabildiğimce uzun öptüm. Birbirimizden ayrıldığımızda artık gözlerim dolmaya başlamıştı. Elleri ile yüzümü avuçlayıp alnımdan öptü.
“-bu savaşı kazanıp sana geri döneceğim. Artık benden kurtalamazsın” dedi.
Son cümleyi tebessümle söylemişti. Bir zamanlar kurtulmak istediğim adam karşımdaydı. Şimdi ise yanımdan hiç ayırmak istemediğim tek kişiydi. Ben de tebessüm ederek konuştum.
“-kazanacağını biliyorum ve bana döneceğini de. Çünkü söz verdin. Sözünü tutmalısın”
Dudaklarıma kısa bir öpücük kondurup “-sözümü ne pahasına olursa olsun tutacağım.” Dedi. tekrar sarıldık. Artık gidiyordu. Vaveylaya bindi. Elimi vaveylaya uzatıp sevdim. Hep mi donuk bakardı bu at. Ellerim ile vaveylanın yüzünü tekrar sevdim. Biraz yaklaşarak “-bana onu geri getir” diyip ata kısa bir öpücük verip geriye çekildim. Tüm hareketlerimi hayranla ve dikkatle izleyen kocam bana son kez bakıp atını çıkışa son sürat sürmeye başladı. Gözden kaybolana kadar ardından baktım. Simsiyah atın üstünde tüm yakışıklılığıyla tüm cesaretiyle tüm yiğitliğiyle ilerleyen kocama baktım. mehmedle birlikte 300 kişilik yeniçeri ordusu da hareket etmişti. Mehmed gözden kaybolunca cesaretim bir yerlere kaçıp saklandı. Gözyaşlarım daha fazla içerde durmak istemeyip firar etti. Bacaklarım isyan ederek yere çöktü. Kalbim artık kan pompalamayı bırakmak ister gibi sıkıştı. Hiçbir zerremi hissetmemeye başladım. Sonrası karanlık….
…………..
Kaç saattir ya da gündür böyle baygın bir haldeydim bilmiyorum. Ara ara uyanır gibi oluyor ölü gibi yemek yemeğe çalışıyor ve aralıksız uyuyordum. Bazen de kusmalarım be baş dönmelerim oluyordu. Üzüntüden iyice kendimi kaybetmiştim. Tekrar bir ağlama krizi ile bayılmış ve karanlığa kendimi bırakmıştım. Gözlerimi açtığımda telaşlı sesler odayı dolduruyordu. Ancak aradığım tek ses yoktu. Gitmişti. Bu gerçek ile gözlerimden bir damla yaş daha aktı. Yavaş yavaş doğrulmaya başladım. Validem, hekim kadın hatta cevriye, şirin ve Canoş bile buradaydı. Onları görünce daha da duygusallaştım. Tekrar bir ağlama krizine girecekken validemin gür sesiyle kendimi durdurdum.
“-yeter artık gevherhan. Ne diye kendini böyle yıpratırsın. Evet, Mehmed bir savaşa gitti. Ama Kazanacağı bir savaşa. Sanki ölmüş gibi davranıyorsun. Ben de oğlumu gönderdim o savaşa. Ben kaç kez bekledim babanın ardından, kaç gece uykusuz kaldım. Kaç kere hastalandım. Ancak senin gibi ağlamadım. Dik durdum ve sende dik duracaksın. Ağlamayacaksın. Dualar ede ede savaş neticelene kadar her Allah’ın günü diken üstünde bekleyeceksin. Ancak omuzların dik, yüreğin cesaretle bekleyeceksin bir enkaz gibi değil”
Validemin bilgece sözleri beynimin her bir tarafına dağılırken kendime gelebilmiştim. Ancak içimde beni yiyip bitiren hisler kol geziyordu. Mehmedden hiçbir haber yoktu. Bir ara Bayezıd mektup göndermiş iki tarafın karşı karşıya geldiğini, karşı tarafında kalabalık olduğunu ancak zaferi elde edeceklerini yazmıştı. Bu belirsizlik beni daha çok mahvediyordu. Eskisinden de bin kat duygusal ve çökmüş bir haldeydim. Ancak artık yatmayacak ve enkaz gibi beklemeyecektim. Validem haklıydı. Babam kaç kez savaşa gitmiş kaç kez ölümden dönmüştü. Ya kardeşlerim. Hepsinin vücudunda birer savaş izi vardı. O zamanlar bile böyle yıkılmamış böyle ağlamamıştım. Şimdi dik durma zamanıydı. Bana yakışanda buydu. Mehmedi dualar ede ede diken üstünde ancak yüreğim cesaretle omuzlarım dik bir şekilde bekleyecektim. Yataktan kalkmaya çalıştığım an cevriye gelip yardım etmek istedi ancak onu engelledim. Sendeleye sendele tek başıma yataktan kalkıp validemin karşısında durdum. Hayranlıkla valideme bakarken bir anda birbirimize sarıldık. Validem gözlerinden akan birkaç damla yaşı silerken ben artık hiç mi hiç gözyaşı dökmüyordum. Validemden ayrılırken “-teşekkür ederim validem. Aklımı başıma getirdiniz. Ben ki Osmanlı sultanı gevherhan sultan asla yıkılmam. Asla pes etmem. Asla kaçmam. Sevdiklerimin kılına zarar veren her kim olursa ona bu dünyayı dar ederim” dedim. Validem alnıma küçük bir buse kondurup “-seninle gurur duyuyorum gevherhan sultan” derken bana salam vermişti. Oda da ki herkes validemin hareketiyle eğilip selam verirken artık daha güçlü ve kendimden emindim.
Son yaşananlardan sonra tam iki hafta geçmişti. Bu süre zarfında bana yüklenen tüm sorumlulukları yerine getirmiş, diğer ülkelerin kraliçeleri ile artık validem adına ben görüşmüştüm. Tabi ara ara gelen baş dönmeleri ve kusmalarım işimi hiç kolaylaştırmamıştı. İki gün önce de Mehmedden aşk dolu bir mektup almış ve yakında kavuşacağımızı yazmıştı. Onun dışında sarayda her şey normal seyrindeydi. Hatta bir ara turahan beyi sordurmuş ve validemin isteği üzerine sürüldüğünü ancak hala Osmanlı adına hizmet ettiğini öğrenmiştim. En azından yaşıyordu. Benim yüzümden ölmesini hiç istemezdim. Ancak artık ne turahan ne de başka biri.. benim gözümde gönlümde sadece bana yeniden nefes almayı öğreten adamdaydı. Gerisi kuru kalabalık… cevriye,şirin ve canoş eski sarayda cezalarını çekmiş ve yeniden emrime verilmişlerdi. Onlardan sayısız kez özür dilerken şirin hiç durmadan eski sarayda yaşadıkları macera dolu günleri anlatıp durmuştu. Anlaşılan bu onlara ceza değil kısa bir tatil olmuş.
Aradan geçen mehmedsiz bir hafta daha. Dik durmaya çalıştığım bir hafta daha. Sayısız dualar ettiğim bir hafta daha.
Mehmedi düşünerek has bahçede cevriye ve şirinle dolaşırken ansızın gelen bir baş dönmesi ve gözlerimin kararması ile olduğum yere çökerken tek duyduğum kızların çığlıklarıydı.
……………….
“-durumu nasıl hekim kadın. Kaç haftadır kusuyor. Stresten, üzüntüden hasta oldu. Ancak kaç hafta geçmesine rağmen düzelmedi. Başka bir hastalığı olmasın sakın”
“-bende ilk başta stresten üzüntüden sandım sultanım. Durum öyle değilmiş.”
“-nasıl değilmiş. Neyi var peki”
“-tebrik ederim sultanım annane oluyorsunuz”
……………………………..
Yüzüme çarpan güneş ışıkları ile uyandım. Son hatırladığım çığlıklar ve karanlık. Şimdi ise yumuşacık yatağımda yatıyorum. Yavaş yavaş doğrulurken şark köşesinde sızmış şirin ve cevriyeyi görmemle kocaman gülümsedim. Ayağa kalkarken gayet iyiydim. Kendimi çok iyi ve dolu hissediyordum. Kaç gündür sanki ben ben değildim. Bayılmalar, kusmalar… yoksa üzüntüden hastalığa mı yakalandım.
Düşüncelerimle boğuşurken cevriye uyanmış koşar adım yanıma gelip koluma girmişti. Hay aksi ses mi yapmıştım…
“-sultanım ne diye ayaklandınız.”
“-cevriye bir şeyim yok benim gayet iyiyim”
“-şirin uyan derhal hekim kadına ve valide sultana haber et”
“-abartmayın artık. Zaten bayılınca hekim kadın bana bakmıştır. Hiç bir şeyim yok benim öyle bayılıvermişim işte”
Cevriye hiç ses etmeden beni tekrar yatağa oturturken şirin süratle odadan çıkmış ve çıkarken de uyku mamurluğu kafasını kapıya vurmuş ancak süratini kesmeyip gitmişti. Ona hafif gülerken cevriye sessiz ve ciddiydi. Bu hali beni korkuturken acaba kötü bir hastalığa mı tutuldum diye düşünmeden edemedim. Ama bu cevriye idi bazen gülünecek yere ağlar ağlanacak yere gülerdi.
“-bir şeyim yok öyle değil mi cevriye”
Cevriye duruşunu dikleştirip “-ne gibi sultanım” derken sesi titredi sanki.
“-hasta falan değilim demi. Ya da hastaysam geçici bir şey değil mi?””
Bir an kötü bir hastalığa tutulmuş olma düşüncesi beni dehşete düşürdü. Eskiden olsa umursamazdım. Ölüm kaçınılmaz bir sondu. Neden sonu belli olan bir şey için korkacaktım ki. Ancak şimdi korkuyordum. Eğer mehmed gelirde beni bulamazsa, eğer mehmede kavuşamadan ölürsem, bu dünyada onu tek bırakmaktan çok mu ama çok korktum. Bir kez bile olsa görmek isterdim uğurumu. Uzaktan bile olsa sesini duymak ….
Cevriyenin sorum karşısında sessiz kalması ile başım öne düşmüştü. Galiba bu kötü haberi validem verecekti. Biraz sessizliğin ardından cevriye boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
“-üzgünüm sultanım. İnanın size söylemek isterdim ama bunu söylemek bana düşmez” dedikten sonra tam konuşacaktım ki “-desturrr Fatih Sultan Mehmed han hazretleriiii” nidaları ile ağzım açıkta kalmış cevriye bir köşeye geçip eğilmiş, kapı heyecanla açılmış ve ben ayağa fırlarken kalbim ağzımda atıyordu. Neler oluyordu böyle Allah aşkına..
Babam tüm heybetiyle odaya girerken yanında şehzade Mustafa ve validemde vardı. Kesin ölüyordum. Yâda ölmüş müydüm!. Selamımı verip anlamaz gözlerle bakarken babam yanıma yaklaşıp alnımdan sıcacık öptü. Ben telaşlı ve korku ile bir valideme bir Mustafa abime bir babama bakarken başım dönmüştü. Babam yüzümü avuçları içine alarak “-tebrik ederim güzel kızım.” Dedikten sonra ellerini arkadan bağlayarak konuşmaya devam eden padişah babama şaşkın şaşkın baka kalmıştım. Neyin tebriğiydi bu.
“-artık çift canlısın. Bundan sonra kendine eskisinden de dikkat etmeni istiyorum…… Söyleyin kırk gün kırk gece halka ziyafet verilsin. Herkes hediyelere boğulsun.”
Çift ne çift can mı kim ben mi? Ne zaman neden?
Kocaman olmuş gözlerimle babamın yakışıklı çehresini izlerken o ziyafet verilmesi hakkında emirler veriyordu. Babam mı hastalanmıştı??
Padişah tekrar alnımdan öperek odadan çıkarken Mustafa abimde bana sarılıp alnımdan öperken tebrik ediyordu. Ben hala şaşkındım. Tek söz , tek kelime, tek bir hece hiçbir şey yoktu. Mustafa abimde odadan çıkarken validem bana kocaman sarılıp yanaklarımdan öptü. Bugün yeterince öpücüğe doymuştum. Artık biri tüm çıplaklığıyla her şeyi anlatsın.
Valideme bakıp “-neler oluyor validem?” derken ışık görmüş tavşan gibiydim ve devam ettim.
“-padişah çift can derken ne demek istedi validem” soğukta kalmış gibiydim. Donuk ve hissiz…
Validem tüm içtenliği ve sıcaklığıyla “-gebesin güzel kızım” dedi.
Tek bir kelime kafamda dönüp dururken sevinçle bağırdım önüme gelene sarıldım. Sevinçle çığlıklar attım. Odadaki herkes ağlamayla kahkaha arasında gidip gelirken ben bu haberi ilk padişah babamdan duyduğuma hala inanamıyordum. Evet gebeydim. Evet hamileydim. Ve evet çift canlıydım. Bu nasıl bir duygu Allah’ım…
Elimi karnıma getirip yavaş yavaş okşadım. Benim ve mehmedin bebeği. İkimizden bir parça. Aşkımızın meyvesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Osmanlı Klasiği
Historical FictionCihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed'in tek kızı gevherhan sultan, sarayın disiplinli yaşamından sıkılmış bir genç kız iki erkek; birisi fatih sultan Mehmedin fedaisi yakışıklı, kadın ruhundan anlayan Turahan bey; diğer yanda Fatih sultan Mehmede sa...